“4:15” Tahtalı Run To Sky

Koşu olmadan hayatımı nasıl düşünemiyorsam müzik de öyle benim için. Bu yarışın şarkısı da bu oldu. 🙂 

Up&Up – Coldplay

Bu sene çok enteresan bir sene, 2019 yılına koşarak girdiğim için (yeni yılın girişini kutlarken biz de 20.19 km koşarak gece yarısını bu şekilde devirdik) günlerim genelde koşarak – koşturarak geçiyor, ayrıca bu sene tüm katıldığım yarışlardan inanılmaz keyfi alıyorum. Senenin hedefi PTL olduğu için amacım kendimi fazla yıpratmadan en sevdiğim yarışlara katılmak, ondan dolayı mesafe seçimine özellikle dikkat gösteriyorum. Geçen sene 60 km koştuktan sonra bu sene kesinlikle yarışı zirvede bırakacağıma kendime söz verdim. Ayrıca 27 km koşarak denize girmek için daha fazla vakit kalıyor. 🙂

Çıralı’ ya Salı günü geldikten sonra Barış Pansiyon‘ a yerleştik. Hemen yarışın başlangıç noktasında olup (bu sefer yarışa doğrudan yataktan başladım diyebilirim 🙂 ) denize çok yakın, büyük bir bahçeye ve güzel kahvaltıya sahip olan (o pişi ve keki unutamıyorum 🙂 ) huzur dolu ortamlı ve çok misafirperver bir yer. Sahipleri yarış öncesi harika motivasyon verdiler, buradan hem kendilerine hem de tüm personele kocaman teşekkürler! Seneye tekrar oradayız.

Özellikle bu mevsimde Çıralı bir ayrı büyüleyici: Serin turkuaz suları (bir senelik yüzme ve güneşlenme planımı tamamladım sayılır), dağlarla sarılmış çam kokulu patikalar ve uzaktan bize göz kırpan Tahtalı Zirvesi. Hepsini doya doya yaşamaya çalıştım. Erken saatlerde kuşlarla uyanarak denizin kucağında kendimi bulmak, gerçek olamayacak kadar müthiş güneşin uyanışını izlemek, daldan dutları yemek. Hele Cumartesi gece öyle bir mehtap vardı ki, suların üzerinde sonsuza kadar götüren ay ışığı unutulmazdı. Doğa ile bütünleşme bu inanılmaz duygu özellikle o yerde ve özellikle o sessiz saatlerde hissediliyor. O anda kalıp zamanın akmaması, hepsini içine çekip hafızada ömür boyu kalmasını istiyorsun. Yarışta öyle değil ama. 🙂 Her saniye sonsuza kadar sürer gibi zamanın çemberi içinden çıkamıyorsun.  

Vakit akıp gitti ve yarış günü yaklaştı, önceden her zamanki gibi dostlarla sohbet ve malzeme hazırlıkları. Günün en önemlisi ve artık geleneksel hale gelen annemle yarış öncesi motivasyon görüşmesi. 🙂

Ben: “Annem yarın sabah sizin saatinize göre 06:00′ da yarışa başlıyoruz, lütfen bana dua eder misin.”

Annem: “Lenoçka ne kadar koşuyorsunuz?”

Ben: “Be sefer 27 km.”

Annem: “Ah ne güzel bu sefer az. Ne kadar sürede bitirmeyi hedefliyorsun, ona göre dua edeceğim?”

Ben: “4.15 yeterli” 🙂

Annem: “Hadi bakalım, sana ve Alper’ e bol şans, bitince haber ver lütfen!”

Aslında “4.15” süresi rasgele aklıma geldi halbuki böyle bir şey planlamıyordum ama bu konuşmadan önce bir arkadaşımla yarış hakkında konuşup onu yapabilirsin iddasıyla aklımda kaldı. Ne de olsa hedefleri yüksek tutmakta fayda var.

Erken saatte yatmama rağmen tüm gece uyku tutmadı, gece yarısına kadar Alper ile “kim kimi geçecek” geleneksel tartışmalarından sonra döne döne neredeyse sabah oldu. Uzaktan horoz sesleri gelmeye başlayınca saatim 04:40 gösteriyordu. Kısa bir uykuya dalıp artık kuşların muhteşem şarkalarına uyanmış oldum. Kısa bir kahvaltıdan sonra 60 km koşan arkadaşlarımı uğurladık ve artık kendim yarışıma odaklanmak kaldı.

Bir kez daha zorunlu malzemeleri gözden geçirip ve antrenörün taktiklerini kafamda çevirip starta doğru yürümeye başladım. 

Benim için yarışın en önemli kuralları: Doğru nabız, doğru zamanda doğru beslenme ve ne olursa olsun zihni yarışa odaklı bir şekilde tutmak. Bu sefer yarışa bir tık daha yüksek nabızla başlayacaktım.

Hızlı bir şekilde çıkış yapıp (nabız her zamanki gibi kontrol altında elbette) 4 kilometre düz asfalt yolda coşkulu bir şekilde koştuk. Sonra doğrudan çıkış ve hafif iniş. Hava muhteşemdi, patika ve manzara da öyle. Ormanın içinden geçerken o mis çam ağaçlarının kokusu nasıl unutulmaz ne kadar güzel ki hala burnumda. İlk  kontrol noktasına (9.6 km Ulupınar) 1 saat 7 dk 14 sn de 15. sırada ulaştım. Sularımı doldurduktan sonra hemen hafif çıkışa geçtim. Kıvrılan yol yavaş yavaş yukarıya götürüyordu. Koşarken birden geçen seneki yarışı düşünmeye başladım. 2018 yılında zirveye 4 saat 33 dk 49 sn’ de ulaştığımı hatırlayarak ikinci istasyona ulaşım zamanımı bir türlü hatırlayamadım. Ondan dolayı geçen seneye göre daha hızlı mı daha mı yavaşım hiç fikrim yoktu. Çok da önemi yoktu aslında, çünkü zaten elimden geleni yapıp daha hızlı gidemezdim. Bu raporu yazarken sonuçlara baktım meğersem bu sene Beycik’ e 7 dk daha iyi bir sürede ulaştım. İkinci kontrol noktasına (18.8 km Beycik) 2 saat 23 dk 44 sn’ de 12. sırada ulaştım. Bir şeyler yedikten ve sularımı doldurduktan sonra yola konuldum.

F: GoShots

Buradan sonra en eğlenceli bölüm başlıyordu – ilerledikçe hem patikalar hem de çıkışlar sertleşiyordu. Bazen sisle bazen güneşle süslenmiş patikalar beni bulutlara doğru götürüyordu. Ağaç bölgesiyle vedalaştıktan sonra taşlı ve karlı patikalar, gümüş kaplamalı altın dağlar beni karşılayıp finişe kadar bir an olsa da bırakmadılar. Burada bana ne olduysa artık tüm şalterleri tamamen kapatıp resmen uçuş moduna geçtim. Kendimi müthiş güçlü ve hiçbir yerle bağı olmayan bir kuş gibi hissediyordum. Sanırım geçen sene koştuğum Vertical Kilometre’ yi (VK) kafamda canlandırıp aynı performansı sergilemeye çalıştım. 🙂 

F: GoShots

Bir ara saatime rasgele bir bakış attığımda “4.15” süresinin benden uzaklaşmaya başladığının farkına vardım.  Bitiş çizgisine kadar daha biraz mesafe varken aynı zamanda vakit, avuçta tutmaya çalıştığım kum gibi parmaklarımın arasında akıp gidiyordu. Aklıma aksiyon filmlerinin kahramanları geldi, hani dünyayı kurtarmaya çalışırken saat tablodan son saniyelerde ağır çekim gibi hızla uçuyor. İyi ki kendim hariç başka birini kurtarma derdinde değildim ki belki de “4:15” i yapmayarak kendimi kurtarmış oldum. Aslında zirveye doğru yolculuk o kadar keyfliydi ki onu doya doya yaşayarak bir tık daha uzatmak istedim belki de. “4:15” barajına takıldığımı anlayınca üzüldüm mü? Tabii ki hayır, her şey de birarada ve sonsuza kadar mükemmel olmasın. Kendimi daha da geliştirmek için 5 dk kalsın, şimdilik ve sonraki Elena arasındaki farkı ve sadece bana ait 5 dk. Bazı zamanlarda bitmesini istemediğin bazı zamanlarda bir an önce bitsin istediğin bir zaman kavramı.

F: Ahmet Arslan

Finiş çizgisini 4 saat 20 dk 54 sn’ de geçerek genel klasmanda – 4., kadınlarda – 1. oldum. Bu şekilde geçen seneye göre zirveye 13 dk daha hızlı ulaştım, “4:15” hedefi de 2020 yılında neden olmasın?

F: GoShots

Hem koşucu hem de Kaçkar Ultra organizatörü olarak bu zorlu yarışa ne kadar koskoca emek harcandığını çok iyi anlıyorum. Biz bu muhteşem patikalarda koşabilelim diye dev bir ekip gece gündüz çalıştı. Polat Dede ve Savaş Gündüz başta olmak üzere tüm Rossist Ekibi‘ ne ve Argeus Ekibi‘ ne, gönüllülere ve destekçilere dev tebrikler ve teşekkürler! Bu müthiş patikalarda koşma şansını tanıdığınız için iyi ki varsınız. Harika fotoğraflar için ellerinize sağlık GoShots Ekibi

İki yıldır her konuda bana destek olan Columbia Sportswear Türkiye‘ ye (Montrail Bajada‘ cığımla müthiş işe imza attık) ve her saniye ile kilometrede bana doğru yolu gösteren Fenix5X saat için Garmin Türkiye‘ ye sonsuz teşekkürler!

Hah bir de unutmadan, hep derim ya zorunlu malzemeyi organizasyon için değil kendimiz için taşırız. İşte bu kare en iyi ispatı. Zirve çantasına uzun alt koymayı unutan ve alüminyum battaniyeyi en son moda etek haline getiren benim. Patikalarda görüşmek üzere.

F: Alper Dalkılıç

 

 

Yorum bırakın