Çocukken okumaya bayılıyordum, hele de kış günleri hep okuyarak geçiyordu. Sabah erkenden akşama kadar kar içinde arkadaşlarımla sokaklarda oynayıp buz gibi havadan evin sıcacık ortamına girip, annemin hazırladığı “borsh” çorbasını içip içine bol bol ekmek atarak, üzerinde mis gibi çay. Sonradan tatlı bir şey alıp ranzanın ikinci katına çıkıp (3 kardeşiz, tek odayı paylaşıyorduk), genelde abim de alt katta kitabını okuyordu, o da benden daha çok kitaplara meraklı, tarih, edebiyat ne varsa tüm kitapları yutuyordu, yürüyen ansiklopedi gibi gerçekten. Dışarıda karanlık, içeride sessizlik, yanımda siyam kedimiz, abimin yanında da köpeğimiz, huzur dolu bir ortam. Nasıl özlemişim o günleri… En sevdiğim kitaplarım da “Yunan Mitleri”, başta yüce Zeus olan Olimpus Dağı Tanrılarını anlatan unutulmaz ve heyecan dolu efsaneler.
Bu sene Tanrıların Dağı’ nda müthiş bir yarış koşma şansımız oldu. Rota kutsal antik yollardan geçmektedir, Olympus Dağı’ na çıkıp Zeus’ a saygı göstermek üzere çıkan bir rota. Yarışın başlangıcı, Yunanistan’ın en önemli arkeolojik alanlarından biri olan kutsal Dion kentinin kalıntılarından başlıyor (irtifa 3 m). Dağ, Milli Park olmaktan ayrı olarak, UNESCO tarafından “Dünya Doğal Miras Anıtı” olarak listelenmiştir. Neredeyse deniz seviyesinden başlayarak (3 m) 21 km de 2800 m irtifa kazanıyorsun, “Zeus” Tahtası’ nın (dağın en yüksek en sert zirvelerinden biri) altından geçip müthiş Litochoro kasabasına kadar (300 m) iniyorsun.
Gördüğüm en müthiş organizasyonlardan birisi. Makarna partisinden tut yarış sonrası yemeğe kadar, gönüllüler muhteşem, kontrol noktaları o kadar sık konulmuş ki yanına hiç bir şey almadan koşan da var (istasyonlarda enerji jelleri, barlar, izotonik de vardı). Hiç zorunlu malzeme olmadan katıldığım ilk dağ yarışıdır. Elbette yanımıza her zamanki gibi su, jeller, termal battaniye ve rüzgarlık gibi temel malzemeleri aldık. Halk da inanılmaz çok sahiplendi yarışı. Tüm insanlar yarışmacılara destek olmak için seferber oldu. Dünya güzeli Litochoro kasabasında gördüğüm kadarıyla en çok soğuk kahve içiliyor, maraton için özel bardak yapmışlar bile.
Bu sene “Migu Skyrunner® World Series” e dahil olan yarışı bine yakın yarışmacı koştu. Elit atletler ile yarışmak ayrı bir keyif tabii ki.
Yarış, güneş doğarken, saat 06:05′ te Dion’ dan başladığında hava baya nemli ve sıcaktı, önümüzde 44 km (+ 3200 m) vardı ve bu yarışta baya terleyeceğiz anlaşılan. Yaklaşık 6 km (200 m irtifa) asfaltta ve geniş yolda koştuktan sonra birden daracık yılan gibi kıvrılan ve sürekli yukarıya götüren patikaya kavuştuk. Yanıma baton almamaya karar verdim, hem patikalar baya taşlı ve köklü hem de ilk 10 km batonlar yasak (patikalar çok dar ve insanlar birbirine çok yakın). Esas eğlence şimdi başlıyordu, yaklaşık 15 km’ de 2600 metre irtifa kazanacaktık. Ormanın içinden geçen müthiş manzaralı patikalar, yollarda gönüllülerin ve antrenman yapan insanların sonsuz destekleri derken rotanın en yüksek noktasına nasıl ulaştığımı ben de anlamadım.
Hayatımda gördüğüm en müthiş manzaralardan biri ile karşılaştım. Kesinlikle yarışın en güzel manzaralı yeridir.
Bir süre müthiş manzara eşliğinde koştuktan sonra upuzun bir inişe geçtik. İnişleri geliştirmek için neredeyse 20 km’ den fazla mesafe vardı. Her türlü zemin mevcut, teknik inişler, merdivenler, kökler, büyük ve minik taşlar ve elbette bol viraj.
Zemin epey kuru ve sertti. Virajlardan birinde hızımı alamayıp popom üzerinde artistik bir şekilde düştüm. Devamlı inişlerin içinde ara sıra küçük tepecikler de vardı, roller coaster tadında bir yarış oluyordu. Rotanın büyük kısmı ormanın gölgesinde geçtiği için sıcaktan fazla etkilenmedim. Ayrıca inişin bir kısmını tamamladıktan sonra dağ nehri bize eşlik etti, ara sıra su geçişleri vardı (derin değil, taşların üzerinde) orada güzelce kafama buz gibi su döktüm, sıkı sıkı konulan noktalarda gönüllüler borudan su veriyorlardı. Rota boyunca o kadar görevli, gönüllü ve sağlık görevlisi var ki kendimizi acayip güvenli hissettik.
Son kilometreler birkaç erkekle beraber gittik, ben onları çıkışta onlar ise beni teknik inişlerde geçiyorlardı ve nihayet Litochoro’ ya girdik. Sokaklarda bir sürü insan vardı ve herkes inanılmaz şekilde alkışlıyordu ve tebrik ediyordu, onların gazıyla hızlanıp birkaç kişiyi geçip nihayet finişe doğru koşuyordum!
Finişte harika madalya, kiraz, müthiş yemek ve masaj.
Elbette yarıştan önce ve sonra rahat duramadık ve bol bol gezdik.
Yunanistan’ da bir yarış arıyorsanız kesinlikle ve kesinlikle gidilecek bir yarış. Müthiş parkur, olağanüstü manzara ve harika bir organizasyon. Belki de seneye tekrar orada görüşmek üzere! 🙂