Ultra – Trail du Mont – Blanc 2018

Her raporumun adı var, bu ad her zaman rastgele kuş gibi kafama çarpar ve artık çıkmaz. O ad yarışta tam hissettiklerimi anlatıyor, elbette saatlerce koşarken hissettiklerim de devamlı değişir ama yarıştan sonra özellikle o duygular içimde kalıyor. Bu raporun adı azıcık uzun olacak, yaşadıklarım da öyle çünkü.
“Uçurum kenarında dans ya da bu sefer evdeki hesap çarşıya uyacak hikayesi”
Geçen seneki yarışım planladığım gibi gitmediği için Alperle beraber finişe 43 saat 13 dk içinde ulaştık. Tam bir sene önce yoğun bir haftadan sonra uçakta giderken çok hüzünlü bir film izliyordum ve neredeyse çaresizlikten ağlayacaktım. İstediğim gibi koşmadım ve artık dönüşü yoktu. Buradasın, uçaktasın ve Alp Dağları’ na istesen de geri dönemezsin, dönersen de aynı yarışı koşamazsın ki. Seneye bekleyip ve olayları olduğu gibi kabul etmekten başka maalesef çarem yoktu. Aslında istediğim performansı sergilemediğim için değil yeterince mücadele vermediğim için üzgündüm. Hep kafamda keşkeler vardır: “Keşke dayansaydım, keşke müziği dinlemeyi deneseydim…” ve bu keşkelerin listesi bitmiyordu ama keşkelerin önüne geçemiyor maalesef insan.
27 Ağustos 2018 yılında, Cenevre uçağında yine bir taraftan hüzünlü bir taraftan da motivasyon dolu bir film izliyorum ve aklımdan geçenler: “Bu sefer ne olursa olsun sonuna kadar mücadele etmeye hazırım çünkü geçen senenin pişmanlığını  aman aman bir sefer daha almayayım”. 🙂 Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu.
SOFTV3-201808291956377701298
Yarış öncesi
Chamonix’ deki günler o kadar hızlı geçti ki, yağmurlu UTMB başlangıç noktasında kendimizi nasıl bulduk biz de anlamadık. Hava yağışlı olduğu için erkenden starta gitmemeye karar verdik, geldiğimizde ortam inanılmaz kalabalıktı ve kendimizi bu kalabalığın ortasına yerleştirdik.
qSecZxEc
Fotoğraf: COLUMBIA
Her zamanki gibi yarışın unutulmaz ve benzersiz ambiyansı… Alperle de bu sefer birbirimize söz verdik, ciddi bir sorun olmadıktan sonra beraber koşmayacağız ve birbirimizi beklemeyeceğiz.
Başlangıç noktasında olunca bir tarafım olmadığı kadar heyecanlı diğer tarafım ise üzerimde koskoca bir yük kalktığını hissettim. Neredeyse Temmuz ortasından beri ufak tefek hastalıklar peşimi bırakmıyordu, ya kulak ağrısı ya soğuk algınlığı. Hepsini de neredeyse antrenmanlarımı aksatmadan başarılı bir şekilde tolere etmeyi başardım. Temmuz sonu ve Ağustos başı Kaçkar Dağları’ nda Alperle birkaç günlük müthiş manzaralı bir koşu kampı gerçekleştirdik. Hem antrenman yaptık hem de yeni rotaları keşfettik. Aylarca düzenli ve iyice programlanmış antrenman, kendimi fazla yormamak için bu sene fazla yarış koşmama çabası, dengeli beslenme ve gerekli dinlenme yine de kendimi bir uçurum kenarında dans ediyor gibi hissediyordum. “Acaba yarıştan önce ya da esnasında hasta olacak mıyım?” düşüncelerini haftalarca kafamdan atamıyordum.
Yarış sabahı annemle uzun uzun konuştuk telefonla ve bana böyle bir güzel ayar çekti ki 🙂 telefonu kapatmadan dedi: “En zor hissettiğin anda beni arayabilirsin, saat kaç olursa olsun!” Böylece başlangıç noktasında dururken ok yaydan çıktı bir kere ve geri dönüşü yok derken start verildi ve koskoca insan dalgası bizi ileriye doğru götürdü.
T4Nd2POs
Fotoğraf: COLUMBIA
Etrafımızda o kadar çok koşan vardı ki, kilometre süresince insanların desteği ve motivasyon inanılmaz. O kalabalıkta sanırım ancak 10 – 15 dk sonra koşabildim. Yarış saat 18:00′ da başladı ve ertesi sabaha kadar müzik dinlememe kararı aldım. Acele etmeden kendi tempomla gidiyordum, bir süre asfaltta koştuktan sonra stabilize yola bağlanıyoruz. Kimler beni geçiyor kimleri ben geçiyorum. Etrafımızda inanılmaz çok destekçi var herkes inanılmaz motivasyon veriyordu, zaten belli kilometreler bacaklarım değil de tüm insanların müthiş desteği beni götürdü. Tırmanışta kendimi fazla zorlamıyordum ne de olsa upuzun bir yol vardı önümde. İlk tepeyi aştıktan sonra ferahlanma zamanı geldiği gibi yağmur başladı, üzerimde zaten yağmurluğum olduğu için hızımı kesmeden inişe geçtim. Aslında inişlerde pek iyi sayılmam (2016 yılında dağlarda ayağım burkuldu, korkumu bir türlü yenemedim), ama inerken baya kişi geçebildim halbuki böyle hedefim yoktu sadece nabzıma ve tempoma göre ilerliyordum. 
Saint-Gervais (21.55 km) istasyonuna vardığımda çabucak sularımı tazeledim, matarama izotonik ekledim, biraz kolamı içip, tüm çöplerimi atıp meyve ve peynir yiyip istasyondan ayrıldım. Tam giderken aklıma geldi ki bir şey eksik. Batonlarımı su alırken kenara koyup orada bıraktım, hemen dönüp daha dikkatli olmam gerektiğini kendime bir kez daha hatırlattım. Karanlıkta ve yağmurun altında (belli bir saate kesildi gerçi) ta Courmayeur’ a kadar tüm yaşadıklarım upuzun bir olay zincirine döndü: Sonsuz çıkışlar ve inişler; yolda gördüğüm bir sürü destekçi ve onların motivasyonları, o geç saatte ne kadar çok insan evi terk etti bu yağmurlu soğuk havada tanımadığı insanlara moral ve destek vermek için; kafamdaki müthiş konsantre ve odaklılık, kendimi programlamış gibiydim; önümde ve arkamda yüzlerce kafa lamba ışığı, sonu görünmeyen parlak dere gibi görünüyordu. Gece boyunca tüm hareketlerim otomatiğe bağlandı. İstasyonda çöpleri atma, suları ve izotoniği yenileme, çorba, ekmek, makarna meyve, çikolata canım o zaman ne isterse tüketme. Özellikle gece tüm istasyonlarda (nerede bulunuyorsa) ekmekle çorba içmeye çalıştım. Kontrol noktalarından birinde zorunlu malzeme kontrol edildi (yağmurluk, telefon ve alüminyum battaniyesi).
Güneş doğuşu ile Mt – Favre’ yi (70.29 km) geçerken karşılaştık. Buradan geçen sene geçerken kar yağışından sonra müthiş manzara vardı. Bu sene çoğu karşımdaki tepe, bulutlar ve sis ile gizliydi. Buradan Courmayeur’ a kadar yaklaşık 10 km kaldı. Birkaç delikanlı ile takılarak hızlı bir şekilde aşağıya indik. Elbette şehre inmeden meşhur Courmayeur köklü tozlu inişi.
Saat 08:01′ de istasyona ulaştım: Courmayeur (79.22 km). Yedek çantamı (drop bag) aldıktan sonra koskoca bir spor salonuna girdim. Bir sürü kişinin destekçisi vardı ben ise destekçisiz ordusuna katıldım. Önceden hiç yapmadığım bir şeyi yaptım, tüm kıyafetlerimi ayakkabımı dahil değiştirdim. Kendime psikolojik bir oyun, ben buradan yarışıma başlıyorum. Protein içeceğimi içip, yemeğimi yedim. Çantama yeni jelleri koydum. Çıkarken sularımı tazeleyip elime kahve alıp ve müziği açıp istasyondan ayrıldım. 2013 ve 2017 yıllarında burada çok uykum bastığı ve sürünerek ayrıldığım Courmayuer, bu sefer bambaşka bir anlam kazandı benim için. Her şeyin başladığı ve kendimle barışma noktası, buraya kadar kendimle yarışarak değil kendimle aynı yöne hareket ederek geldim. Elbette çok yorgundum ama bitkin değildim, aklımdan: “Offf ya daha 90 km koşulacak” değil, “Ne güzel kendimi gayet dinç hissediyorum ve müzik eşliğinde yolculuğum devam edecek” geçti. Başlangıçlarında 1041 sıradayken şimdi 568 sıralardaydım. “Birazdan bir tırmanış başlayacak müzik ile tam gaz devam”! 🙂
DSC01109
Fotoğraf: Courmayeur’ dan ayrılırken
Gerçekten tam gaz oldu: Refuge Bertone (84.13 km) 518 sırada ve sonradan Refuge Bonatti (91.57 km) 510 sırada ulaştım. İnişten sonra Arnouvaz (96.67 km) istasyona ulaştım. Buradan sonra sert bir çıkış başlayacaktı ve çıktığım dağın tepesi o kadar rüzgarlı ki pantolon ve yağmurluk giyip istasyondan ayrıldım.
f5dtw7is
Fotoğraf: COLUMBIA
Bu çıkış hiç kolay olmadı, geçen senedeki sürünmelerim aklıma geldi. Ta zirveye kadar onlarla baş etmeye çalışıyordum “Düşsem de yarışı bıraksam” hep aklımdaydı. Biliyordum ki bu durum geçici ve sonsuza kadar sürmez. Tüm düşüncelerimi ve hislerimi bloke ettim. Önümde sadece bir patika ve ulaşacak bir tepe vardı – Grand Col Ferret (tam 101. 3 km). Bu kadar!
Mr6aP5eY
Fotoğraf: COLUMBIA
Havadan ve geçen binlerce kişiden dolayı iniş çok çamurluydu (CCC rotası da buradan geçti önceki gün).
y4yBhsVE
Fotoğraf: COLUMBIA
Belli bir seviye indikten sonra hava ısındı, pantolonumu çıkarıp yağmurluğu rüzgarlıkla değiştirip bir sonraki kontrol noktasına doğru hızlandım. 
evZ1wLPo
La Fouly yolcusu kalmasın 🙂 Fotoğraf: COLUMBIA
La Fouly (110.89 km) istasyonu bir ayrı severim. 5 sene önce burada yarışı bırakmayı düşünürken geçen sene burada neredeyse kendimi bıraktım (burada benim için yarış yelek koşusuna dönüştü). Bu sefer gayet iyiydim, hatta önceki senelere bakarsak çok iyiydim. Hızlı bir şekilde geleneksel istasyon işlemlerimi hallettikten sonra yoluma koyuldum. Alper ile kısa bir telefon görüşmesi yaparken, bana UTMB’ yi erkeklerde kimin kazandığını anlatırken yolumu kaçırdım iyi ki destekçilerden biri bana seslendi.
epcNsXuA
Fotoğraf: COLUMBIA
Buradan sonra geçen senelere göre daha fazla arazi eklendi, sonradan her zamanki gibi müthiş masalsa kasabaları dolaştırıldı. Yarışta değil de kendimi masalda hissettim. Sokaktaki çocuklarla çak yaptıktan sonra yoluma devam ettim. Asfalt yoldan ormanlara tekrar girerken bir bakındım ki etrafımda kimse yok. 2000 koşucu üzeri katılımı olan bir yarış için bana bu durum bir garip geldi. “Neyse” dedim “Nasıl olsa yol belli”. Çıkıştan sonra yol nihayet beni en sevdiğim yerlerinden birine götürdü Champex – Lac (124.79 km). Geçen sene burada yediğim yaban mersinli turta rüyalarıma girip UTMB’ yi koşma sebebi oldu.
Başlangıç noktasından itibaren koşma sürem 24:12:58 oldu. İşe bak, ilk erkek bitirdi, birinci kadın bitirmek üzereyken biz hala patikalardayız! 🙂 Buraya kadar iyice pis vaziyette ulaştım ama umrumda değildi. Çantam ve montum jelle yıkandı ve tüm olabilecek renkleri içeriyordu. Çöplerimden arınır arınmaz hemen yemeğe geçtim: Bol şehriyeli ekmekli çorba, makarna. Hatta gönüllü, makarnayı koyarken sos isteyip istemediğimi sordu. İstemedim. Bu seneden itibaren makarnayı yemek istersen hem tabağı hem de kaşığı taşıyacaksın (bardak zaten her zaman zorunlu malzemeydi). Elbette bardağım yanımdaydı ama kaşığımı drop bag’ de bıraktım, yarışta daha çok sıvı ile beslendiğim için ihtiyacım yoktu. Böylece sossuz makarnamı ellerimle yedim. Çorbamı içerken şehriyenin bir kısmı üzerime döküldü ama bana ne! Ve nihayet bir sene beklediğim an geldi. Bir bardak çay alıp 3 yaban mersinli turta gömdüm, tam da gönüllüler yeni koskoca bir porsiyon çıkarttığında. Bir baktım yanımda bir yarışmacı erkek bir de ona destek veren eşi (muhtemelen) bana bakıyorlar. Ben de onların gözüyle kendime bakmaya çalıştım. Sürekli yemeklere gidip dönen, leş vaziyette bir kız, çanta jel kalıntı ile süslü, göğüs numarası üzerinde yaban mersinli reçeli. Otele ulaşınca yıkanırım derken istasyondan ayrıldım.
Saat 18:35 idi ve hava soğumaya başladı, kenarda oturup pantolonumu giydim, bir jel yeme ihtiyacı duydum ve insanların alkışı eşliğinde yoluma devam ettim. Kulağımda müzik ve önümde 3 büyük tepe. Hemen söyleyeyim bu yarışta sadece aydınlıkta müzik dinledim, hava kararır kararmaz müziği kapatıp etrafımdaki doğayı dinliyordum. Tırmanışa geçerken hava açıldı ve manzaranın keyfini çıkartım. İnişe geçerken hava kararmaya başladı, tam karanlıkta kalmadan hemen alın fenerimi taktım.  Trient’ e (141.47 km) indiğimde kendimi gayet enerjik hissediyordum bu ana kadar uykum bile gelmedi. Buradan sonra çok bir sert tırmanış beni bekliyordu. Çıkarken bir yoldaş edindim ve dinamik bir şekilde tepeyi aştık. Zirvede sis vardı biraz alçalınca hava düzeldi. Nedense bu inişi geçen seneden çok iyi hatırlıyordum zemini dahil. Geçen sene aydınlıkta vardığım Vallorcine (152.43 km) bu sefer kapkara örtüsüyle saklandı, geldiğimde saat 01:00 civarindaydı. İki dakika durmadan istasyondan ayrıldım. Geçen sene gündüz geçtiğim yol bu saatte bambaşka gözümde göründü. Yolda gönüllüler arasında bizim Mehmet Kaşkır’ ı görmek bir harikaydı. Kendisinden rica ettim Alper’ e iletmesini Elena Chamonix’ e yaklaşıyor, kırmızı halı serilsin. 🙂
Finiş çok yakındı ama göründüğü kadar yakın değildi elbette, başka türlü yarış da eğlenceli olmayacaktı. Karanlıkta bir tırmanış daha başladı, sonradan zorlu arazide koskoca taşlarda yürüyerek aşağıya indirildi ve son çıkışa geçtik. Karanlıkta teleferiğin silüetlerini görünce benden daha mutlusu yoktu. Demek ki La Flégère (163.34 km) kontrol noktasına çok ama çok yaklaştık. Yaklaştık ama tırmanış yine de nefes aldırmıyor, birkaç beyle omuz omuza yola devam. İstasyondan geçtikten sonra artık son inişe geçiyoruz. Kafamda farkı farklı düşünceler ama özellikle bir tanesi  içimi ısıtıyordu, finişe (“yatağa” oku) çok ama çok yaklaştım. Köklü – taşlı iniş, Chamonix’ e girişi ve ufak şehir turundan sonra CHAMONIX FİNİSH! 170 km, 10000 m irtifa kazanımı,  35:38:55, Genel Klasman – 361, Kadınlarda – 33, Yaş Kategorisinde – 17. Mont Blanc’ ın etrafında koskoca turu. Bana 3. kez finişi görmek izni verdiğiniz için kocaman teşekkürler DAĞLAR! Bu saatler neler düşündüm, neler kafamda döndü neler hissettim ve koskoca bir hayat yaşadım. Bu yarış esnasında kendime doğru o kadar derin bir yolculuk yaptım ki kendimi resmen yeniden tanıdım. Ve o yeni tanıdığım kişi tekrar bu start çizgisinde olup kendi zirvesini zorlamak istiyor (illa 30 saate yaklaşacak ya 🙂 ). Ben de diyorum ki: “Neden olmasın?” YETER Kİ İSTE 😉
Eil4yOVQ
Fotoğraf: COLUMBIA
Peki yarış boyunca annemi aradım mı? “Hayır” En zor anı beklerken en zor anı gelmeyip pas geçti. Elbette yarış boyunca zor anlarım ve inanılmaz yorgun hissettiğim dakikalar oldu ama ben onları kendimle barışarak çözmeye çalıştım ve her daim aklıma tutuyordum ki kimsenin değil tamamen kendim yarışımı yaşayıp kendime özel yolculuğu yapıyordum.
Yarış gerçekleri. Fotoğraflar: Alper 🙂
Gelişim tablosu
Biraz koştuk 😉
DEV TEŞEKKÜRLER!
Onlar olmadan bu yarışa gelemezdim tüm COLUMBIA Türkiye Ailesi’ ne ve COLUMBIA Global Ekibine.
7/24 Bana destek veren bizim sevgili Kahveli Koşu Grubumuz, Columbia Montrail Koşu Grubu Ailesi ve beni takip eden ve bana pozitif enerjisini yollayan tüm sevgili dostlarıma.
Finiş’ te beni bekleyen Alper’ e (daha doğrusu Alper beni Chamonix girişinde bekledi), sevgili Dilem’ e ve Alp Bey’ e kocaman teşekkürler! Alp Bey ayrıca Chamonix’ ye ulaşmak üzere 35 saatlik tablosunu hazırladı onu kafamda tutup kendimi kontrol ediyordum. Yarıştan önce bana süre soruları geliyordu. 35 saati planladık ve evdeki hesap çarşıya uydu 😉 !
Beni kulak ağrısından kurtaran böylece antrenmanlarımı aksatmadan devam ettirebilen Seyit Hocama.
Yolumu aydınlatan fenerler için LEDLENSER Türkiye (kullandığım modeller: NEO6R ve H7R.2).
Vitamin desteği için VOONKA (Sambucus Nigra favorim 🙂 ).
Anılarımı çekebildiğim için SONY / ActionCam Türkiye.
Uludağ’ da beraber uzun antrenman yaptığımız Serdar Bey ve Alp Bey dostlarımıza!
♦♦♦
Kullandığım COLUMBIA ekipmanları (hepsini daha önce farklı yarışlarda kullandım ve bahsettim, burada ilk kez upuzun yarışta kullandığım malzemelerimden bahsetmek isterim):
Yağmurluk: OUTDRY EX GOLD SHELL KADIN YAĞMURLUK
Ayakkabı: BAJADA™ III KADIN AYAKKABI

 

 

Ve son olarak müzikten bahsetmek isterim, bu sefer bana eşlik eden:

Amir, Celine Dion, David Guetta, Sia, Dami Im, Indila, Ellie Goulding, Maroon 5, Maitre Gims, Clean Bandit, Jamie Woon ve Consoul Trainin.

Binlerce kişinin emeği olan benzersiz bir yarış!

 

Ultra – Trail du Mont – Blanc 2018” için 4 yorum

  1. Nasıl bir mücadele ve azim!! içim ürpererek hayretler içinde ve sonsuz saygı duyarak okudum.. En mütevazi ve egosundan sıyrılmış dayanıklılık sporcuları kesinlikle ultramaratoncular ve Elena sen bu yüce ruhun en güzel örneklerinden birisin… Sağlıkla hedeflerine ulaşman dileğiyle.. takipteyiz, yarış raporlarının hastasıyız:))) Sevgiler

    Liked by 1 kişi

  2. Tebrikler. İlham verici bir mücadele ortaya koymuşsunuz ve bunu bizlere aktarmayı da muazzam bir şekilde başarmışsınız. Bu arada finişte harika görünüyormuşsunuz, ben normalde sabah kalkınca aynı sizin finişteki haliniz gibi görünüyorum. 😉

    Beğen

Yorum bırakın