Hayallere götüren mutluluk yolu

Yaptıklarından çok mutlu olacaksın, eğer durum farklıysa onu neden yaptığını düşüneceksin, hele söz konusu spor ise.

İlk ultra maratonumu 3 sene önce koştum, hazırlıklarıma tam bu zamanda başladım. Koşmayı çocukluktan beri seviyorum (erkeklerle dalga geçip kaçıyorduk ve kimse beni yakalayamıyordu), hatırlıyorum  okula başladığım zaman bir yarışa katılmıştım ve derece yapmıştım, o zaman çok küçüktüm. O zamanlardan beri çok zaman geçti ama hayatımda her zaman koşu vardı ve hayatımı çok etkiledi, koşudan dolayı çok farklı yollara girip hayatımı komple değiştirebildim. 200 m, 400 m, 800 m, 1500 m ve 10000 m koşucusu olarak başladı bu yol. Sonra meraktan dolayı yarı maraton ve maratonlara girdim nasıl oluyor bu iş düşüncesiyle sonra da “merak takıntısı” beni ultra maratonlara getirdi ve şimdi çok doğru bir yerde olduğumu düşünüyorum çünkü yaptıklarımı çok seviyorum, benim için spor değil bir tutku, bir hayat felsefesidir. Spor yapmayı seviyorum ama koşu ve özelikle ultra maratonlar inanılmaz özgürlük duygusu hissettiriyor. İstediğim zaman, istediğim yere gidip koşabilirim, onun için sadece bir çift ayakkabıma ihtiyacım var.

Tabi ki her zaman aynı düşüncede değildim, insanın yaşı ilerledikçe hayata daha farklı bakıyor doğal olarak. Ben de çocukken koşulara başladığım zaman başarmak için büyük bir baskı altında kalıyordum. Baskıyı kendi kendime yapıyordum, daha doğrusu başarısızlığın korkusu yapıyordu. Tabi ki seneler geçti ve bu korkudan kurtulduğumu düşündüm, büyük bir aradan sonra tekrar yarışlara katılmaya başladım ve daha çok rahat koşuyordum çünkü kimse benden bir şey beklemiyordu, kendim için koşuyordum ve çok mutlu oluyordum. Ultra maratonları koşarken kendimi çok mutlu hissediyordum ama bir an anladım ki tekrar baskı altında kalmaya başladım bu da hem antrenmanlara hem de yarışlara yorgunluk ve bıkkınlık getirdi. Nedense The North Face Ultra-Trail du Mont-Blanc‘ ten önce kendimi o kadar strese soktum ki ne antrenmanlardan ne de hazırlık amacıyla katıldığım yarışlardan zevk alabildim. Şimdi uzaklardan bakarken çok net şekilde hatalarımı görüyorum ama o zaman kendimi yarış atı gibi hissettim ve 168 km koştuktan sonra finiş çizgisini geçerken ilk düşüncem (görenler bilirler): “Bir daha dağlarda koşmayacağım ve en iyisi bu sporu bırakıp satranç oynayacağım!” Nedense aklımda en son çıkış kaldı, çok sert ve inanılmaz taşlıydı, yarışı bitirir bitirmez hemen bu taşlardan neden kimsenin bana bahsetmediğini söylenmeye başladım. Aslında 38 saat 41 dk 33 sn koştuktan sonra bu söylediklerim gayet normaldi galiba ama esas ne taşların, ne dağların, ne de mesafenin suçu vardı, hata bendeydi. UTMB‘ ye en iyi hazırlık yapacağım derken Türkiye’ nin bütün patika koşularına katıldım ve start çizgisinde kendimi inanılmaz yorgun bir şekilde buldum. Finiş çizgisini geçtiğimde yorgunluktan başka bir şey hissetmedim, görmek istediğim tek şey vardı o da yatak. Yine de odama gelince duş yaptıktan ve yemeğimi yedikten sonra ilk yaptığım şey internetten sonuçları bakmaktı. Gördüklerimi beni gayet mutlu etti ve 3 – 4 saat uyuduktan sonra bütün acılar unutuldu ve sadece mutluluk kaldı, bir kez daha buraya gelip tekrar koşacağımı bile düşünmeye başladım.

Bütün yazdıklarımın sebebi koşular, antrenmanlar ve hayata genel bakışı çok önemli. Bu sporda stres olmamalı, dünyaca ünlü ultra maraton koşuculara bakarken hepsi o kadar güler yüzlü ve pozitif ki. Başarının anahtarı o koşudan aldığın mutluluk duygusudur kesin. Çıkıp özgürce koşacaksın, koşmak ve hareket edebilmek zaten hayatın en değerli hediyesinden biri, değil mı? Ne olursa olsun gül ve mutlu ol! 🙂

Salomon Zugspitz Ultratrail 2014. Antrenmanlarda ve yarışlarda her attığım adımdan keyif alacağım, başka çare yok!

Fotoğraf: Mahmut Yavuz
 Fotoğraf: Mahmut Yavuz

Sezonun başında yurtdışında güzel bir yarış bakıyordum. Emre Tok ile sohbet ederken bir ara Salomon Zugspitz Ultratrail’ den bahsetti,  yarışı araştırdıktan sonra kararımı verdim. Mesafe seçenekleri var, ben de en uzununu seçtim (100 km). Henüz bu mesafede yarışa katılmamıştım ayrıca yarışın profili çok çekici geldi (5420m irtifa kazanımı): http://http://www.zugspitz-ultratrail.com/portals/zut-de/PDF/ZUT%202014%20Ultratrail%20H%C3%B6henprofil%20Version%201.0.pdf

profil

Yarış Zugspitze Dağı’ nın (Almanya’ nın en yüksek dağı) eteğinde bulunan Grainau Köyü’ nden start alıp bizi Alp Dağları’ nın zorlu ve heyecan verici rotalarına götürüp nefes kesici müthiş manzaralar ile ödüllendiriyordu, ara sıra 2000 m üzerine çıkartıp yüzümüzde ferah rüzgarı hissettiriyordu. Bulutların üzerinde koştuğumda, anlatılmaz manzaraları gördüğümde hissettiklerimi anlatmak mümkün değil en iyisi seneye gidip kendiniz hissedin! Kusursuz bir organizasyon, harika bir yarış: http://en.zugspitz-ultratrail.com/

Fotoğraf: Mahmuz Yavuz
        Fotoğraf: Mahmuz Yavuz

Şimdi biraz hazırlıktan bahsedelim.

Çok uygun fiyata bilet bulduğumda hazırlıklar yapmaya başladım ve kendi kendime bir söz verdim: “Bu yarışta her şey mükemmel olacak benim için, elimden geldiği kadar. Hazırlıklardan, antrenmanlardan keyif alacağım, başka türlü olmamalı ve hazırlıklar yaparken ön planda sağlık olacak. Madem bu işi bu kadar tutkulu seviyorum, her şeyi severek yapacağım ve aynı zamanda bu işi uzun vadeli düşüneceğim.” Şubat ayında doktordan son onay aldıktan sonra hazırlıklar başladı. Hazırlık kapsamında kendim için birkaç yarış belirledim: Çekmeköy Gece Koşusu (45 km), İznik Ultra Maratonu (130 km) ve Çekmeköy Ultra Maratonu (60 km). Antrenmanları çok düzenli yapıyordum, işsizken öyle yapmamıştım bile, beslenme ve dinlenmeye çok dikkat ediyordum. İznik’ ten yaklaşık 4 hafta önce dizimde sorun yaşamaya başladım ve çok üzüldüm. Sonra kendime çok kızdım, zaten koşabiliyorsun, üzülmek için hiç neden yok ki,  2 defa koştum 130 km’ yi bu sefer değişik olsun 42 km koşacağım! İznik Dağ Maratonu harika geçti ve antrenmanlarıma devam ettim. Haftalık 6 gün koşarak ve 1 gün dinlenerek düzenli antrenmanlar yapıyordum. Çok şanslıyım çünkü işte ve işe koşarak gidebiliyorum, öyleyse 14 km parkur gayet çıkışlı inişli beni baya güçlendirdi, ayrıca iş yerinde buhar ve sauna keyfi yapmak ve havuza girmek başka bir zevk. Bazen yeni rotaları kaybolarak keşfediyordum ve yardımıma Suunto Ambit2 S geldi. Artık koştuğum mesafeleri de biliyordum (ilk GPS’ li saatim oldu). Haftalık yaklaşık 110 – 120 km yaparak, iki haftada 130 – 140 km.lere çıktım ve kendim için bu mesafeleri ideal olarak belirttim. Aslında yoğunluğa rağmen bu ayları inanılmaz dolu yaşayarak geçirdim. İş, antrenmanlar ve kediler. Bilmeyenler için kediler benim büyük bir aşk, çevrede olan bütün kedilerle ilgilenmeye çalışıyorum, sağolsun komşumuz Handan ile çok iyi işbirliği yaptık hayvanlar hakkında, elimizden geleni yapıyoruz. Minik kardeşlerimizle ilgilenirken çok mutlu oluyorum, ayrı bir enerji veriyorlar ve ayrı bir sevgi. Şimdi de bu raporu yazarken bir alacalı hamile miyavlayınca dayanamadım gittim verdim mamalarını, rahat rahat karnı tok uyuyacak bu gece.

Öyleyse koşa koştura zaman aktı gitti ve yolculuk zamanı geldi.  Ama bu seyahate yalnız çıkmayacaktım, takım arkadaşım Mahmut Yavuz beni tek başıma bırakmadı.

Yarış boyaları bu sefer 30 dk içinde iş yerinde öğle molasında yapılmıştır :).
Yarış boyaları bu sefer 30 dk içinde iş yerinde öğle molasında yapılmıştır :).

Perşembe gece yolculuğumuz başladı, ben kraliçe gibiydim, evimden alınıp evime bırakıldım. Münih’e uçtuk oradan Grainau’ ya geçecektik ve araba kiralamak çok iyi bir fikir oldu. Biraz gezebildik ve rahat ettik.

Münih’ ten iyice uzaklaşınca koşacağımız dağları görmeye başladık. Muhteşem, enerji veren, bazı yerlerde zümrüt yeşilliği, bazı yerleri gümüş olan bazıları  bembeyaz şapkaları giyen Bavaria Alpleri.

Grainau küçük geleneksel masal gibi bir köy, 5 – 6 km uzaklığında daha büyük turistik bir kent var Garmisch-Partenkirchen.

Bizim kalacağımız yer Eibsee Gölü’ nün kenarında olan harika bir otel: http://www.eibsee-hotel.com

Eibsee Gölü Fotoğraf: Elena Polyakova
Eibsee Gölü
Fotoğraf: Elena Polyakova

                                                                            

Yeşil –mavi – turkuaz renginde ayna gibi tertemiz bir göl. Dağların ve ormanların eşliğinde dev bir zümrüt veya safir gibi, hava durumuna göre gölün rengi değişiyor, hangi değerli taşa benzediğini tam karar veremedim :). Dinlendikten sonra keşfe, tura çıkıp kayıt yaptıracaktık. Çoğu yarışmacılar bir sonraki akşam geleceği için çok rahat bir şekilde kayıt yaptırıp start kitimizi aldık. İçinde yok yoktu. Salomon çantasının içinde sponsorlardan bir sürü hediye. Sonra da dinlenmek için otele yola çıktık.

Ertesi sabah o mükemmel yerde uyanmak çok güzeldi. İstanbul’ un yorgunluğundan eser kalmadı. Sabah gölün çevresinde kısa jog attıktan sonra kahvaltıya indik. Kahvaltı için ayrı yorumlarım var, restoranın sunduklarını görür görmez kahvaltının sonuna kadar burayı terk etmeyeceğimi söyledim. Tek bir kelimeyle olağanüstü bir kahvaltı.

Sonra göl manzaralı keyif kahvesi ve insanların arasına karışma zamanı geldi. Hava yağmurluydu ama bu ayrı bir gizem ve güzellik katıyordu dağlara.

Bugün Dreama Jean ile buluşacaktık, geçen seneki kadınlar – 3.sü, inanılmaz başarılı bir sporcu ama bu sene sakatlığından dolayı katılmayıp koşucuların fotoğrafları çekecekti. Umuyorum ki bu harika insan ve sporcu ile en yakın zamanda aynı parkurda koşacağız. Dreama ile buluşup değerli tavsiyelerini aldık, gerçekten çok faydalı oldu çünkü ayakkabı hakkında çok kararsızdım, yanımda 3 çift Salomon ayakkabı getirdim, Dreama’ nın yardımıyla en doğru seçimi yaptım parkur hakkında bilgi alarak. Yarış gösterdi ki seçim çok doğruydu. 2 sefer Alp Dağları’ nda koşuyordum, ikisinde de Salomon Speedcross  giydim, olağanüstü bir ayakkabı, zorlu parkur için (dağlar, çamur, kar) benim için 1 numara, ayrıca inanılmaz bir şekilde ayağı sarıyor, bu da bana ekstra güven ve hareket özgürlüğü veriyor. Dreama geçen sene batonsuz koştu (son km. leri koşarken Dreama’ ya bir kez daha hayran kaldım, batonsuz oralarda koşmak inanılmaz bir cesaret) ama yine de batonları almayı tavsiye etti. Güzel sohbetten sonra hediyeleri ve çikolataları almaya gittik. Mahmut’ un sayesinde Almanya’ daki çikolataların çok ucuz ve çok lezetli olduğunu öğrenmiş oldum ve birkaç kilo yanıma aldım.

Kararsızlık anları...
     Kararsızlık anları…

Yarış brifingi ve makarna partisi derken bütün hazırlıkları yapıp dinlenme vakti geldi. Yorgunluğuma rağmen pek uykum yoktu, ayrıca otele girerken küçük bir kaza geçirdim. Düşüncelerime o kadar daldım ki şeffaf giriş kapıyı görmeyip suratımı çok fena çarptım. Lobide oturan sporcular hemen yardımıma geldiler, biri bacağına uyguladığı buzu bana verdi. O kadar fena çarpmışım ki ancak geçmiş. İşte yarış yarıştır ama her zaman dikkatli olmak lazım.

Hazırlıklar tamamdır!
     Hazırlıklar tamamdır!

Gece heyecandan uyuyamadım, öyleyse saat 5 gibi alarm çalmadan kalkıp hazırlıklarıma başladım. Kısa kahvaltıdan sonra başlangıç çizgisine gittik, hava şansımıza şahaneydi. Hafif kapalı ama belli oluyordu ki açılacak. Starta geldiğimizde Mahmut en öne gitti ben de en arkaya gittim, sonra düşündüm taşındım madem hedefim ilk 10 ben de en öne gideyim. Hoşuma giden bir şey gördüm, herkes gücüne göre çizgideki alanda yeri alıyordu, önüne gitmek isteyen önüne geçiyordu, kimse kimseye bir şey demeyip yol veriyordu, 700 kişi az değil ama sakin, harika bir spor dostluğu, bu ambiyansı çok sevdim. Ve yarış başladı, birkaç yüz metre protokol koşusu yaptık sonra artık herkes kendi gücüne güvenerek gitti. Ben de ortamı biraz gözledim ve baştan sona kadar kendi tempomla koşacağıma karar verdim, bu yarışa yüzde yüz hazırdım, zaten benden daha güçlü olan beni geçer düşüncesiyle yolumu aldım. Aklımda tek bir hedef vardı, elimden geleni yapıp ilk 10’ a girmek ve bu yarışı sağlıklı bir şekilde bitirmek. Önde başlamanın en güzel avantajı kaçıncı olduğunu bilmektir, ben de başlayıp tempo oturttuğumda 5. gidiyordum ve çok seviniyordum, keşke bu tempo koruyup aynı şekilde bitirebilseydim ama tabi ki anlıyordum, yolumuz çok uzun, sabırlı olmak lazım. Yarışa başladığımza hemen çıkışa geçtik ve yerel halkın tezahüratlarıyla ormanın içine girdik. Çok rahat koşuyordum ve çok keyif alıyordum. Önümde kimseyi yakalamaya çalışmıyordum, önümde giden kadınların çok güçlü olduğunu biliyordum. Anne-Marie ile çölde tanışma şansım oldu, 2012’ de 4 Deserts Grand Slam* unvan sahibi, ayrıca 4 yarışın kadınlar – 1.si.

(*Grand Slam: Bir yıl içinde 4 ayrı kıtada 4 ultra haftalık çöl maratonunun tamamlanması. Anne Marie, Alper ile Grand Slam unvanlı 28 kişiden biri)

Yarış başlangıcı, konsantre anları. Fotoğraf: sportograf
Yarış başlangıcı, konsantre anları
   Fotoğraf: sportograf.com

İlk su istasyonunda Dreama’ yı görünce güzel destek sözleriyle çok motive oldum. Harika yerlerden geçiyor inanılmaz tepelere çıkıyorduk, hava biraz sisli olduğu için gizemli dağ tepeleri masal gibiydi. İlk istasyonda durmayıp 2. istasyona devam ettim ve ilk 20 km hiç baton kullanmadım (çantamda duruyordu). İkinci istasyonda biraz peynir ve harika karpuz yedikten sonra (bu sene karpuz sezonunu Almanya’ da açtım), biraz devam ettim sonra baton zamanın geldiğini hissettim, çocuk oyunları bitti, ciddi tepelere tırmanışları başladı.

Zümrüt tepeleri. Fotoğraf: sportograf
    Zümrüt tepeleri
 Fotoğraf: sportograf.com

O kadar müthiş yerlerden geçiyorduk ki her hücremle nefis doğayı hissederek ve burada olduğum mutluluğu yaşayarak ilerliyordum. Şimdi anlatmaya kalkarsam anlatamam, yaşamak ve hissetmek lazım, ormanın içinde dar patikalar, zümrüt ve gümüş tepeler, bulutların üstünde koşuyor gibisin, gezen inekler ve keçiler, hava ise güneşli ve gökyüzünde birkaç pamuk bulut bizi izliyor ve gülümsüyordu sanki. O an yaşadıklarımı anlatmak çok zor ama o anları tekrar yaşamak için yine ve yine dağlara koşmaya gideceğime eminim. Her adımımla içimde büyüyen mutluluk ve sevinç. En yüksek noktaya ulaştığımda “iyi ki varım ve iyi ki koşabiliyorum” diyerek evrene bin kez teşekkür ettim.

Tepeye çıkarken daima mutluluk. Fotoğraf: sportograf
   Tepeye çıkarken daima mutluluk
    Fotoğraf: sportograf.com
Merakta bakan dağ vatandaşı. Fotoğraf: sportograf
    Merakla bakan dağ vatandaşları
  Fotoğraf: sportograf.com

Gayet mutlu ve rahat bir şekilde 5. kontrol noktasına ulaştım, bu noktaya gelmeden önce 4. kadını gördüm, kendisi yürüyordu, yardımcı olabileceğim bir şey olup olmadığını ve hatrını sorduktan sonra devam ettim. 55 km arkamda kaldı ve o noktada bıraktığımız drop bag (yedek çanta: ekstra malzemeler içeriyor) kullanabiliyorduk. İstasyona yaklaştığımda Dreama’ yı görünce çok sevindim, su doldurmaya yardımcı olup burada dinlenip dinlenmeyeceğimi sordu ben de “iyiyim ve devam edeceğim” diyerek kaçtım. Dreama 4. gittiğimi bana haber verdi ama 3. ile aramda kaç dakika olduğunu öğrenmek istemedim, hırsların ellerine kendimi teslim etmek istemedim. Sonra gayet düz ve hafif çıkışlı inişli rota başladı ama hava o kadar ısındı ki kendimi artık biraz yorgun hissetmeye başladım. Yolda sürekli birileri vardı. Farklı mesafe ve farklı noktadan başlayıp aynı finişe gidiyorduk. 70. km.ye ulaştım oradan da Alper’ e 30 km kaldı diye mesajı attım. 8. kontrol noktasına geldiğimde bir şey yemem gerektiğini hissettim ve biraz çorba içtim, tam iki dk oturacaktım ki bir kadın daha geldi. Ben de dinlenemeden kaçtım ve son sert çıkış başladı. Tatlı yokuş sert bir tepe çıkışına dönüştü, ıslak zemin, ağaçların kökleri, dereler…Nihayet tepeye ulaştım ama biliyordum ki (Dreama anlattı) 9. kontrol noktasından sonra bir tepeye çıkıp yol bizi aynı kontrol noktasına indirecekti.

Bitmeyen tepeden görüntüler. Fotoğraf: Elena Polyakova
      Bitmeyen tepeden görüntüler
    Fotoğraf: Elena Polyakova

O yokuş bitmek bilmiyordu, harika yerlerden geçiyorduk hava da serinlemiş, artık yoruldum ama durmadan koşarak devam ettim. Her dönüşte “evet artık inişe geçiyoruz” şeklinde düşünüyordum ama yılan gibi yol bizi daha da yükseklere götürüyordu. İnişe geçtiğimde hızlanacağımı düşünüyordum ama hayır, mümkün değildi, zemin o kadar kaygandı ki koşmak değil de yürürken de zorlanıyordum, kendi kendime söylüyordum eğer ayakkabım daha az dişli olsaydı arama kurtarma ekibini çağıracaktım, dizimin başına bir şey gelmesinden çok korkuyordum ama neyse ki sorun olmadı. Hava kararmaya başladı. Artık bir dakika durup alın fenerimi takıp devam ettim.

Bu yarış biter mı...? Fotoğraf: sportograf
         Bu yarış biter mi…?
    Fotoğraf: sportograf.com
Karanlık dağların üzerine düşerken. Fotoğraf: sportograf
   Karanlık dağların üzerine düşerken
    Fotoğraf: sportograf.com

Ve nihayet 10. kontrol noktası göründü. Oralarda heyecanlı bir kalabalık vardı, bir kısmı yukarıya son çıkışa gidiyordu, bir kısmı benim gibi şanslı olanlar tepeden çıkıp artık son inişe gidiyorduk. Görevlilere nereye gitmem gerektiğini sorduktan sonra “siz nereden geldiniz?” diye sordular bana, ben de tepeden yeni indiğimi söyledikten sonra herkes gülme krizine girdi nedense, o an nasıl göründüğümü bilmiyordum ama insanları güldürdüm ne mutlu bana. Ve son iniş başladı, kaygan zemine rağmen hızlı bir inişe geçtim, o zaman hesaplarıma göre 4. gidiyordum ve birkaç dakika arkamda bir kadın sporcu olduğunu biliyordum, bir taraftan “zaten 4. ya 5. olsam da fark etmez, hızlanmayayım yoksa bir yere düşüp yuvarlanırım kesin”, ama diğer taraftan da “o kadar yolu aldım 4. geldim, kimseye bu yerimi vermek istemeyip finişten önce geçilmek istemiyorum” diye düşündüm ve tabi ki bir an önce yarışı bitirmek istedim. Finişe kadar çok az kaldı, bütün gücümü toplayıp artık batonları kullanmayıp (çok fena çamura batıp düşme riski daha da artıyordu) yokuş aşağı kayıyordum. Ayaklarımın altında çamur, dereler, kökler ne olduğunu görmeden kendimi aşağı atıp gayet başarılı bir şekilde (hiç düşmeden) Grainau’ ya indim, ondan sonra galiba 1 – 2 km kaldı, hızımı artırarak finişe doğru gidiyorum, saat geç olmadığı için yerel halk ve sporcuların yakınları destek vererek güç veriyorlardı. Nihayet finişin ışıkları ve sunucunun sesi kulaklarıma geldi. İsmimi söylediğini duydum ama anlattıklarını artık duymuyordum, mutluluktan uçarak, hedefime ulaşıp finiş çizgisini geçtim, ortada bir sürü tanımadığım kişi vardı ve herkes tebrik ediyordu. Madalyamı alıp uzaklaşarak bizimkilere bakacaktım ama bir bayan beni tebrik ederek  kadınlarda 3. olduğumu söyledi, önce kulaklarıma inanamadım ama organizasyon görevlisi gerçekten 3. sırada bitirdiğimi ve ertesi gün bizi ödül törenine beklediklerini ekledi. Bu hayatımın en güzel sürprizlerinden biri oldu galiba. Son kontrol noktalarından geçerken kaçıncı olduğumdan haberim yoktu, meğerse bir ara 3. gitmeye başlamış ve bu şekilde finişe ulaşmışım. Evet bu bir ultra maraton, kimin ne zaman ne yapacağı, kimin yarış bırakıp bırakmayacağı bilinmez. Kimileri seni geçiyor,  kimilerini de sen geçiyorsun ama en önemli olan sonuna kadar pes etmemek ve gücünün son damlasına kadar finişe doğru ilerlemek. İlk kez Avrupa’ daki yarışta (Türkiye dışında) ilk 3’ e girme anlarının mutluluğunu yaşıyordum! 4. kadın benden 8 dk sonra geldi, eğer son kilometrelerde hızlanmasaydım 3. lüğü kaçırabilirdim.

Her şey bu an için... Fotoğraf: sportograf
        Her şey bu an için…
       Fotoğraf: sportograf.com
Hak ettim demi ;)? Fotoğraf: Mahmut Yavuz
Veya bu an için :). Hak ettim değil mi?
   Fotoğraf: Mahmut Yavuz

Çok seviyorum bu yarışları, rakiplik değil dostluk havası var (tabi ki yarışıyoruz ama çok farklı oluyor bu), herkes bir diğerinin başarısının sevincini yaşıyor, herkes birbirini tebrik ediyor. Finişte Rusça konuşan bir çift yanıma geldi ve beni heyecanla tebrik etti. Yabancı bir ülkede kendi dilimde tebrik almak çok güzel. Sonra Mahmut geldi ve beraber otele döndük.

Ertesi sabah ödül töreninden sonra harika bir yemek yedik Eibsee Gölü’ nün yanında. Ve bu masal gibi yerle vedalaşma zamanı geldi, Münih’ e doğru yola çıktık.

Fotoğraf: Dreama Jean
           Fotoğraf: Dreama Jean
Fotoğraf: Mahmut Yavuz
         Fotoğraf: Mahmut Yavuz

Harika bir yarış, harika bir organizasyon, harika bir yer ve olağanüstü güzellikleri anlatılmayacak kadar muhteşem bir doğa. Mutlaka tekrar burada koşmak istiyorum ama farklı bir yarış olsun. Aynı organizasyon tarafından aynı lokasyonda yapılan başka bir yarış var, belki seneye…

Şimdi de Oscar almış gibi bana destek olanlara kocaman teşekkür etmek istiyorum!

Sevgili aileme, iyi ve kötü günde yanımda olan ve bana her türlü destek veren özellikle uzun antrenmanlar yaparken yanımda olduğu için sevgili Alper’ e, destek için Salomon Türkiye’ deki takım arkadaşlarıma çok teşekkürler. Aykut her zaman sözleri ile motive ettiği için, Mahmut beni bu yolculukta tek bırakmadığı ve oradayken büyük destek verdiği için ve tabi ki takım kaptanımız Faruk, her konuda yardımcı olan ve iyileşmemde büyük katkı sağlayan harika bir insan olduğu için teşekkürler. Emre’ ye ve Bahadır’ a değerli tavsiyeleri için kocaman teşekkürler. Bahadır, özellikle yarıştan önce konuştuklarımız beni çok motive etti. Sevgili Dreama’ ya değerli tavsiyeleri için, Zone Ailesi’ ne ve çalışma arkadaşlarıma destek için çok teşekkürler. Prof. Dr. Erdem KAŞIKÇIOĞLU, değerli tavsiyeleriniz ve doğru yönlendirmeniz sayesinde bu yarışı sorunsuz koşabildim, çok çok teşekkürler. Terapi Art Center’ e beni tekrar koşturabildiğiniz için ve bu performansıma büyük bir katkı sağlayan Salomon Türkiye ve Renspor Suunto Türkiye’den Deniz Ada’ ya çok teşekkürler. Salomon Uluslararası Takım Menajeri Greg Vollet’ e kayıtlarla ilgili desteği için teşekkür ederim.  Yarışı organize edenlere emekleri için teşekkürler, yarışı herkese tavsiye ediyorum.
Koştuğumuz taşlardan yapıldı :)!
Bütün arkadaşlarıma, beni takip edenlere ve destekçilerime kocaman teşekkürler! SİZİN için, iyi ki varsınız! 🙂

Kullandığım malzemeler:

Ayakkabı: SALOMON Speedcross 3, Trail Gaiters High Lab

Çanta: SALOMON Advanced Skin S-Lab 12 Set

Kıyafet: SALOMON Exo S-Lab Twinskin Skort, Exo Motion Zip Tee, Whisper Headband, Exo Calf, GTX Active Shell Jacket (çantada zorunlu malzeme, harika havadan dolayı kullanılmadı)

Saat: SUUNTO AMBIT2 S

Baton: Black Diamond Z-Pole

Alın feneri: PETZL Tikka XP2

Finişe yaklaşık 10 km kala hava iyice karardı, arkamdan iki erkek geliyordu aslında hepimiz biraz çamurlandık bana bakınca dedikleri: “Siz bizden daha uzun koşuyorsunuz (onlar daha kısa mesafe koştular) ama sizin kıyafetiniz bembeyaz ve tertemiz, hiç çamurlanmadı nasıl olur?” Odama geldiğimde kıyafetime baktığımda neresinin temiz olduğunu çok merak etmiştim. İşte bembeyaz giyinmenin avantajı, karanlıkta galiba tertemiz görünüyor.

Yarışın sonuçları: http://services.datasport.com/2014/lauf/zugspitz-ultratrail/

ULTRATRAIL Kadınlar Genel         

  1. Flammersfeld Anne-Marie 13:53.21,3
  2. Ogi Helene 15:19.27,1
  3. Polyakova Elena 15:51.22,9

ULTRATRAIL Erkekler Genel

  1. Hugenschmidt Stephan 10:36.50,0
  2. Clemente Mora Cris 11:14.39,3
  3. Doherty Dan 11:30.26,3

 

https://www.facebook.com/SalomonTurkiye

logo

Hayallere götüren mutluluk yolu” için 2 yorum

  1. Ayaginiza saglik. Cok guzel kosmussunuz. Cok da guzel anlatmissiniz. Hatta acaip ozendirici bile anlatmissiniz. Fakat henuz kanmayacagim. Maratonlar benim icin simdilik fazlasiyla uzun, ve yeterli. Fakat her maratoncu bir kez olsun ultra kosmali galiba! Lutfen kosmaya ve anlatmaya devam edin. Ultra maraton esiginden atlamamiza, paylasimlariniz yardim edicektir. Sevgi ve saygilarimla
    Sima McGregor

    Beğen

  2. Sima yorumunuz için çok teşekkürler, yazımı beğendiğinize çok sevindim. Mesafe önemli değil, önemli olan yaptıklarından keyif almak. Ayrıca maraton tecrübelerim de var, yakında paylaşacağım. İyi antrenmanlar dilerim. Sevgiler. 🙂

    Beğen

Yorum bırakın