Zümrüt cennetin mucizesi

FB_20150627_18_31_59_Saved_Picture
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Zümrüt cennetin mucizesi (Kaçkar Ultra Maratonu)

“Bulutların üzerinde koşacaksın, sulardan geçeceksin, çok zorlanacaksın ama sonuçta hedefine ulaşacaksın, Alperle ayrı yollara gideceksiniz ama sonra kavuşacaksınız, finişe eller yukarıda ulaşacaksın ve finişte seni Alper karşılar”: Sözleri son kilometrelerde sürekli kulağımdaydı. Son inişte yokuş aşağı gidiyor, psikopatça koşuyor, ara sıra saatime bakıyordum, rakım inanılmaz hızla azalıyordu. Sonra verilere bakacaktım meğerse 2.52 – 3.03 pace ile gidiyordum. “Hadi çok az kaldı” Artık araba ve insan sesleri kulağıma geliyordu, demek ki yol artık çok yakındı ayrıca nehrin hırçın suları da görünüyordu. Evet nihayet Çinçiva Köprüsü de göründü ve finişte Alper bekliyordu. Buse’ nin söylediklerinin hepsi tuttu. İşten ayrılmadan önce çok değerli arkadaşımla güneşli bahçede Türk kahvesi içiyorduk, kendisi de bana fal baktı. Sonra da günlük hayat koşturmacasında unutuldu ama en çok ihtiyacım olduğunda, en zorlandığımda ve en çok motivasyon gerektiğinde söyledikleri bir resim olarak gözümün önünde canlandı ve bana güç verdi.

F: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz
Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz
WP_20150623_004
Palovit Aşıtı (2850 m).

Ayrıca Alper beni merak ediyordu (son yarışlarda baya sorun yaşadığımdan dolayı), ben de her şeyin yolunda olup olmadığını merak ederek en hızlı şekilde finişe ulaşıp ona yardımcı olmak istedim. Sorumluluk duygusu ve yardımcı olma isteği beni finişe doğru itti, bu yarışta bu benim tek ve en büyük avantajımdı :). Finişe ulaştıktan sonra üstümü değiştirip saatlerce gelen sporculara madalya takmak, yarış bitirme mutluluğunu insanlarla paylaşmak ve yarışmacılara yardımcı olmak benim yarışıma inanılmaz bir renk kattı. Kaç kez aynı yoldan geçip finişe ulaştım, gelen koşuculara tezahüratlar yapmaktan, sevinçle bağırmaktan sesim gitti. İnsanların hayallerini gerçekleştirdiğini ve mutlu gülen yüzleri gördüğümde kendimi o kadar mutlu hissettim ki yorgunluğumu ve yarıştığımı unuttum bile. Ne açlık ne de yorgunluk hissettim.

Koşturmaca :)! Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz
Koşturmaca :)!
Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz

Ancak akşam üstü odama ulaşınca ve yatağımın üzerine oturunca kendime geldim. Pencerede harika bir manzara vardı, zümrüt yeşili orman, dağdan akan nehrin kızgın suları.

WP_20150624_040
Pencereden manzara.
WP_20150624_039
Pencereden manzara.

Pencereyi sonuna kadar açıp gözyaşı temizliğinde olan havadan bir nefes aldım. Dünyanın en güzel yerlerinden birinde koşuyorum, sevdiğim insanlar da yarış organize ediyor, ne mutlu bana. Ne kadar çok çabaladım, ne kadar çok istedim koşu, hayatımın bir parçası olsun diye! Hafif rüzgar düşüncelerimi yıllar öncesine götürdü: “Küçük yaşlarımda koşmaya başladım, çok basit, hiç tabanı olmayan ayakkabıyla koştum ve koşuya başlar başlamaz sakatlandım. Çok küçük yerde oturduğum için malzeme hiç bulamıyordum ama her şeye rağmen çok mutluydum. 17 yaşındayken üniversitede okumak için evden ayrılarak tek başına hayatıma başladım. Ailem elinden geleni yapıyordu bana destek olmak için ama üç kardeştik, anne babamın işi çok zordu. Gündüz okur, gece bulaşık yıkar, garsonluk ve temizlik derken öylece hayat geçiyordu ben de ne olur olmaz yine de koşmak için vakit bulmaya çalışıyordum. Bazen yurt arkadaşımla ne para ne de yiyeceğimiz kalırdı, cam şişeleri toplayıp satarak az da olsa para kazanabiliyorduk. İlk gerçek koşu ayakkabımı aldığımda 20 yaşındaydım ve ne kadar mutluydum ki, hala gözümün önünde canlandırabiliyorum o anları. Bir tane şort, bir tane de atletim vardı öyle de yıllarca koşuyordum ama yine de çok mutluydum. Mutlu ve güleryüzlü olmak için ya da hedefe ulaşmak için saraylarda büyümek gerekmezmiş. Türkiye’ ye taşındıktan sonra koşulara devam ettim vakit buldukça, ilk maratonuma hazırlık yaptığım zaman bacağımı kırıp koşamadım ama tam altı ay sonra ilk maratonumu 3:23’ te tamamladım (bacağımda hala platin varken), bir yıl sonra aynı parkuru 3:13’ te koşarak maratonda en iyi derecemi yaptım. Yine de çok mutluydum ve ayrıca çok şanslıydım, iki ameliyatı hiç sorun yaşamadan geçirdim ve bu ameliyatların koşu hayatıma hiç etkisi olmadı. O zaman çalıştığım otelin Genel Müdürü Yusuf Hacısüleyman’ ın koşu hayatıma çok büyük katkısı vardı. Koştukça hep kendisine teşekkür ederim :)!

WP_20150623_008

Bugüne kadar elime ne geçtiyse hepsini de bana biri ayrımcılık gösterdiği ya da avantajlı bir durum yarattığı için değil çok çalışarak, alın terimle kazandım. Tek bir avantajım; yanımda hep şans ve doğru insanlar vardı. Mükemmel bir insan olduğumu söyleyemem, epey hatalarım ve yanlışlarım var elbette ama bilerek kötülük yapmam, etik olmayan durum yaratmam ve gayet dürüstüm. Hayvanları çok severim, bazen cebimde sadece 5 lira varken aç hayvana mama alır, çevreye faydalı olmaya çalışırım (çevrede bütün kedileri kısırlaştırdık, o günahsız yavruları melek olduğunda onları toprağa vermekten  daha etkili bir çözüm olduğuna inanıyorum)”. Kediler deyince komşumdan mesajla kendime geldim: “Sokak kedileri tok, evdekinin de keyfi yerindeymiş :)”. Saate baktığımda epey öyle akan nehre bakarak dalmışımdır. Bu düşünceler kelebekler gibi geldi geçti aklımdan, farkında olmadan nehir beni epey uzaklara götürdü artık bugüne dönmek zamanı geldi. Sanki suların içinden çıkmış gibi telefon sesi geldi, arkadaşım yazıyordu. Beni merak etti. Açıkçası ben de kendimi çok merak etmişim doğrusu. Son bir sene içinde 4 yarışta mide ile ilgili sorun yaşadım sonra da demir eksikliği yaşadım. Ondan dolayı bu yarış benim için çok önemliydi, kendime gelip gelmediğimi test edecektim. Birkaç yarışta performanssızlık ve başarısızlıktan sonra (benim için başarı ya da başarısızlık derece ve kürsü ile ölçülmez, istediğim performansı gösterip göstermediğimle ölçülür). Sözün kısası bu harika parkuru kesin koşmak istediğim için organizasyonda değil yarışta yer almaya karar verdim, ayrıca Aladağlar Sky Trail için güzel bir antrenman olacaktı. Ama yine de elimden geldiğince organizasyona yardımcı olmak istedim. Hem bazı konularda danışmanlık yaparak, yarış gününden önce yarış ekipmanlarını kontrol edip göğüs numaraları vererek, hem de yarıştan sonra gerektiğinde yardımcı olarak. Yarışı arkadaşlar organize ediyorlarsa en büyük avantaj bir yerde durmayıp sürekli hareket içinde olmaktır o da antrenman sayılır ve daha iyi performans sağlayabilir. Şaka bir yana esas organizasyonun yükünü Alper, Cumhur ve Serkan taşıdılar, gönüllüler ve deskekçileri de unutmamak lazım. Aslında Sahra Çölü’ nde bir hafta gönüllü olduktan sonra koşmak kesinlikle 1000 kez daha kolay, kesin bilgi. Her şey en iyi şekilde geçsin diye aylarca ellerinden geleni yaptılar ve çok uğraştılar, her şey çok özel olsun diye her konuya özenle yaklaştılar. Her şeyden önce sporcuları mutlu etmek için uğraştılar. Son geceler hiç uyumadılar, benim yakın arkadaşlarım olduğundan dolayı demiyorum. Elbette eksikleri de vardı, nasılsa insanız ve sadece hiç bir şey yapmayan hatalar yapmazmış. Yarış boyunca gözlemci oldum, bu açıdan benim yarışmam da iyi oldu ve bütün eksikleri ekibe bildirdim. Ama emin olun ki tecrübe kazanarak seneye daha da müthiş bir organizasyon yapacağız, yapacaklar hiç şüpheniz olmasın. Artık koşar mıyım ya da  yarıştan önce malzemelerinizi kontrol eder parkurda size destek olur muyum şimdiden bilemem, zaman gösterir. Evet edebiyat bu kadarmış şimdi teknik konulara geçelim ;).

Yarıştan birkaç hafta önce baya yoğun geçti. İşten ayrıldığım için bazı evrak işlerini halletmek için fazla koşturdum ve istediğim antrenmanları yapamadım ama yine de Alperle birkaç uzun koşu yapabildik. Normalde planlarıma göre Trabzon’ a Çarşamba günü gidecektim ama vaktim olduğu için Alperle ve Cumhurla gitmeye karar verdim. Hem yardımcı olur hem de irtifaya alışmış olurdum. Geldiğimizde o kadar yeşilin farklı tonlarını görünce gözlerim kamaştı. Arabadan şaşkından açık ağzımla etrafı izliyordum, masala mı cennete mı düştüm diye. İlk gecemizi Ada Pansiyon’ da geçirdik (kesinlikle denemelisiniz: https://www.facebook.com/pansiyonada), o kadar yorgundum ki saat 21:00’ da yatarak sonraki sabah 09:00 civarinda uyandım, ilaç gibi geldi. Salı günü biraz parkurda dolaşacaktık. Parkurun zeminini görmek çok önemliydi çünkü hem kendi ayakkabı seçimim (4 çiftle geldim) hem de katılacak olan arkaadaşlarımdan bir sürü soru geliyordu ayakkabı seçimiyle ilgili, sözün kısası parkuru görmekle kendimi mecbur hissettim yoksa gün boyunca dinlenmeye tercih ederdim yağmur müziği eşliğinde. Parkurun bir kısmını arabayla geçtik, bir kısmını yürüdük, dar patika başlangıcından Pokut Yaylası’ na kadar. İşaretlemeyi arkadaşlar ertesi günlerde yapacaklardı bütün parkuru koşarak – yürüyerek, ben de bu kısmına dahil olmak istemedim. O kadar çok yürümek zor geliyordu yarıştan önce, fazla yorulmak istemedim, nasılsa koşarken görecek ve daha çok keyif alacaktım. Aklıma ilk İznik Ultra geldi, 2012’ de İznik’ e erken gidip işaretlemeyle ilgili yardımcı oldum, yarışın son kilometreleri mezarlığın yanından geçiyordu ben de: “Keşke görmeseydim de nereden geçeceğimizi, nereye gideceğimizi bilmeyecek daha rahat koşacaktım. Kesin buralarda hem gece hem de yalnız geçeceğim o zaman Cafer ve Yusuf’ un bana eşlik etmeleri garanti”. Neyse ki 120 km koştuktan ve saatlerce ayakta olduktan sonra insan farklı, korkusuz ve cesur oluyor. Yanı yarışırken sıkıntı yaşanmadı. Ben de ne anlatacaktım unutmuşum :). Yürürken ayı izleri gördük (tesadüfe bakın bu arada, İznik’ te de ilk sene rotada izleri görmüşüz) ve Pokut Yaylası’ na çıktığımızda bir mucize yaşadık. Günlerce yağmur yağdıktan sonra güneş yüzümüze güldü, sis dağılmış, bulutlar açılmış ve kar şapkalı tepeler bize göz kırpıyorlardı! Platoda Mola’ da nazik sahiplerinin kahvesini içtikten sonra yolumuza devam ettik. Pokut’ a yolunuz düşerse Platoda Mola’ ya kesin uğrayınız (http://www.platodamola.com/)! 🙂 Günümüz baya yoğun ve rengarenk geçti. Akşama da Haşimoğlu Hotel’ e dönecektik.

WP_20150623_001
Yolda yorgunluk kahvesi.
WP_20150623_007
Palovit Aşıtı (2850 m).
WP_20150623_012
Pokut Yaylası (2100 m).
WP_20150623_003
Palovit Aşıtı (2850 m).
WP_20150623_013
Pokut Yaylası (2100 m).
WP_20150623_014
Pokut Yaylası (2100 m).
WP_20150623_015
Pokut Yaylası (2100 m).
WP_20150623_016
Pokut Yaylası (2100 m).
WP_20150623_019
Pokut Yaylası (2100 m). Platoda Mola’ da kahve keyfi.

Çarşamba gününden itibaren Alper, Cumhur ve Serkan iyice işlere yoğunlaşınca kendilerini sahalara vurdular ben de otelde kalıp etrafı keşfetmeye karar verdim. Etrafımda o kadar güzellik varken odada oturur muyum hiç? İlk keşif noktam Yukarı Kavron olacaktı. Koşuya başladığımda hava harikaydı ama yine de yanıma bere ve yağmurluk aldım. Hava inanılmaz değişken olduğundan dolayı her saniye yağmur olabilir. O kadar harika yerleri gördüm ki 2200 metreye kadar 1 saat 39 dakikada çıktım. Eşsiz müthiş manzaraları gördüğümde nefesim kesildi, yarışa geldiğimde unutarak sadece etrafımdaki güzelliklere odaklandım. Bütün gökkuşağını kapsayan renklerde çiçekler, müthiş kokular, yeşilin binbir tonlarını içeren ağaçlar ve bitkiler. Anlatmak mümkün değil, ondan dolayı hemen sizinle kareleri paylaşıyorum.

WP_20150624_031
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_028
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_016
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_010
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_007
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_006
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_005
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_004
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_003
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_001
Yukarı Kavron’ a yolculuk.

Bir kahve içtikten sonra inişe geçtiğimde birden sis düşer ve müthiş manzaraları pamuk bir yorganla örter.

WP_20150624_030
Yukarı Kavron’ a yolculuk.
WP_20150624_020
Yukarı Kavron’ a yolculuk.

Ben de hızlıca aşağıya iner, otele ulaşırım. Odamda esneme yaparken gözümün önündeki manzaradan gözlerimi zorla ayırıyordum ondan dolayı esneme de biraz yamuk oldu. Yine de rahat duramadım, benzersiz doğadan ilham alarak tırnaklarımı boyadım. Olmazsa olmaz bu ritüel.

WP_20150624_043
🙂

Açlık bizim dostumuz değil, sonra arkadaşlarımla harika yemekleri yemeğe gittik. Etler o kadar lezzetliydi ki protein yükledik. Ertesi gün bir önceki uzun koşudan sonra (hem de o kadar irtifaya ve çıkışlara İstanbul’ da yaşarken alışık değilim) bacaklarım biraz ağrıyordu ama yine de yerde durmadım ve otelin arkasında olan patikayı keşfetmeye karar verdim.

Gizemli patikadan görüntüler.
Gizemli patikadan görüntüler.

Oteldekiler tek başına gitmemem için uyardılar, meğerse ayı çıkabilirmiş, “Grup kalabalık olunca sorun olmaz da tek başına gitme” dediler. Şansıma yeni gelen sporcular da koşmaya karar verdiler. Patika çok zorluydu ve çok kaygandı, ayrıca yağmur başladığı için fazla yorulmamak için geri dönmeye karar verdik çok zorlamadan. Ne de olsa yarış için geldik, sakatlanmak planlarımızın içinde değildi. Koşudan hemen sonra kaplıcaya gittim ve öylece dinlenme sürecini başlattım. Zaten ertesi gün kayda yardımcı olacaktım artık yeni maceraya atlamak istemedim. Cuma günü çok hareketli geçti, dostlarımız geldi baya sohbet ettik ve akşam yemeğinden sonra kendimi odaya attım ama uykum bir türlü gelmiyordu. Bu yarıştan önce sadece koşu heyecanı değil, organizasyon heyecanı da yaşıyordum. Sabah erken kalktığımda kendimi gayet dinç hissediyordum ve kahvaltı ettikten sonra yola konulduk. Yol yaklaşık 2 saat sürüyordu yolda da ayrıca iyice dinlendim. Ve başlangıç noktasına geldik, şenlik havası vardı, Erdinç’ imiz orada bir bayram havası yarattı. Hızlı hazırlıklar sonrası kendimi startta buldum, hafif yağmur vardı ama hava gayet güzeldi ondan dolayı sadece atletle koşmaya karar verdim. Ayrıca horonla iyice ısınmışım. Ve klasik 10’ dan 1’ e kadar geri sayma sonrası ve yarış başladı. Benim en endişelendiğim parkurun kısmı buydu, 2850 m’ ye çıkacaktık. İrtifada performansım düşüyor ondan dolayı parkurun bu kısmı az koş çok yürü şeklinde ilerlemeyi tercih ettim. Yarış başlar başlamaz Caterina uçarak gitti kaçtı ben de kalbim çıkmasın diye tutunamayıp kendi tempom ile devam ettim. Ara sıra ileride Mustafa Abi’ yi, Yücel’ i ve Caterina’ yı görüyordum. En yüksek noktaya çıktığımızda (Palovit Aşıtı) güneş bize hafifçe gülümsedi ve bulutların arasında yok oldu hiç çıkmamış gibi. Ama manzara harikaydı, bulutların üzerinde koşuyorduk.

Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz
Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz

İnişe geçtiğimde artık kimseyi göremiyordum, herkes hızlanarak sisin içinde kayboldu, sadece ara sıra insanların şaşkınlık içindeki sesleri –manzarayı görünce herkes çok mutluydu- kulağıma geliyordu . Yol boyunca birkaç kişi koştuk ya onlar beni geçiyordu ya da ben onları. Parkurun en güzel noktalarından biri olan patikaya bağlanana kadar gayet rahat gittim sonrasında nedense baya zorlandım, büyük kısmı yürüyerek geçtim. Sonra tekrar stabilize yola bağlandığımızda biraz hızlandım ama yine de istediğim şekilde gidemedim. 2000 metre üzerindeydik ve bu rakımla antrenman eksikliği kendini iyice gösterdi. Evet dağlarda mümkün olduğunca daha çok antrenman yapmak gerektiğini biliyorum. Pokut Yaylası’ na yaklaştığımda tekrar yarışın profiline baktım ve artık inişe geçeceğimizi anladım. Son inişe geçmeden önce jelimi kullanıp çeşmeden su içtim ve kendime: “Kemerinizi bağlayın, sıkı tutunun, artık inişe geçiyoruz” dedim. İnişler çok keskindi ve ayakkabı seçiminde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım, gayet hızlı iniyordum. Elbette ara sıra kaydım ama düşmedim. Önümde kaç kişi olduğu ve ne kadar uzak olduklarına dair hiç fikrim yoktu, topraktaki izlere bakarak hızlı iniyor, ayakkabı izlerinden markaları çözmeye çalışıyordum. Önümde kesin biri Salomon Speedcross biri de The North Face patika ayakkabısı giyiyordu. Biraz daha da hızlandım çünkü aklıma tam bir sene önce Almanya’ daki yarış (Salomon Zugspitz Ultratrail 2014) geldi. Orada kadınlarda 3. oldum ama 4. kadınla aramızda sadece birkaç dakika fark vardı, 3. gittiğimi bilmiyordum ama son inişte hızlanıp sonuna kadar gittim. Gitmeseydim 3. lüğü kaçırabilirdim. Saatime baktığımda rakım 1800 m.yi gösteriyordu, grafikteki finiş rakımı 400 metreydi demek ki epey yolum var diye düşünmüştüm ve hızımı biraz kestim. Bir an anladım ki mataramdaki su bitti. Yol boyunca hiç bir istasyonda durmadım, bir şey yemedim (yanımda olan sadece 3 jeli tükettim) ve su doldurmadım. Startta matarımı ağzına kadar doldurarak öyle yola çıktım, nasılsa her yerde çeşme var diyerek yolda doldurma ihtiyacı duymadım. Hava da iyice ısınmaya başladı ve en son gördüğüm çeşmede su doldurmamakla hata etmiş miydim acaba diye düşünmeye başladım. Geriye dönmeyeceğime göre tek bir çare vardı o da hızlı gitmekti. Zaten kafamı bu düşüncelerle meşgul tutarken epey ilerledim ve birden önümde Caterina’ yı gördüm ve açıkçası çok şaşırdım çünkü o kadar iyi gidiyordu ki benden daha uzak olduğunu düşünmüştüm. Ama elbette uzun koşularda kimin ne yaşayacağı bilinmez sadece bunu koşucu bilir. Selamlaşmadan sonra yoluma devam ettim ve birkaç keskin virajdan sonra asfalt yola çıktım, aslında o andan itibaren finişe kadar 2 km vardı ama bana kısa bir an gibi geldi. Sonra saat verilerine baktığımda pace 4 – 5’ lerden 2.52 – 3’ lere düştü, o da Caterina’ yı gördüğüm anda. Yola çıktığımda insanları ve yarış sponsor kırlangıçlarını gördüğümde finişe doğru hızlandım. Finiş çizgisini nasıl geçtiğimi hala anlamadım, oradakilerle birbirimizi tebrik ettik.

_DSC2295 no001
Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz
_DSC2299 no001
Fotoğraf: https://www.facebook.com/PurePhotoWorkz

2 dakika sonra Caterina da finişe ulaştı. Birbirimizi tebrik ettik. Bu yarışları çok seviyorum çünkü tatlı bir rekabet var, birbirimizi rakip olarak değil arkadaş olarak görürüz, herkesin yarışta farklı hedefleri var, hepimiz ayrı olumsuzluklar da yaşabiliyoruz aynı parkurda, en önemli olan sağlıklı ve mutlu bir şekilde finişe ulaşmaktır. Ayrıca güçlü sporcularla yarışmak her zaman bir zevktir aynı zamanda performansını da artırıyor. Caterina olmasaydı büyük ihtimal daha yavaş koşacaktım diye düşünüyorum, bu yarıştaki motivasyon kaynağım oydu. Kendisini hem tebrik eder hem de kendisine teşekkür ediyorum  :)! Yarışı 4 saat 23 dakikada bitirdim ama benim için yarış bitmedi. Üstü değiştirdikten sonra Alpere ve ekibe yardıma koştum. O da ayrı bir zevk ve heyecandı. Mutlu insanları gördüğümde kendim de en az onlar kadar mutlu hissediyordum! Yoğunluk geçtikten sonra nehre indim ve buz gibi sulara bacaklarımı soktum. Finişte nehrin olması çok büyük avantaj, kirli ayakkabıları otele götürmüyorsun. Nehrin soğuk suları şok etkisi yaratarak vücudu yeniliyor. Sonradan ne kadar aç olduğumu hissedince nihayet yemeği yedim. Yemek bana inanılmaz güzel geldi, pilav ve fasülye ile karpuz da şeker gibiydi (yoksa ben mi o kadar açtım ki?). Artık finişte yardımcı olabileceğim bir şey olmayınca otele geçtim dinlenme için ama saatlerce koşturmacadan dolayı adrenalin bir türlü kanımdan çıkmadı uyuyamadım. Yemek başlar başlamaz restorana koştum, akşam yemeği de harikaydı, bütün yemeklerden alıp tabağımı süpürdüm resmen. Ödül töreninde en son ne zaman o kadar çok eğlendiğimi hatırlamıyorum. Erdinç yine yaptı yapacağını hepimizi güldürdü. Ayrıca harika sürprizler vardı. Ayder Su, ilk üç kadın ve ilk üç erkeğe altın hediye etti :)! Çaykur’ dan da müthiş çay setleri aldık. Elbette en büyük ödülümüz yarışı sağlıklı bir şekilde bitirmek ama bu hoş hediyeler töreni renklendirdi.

Hediye yağmuru :)!
Hediye yağmuru :)!

Mammut ise çekilişle katılımcılara harika malzemeler hediye etti. Ve bence çok güzel olan bir jest, sonuncu gelen sporcuya çok güzel bir hediye verildi. Ayrıca söylemeden olmaz yarıştan birkaç gün önce bisiklet kazası geçen sporcu koştu, bu harika doğada o kadar koşmak istedi ki olumsuzluklar onu durduramadı. Sağlıklı bir şekilde yarışı da bitirdi, kendisine de 1000 kez Maşallah der tebrik ederim. Törenden sonra kendimi hemen yatakta buldum. Ayı kış uykusuna dalar gibi sabaha kadar kalkmadım. Ertesi gün kristal şeffaflığında bir gökyüzüne ve parlak güneşe uyandım. Bir hafta buradaydım ama ilk kez bu kadar açık havayı gördüm.

Pencereden manzara :).
Pencereden manzara :).

Gerçi burası hava ne olursa olsun müthiş bir yer, biraz güneşi görmek de fena olmadı. Kalkar kalkmaz spor kıyafetimi giyip kendimi hemen odadan dışarıya attım, bugün de uzun koşacaktım J…Şaka şaka, koşa koşa toplantı salonuna yoga dersine gittim. Etkinlik süresince eşi Deniz Karacan ile fotoğraflarımızı çeken Sevgen bengi Kıran Hoca ile yoga dersi başlıyordu. O kadar kalabalıktı ki zorla boş yer buldum,  benden sonra gelenler de vardı ama yine de hepimiz sığdık ve yorgun kaslarımızı iyice esnettik. Yoga kesinlikle her etkinlik öncesi ve sonrasında yapılmalı. Dersten sonra az kaldı bayılacaktım ve hemen kahvaltıya koştum. Yemek yedikten sonra terasta Türk kahvesi ve çikolata harika geldi. Aslında bugün geri dönecektim. Komşum Handan hafta boyunca bizim kedilerimize baktı ama artık kendisi de tatile çıkacaktı ve sıra bendeydi,  yine de uçağımı ertesi güne erteledim. Bu havayı kaçırmak günahtı kesin. Önce Yukarı Kavron’ a çıktık, sonra da Pokut’ a gittik ve bu masalın son gecesini dostlarımla Pokut Yaylası’ nda geçirecektik. Artık hem yarışın hem de organizasyonun stresini atlatıp güzelce eğlendik.

WP_20150628_005
Yukarı Kavron.
WP_20150628_004
Yukarı Kavron.
WP_20150628_003
Yukarı Kavron’ a giderken.

Ertesi sabah çok erken uyandım ve güneş doğmadan bu harika fotoğrafları çektim.

WP_20150629_006
Güneş doğmadan Pokut Yaylası.
WP_20150629_002
Güneş doğmadan Pokut Yaylası.

Sabah da kısa yürüyüş yaptıktan sonra kahvaltı ederek havalimanına gitmek üzere yola çıktık.

WP_20150629_013
Pokut Yaylası.
WP_20150629_012
Pokut Yaylası.
WP_20150629_010
Pokut Yaylası.
WP_20150629_011
Pokut Yaylası.
Pokut Yaylası.
Pokut Yaylası.

Uçakta otururken ancak evden annemden babamdan ayrıldığımdaki kadar üzgün hissettim. İnsan burada olmaya doyamıyor, bu cennetten ayrılmak istemiyor, gözlerim doldu, acaba kedilerimi alıp buraya yerleşip turlar mı yapsam diye düşünmedim değil doğrusu J! Olur ya da olmaz ama buraya kesin tekrar ve tekrar gelirim, uçağın tekerlekleri yerden havalandığında yalnız onu biliyordum. “Zümrüt Cennet”in mucizesi bana bu duyguları yaşattığın için sana binlerce kez teşekkür ederim, görüşmek üzere!

Hayatta sizi mutsuz eden değil de mutlu eden şeyleri arayın, bulun ve görün. İnsanların eksiklerini değil artılarını görün. İnanın, umut edin, güvenin, çabalayın ve uzun sis ve yağmurdan sonra mutlaka güneşi görürsünüz, hatta biraz çabalarsanız bulutların arasında parlayan izlerini görebileceksiniz. Nasıl bakarsan öyle görürsün :)!

Sevgi ve sağlıkla kalın!

Bu harika yarış için herkese ama herkese kocaman teşekkürler!

Yarışın artıları:

  1. Müthis bir doğa, anlatmak yetmiyor ancak görmek lazım
  2. Organizatör ve gönüllülerin her konuya özenle yaklaşması (madalyalar, tişörtler, plaketler)
  3. Starta ve finişe rahat ulaşım, finişte lezzetli yemek (pilav, kuru fasulye ve karpuzu ben çok beğendim).
  4. Yarıştan sonra yoga, vücud için çok faydalı.
  5. Rengarenk ödül töreni

Dikkat edilecek konular:

  1. İşaretleme daha sık olabilirdi, koşucu sık sık işaretleme gördüğünde daha da motive oluyor
  2. Tişörtlerin bedeni daha küçük (XS) olabilirdi, tasarım çok güzel ama ben elbise niyetine kullanırım artık.

– CP yemekleri ile ilgili hiç yorum yapamıyorum çünkü hiç durmadım ve kullanmadım.

– Seneye farklı etapların olması katılım artıracaktır :)!

Kullandığım malzemeler:

Ayakkabı: Salomon Fellraiser

Çanta: Salomon Skin Pro 3 Set

Kıyafet: Salomon S-Lab Exo Twinskin Skort, Trail Runner Sleeve, Exo Calf, S-Lab Gloves, Whisper Headband, GTX Active Shell Jacket, Race Beanie; Hello Kitty Buff 

Saat: Sunnto Ambit2S

Alın feneri: Petzl Tikka XP 

Kaçkar Ultra Maratonu’ ndan görüntüler (Kamera: Köksal TAŞ)

https://www.youtube.com/watch?v=kAmyGIp6iFY&feature=youtu.be

Kaçkar Ultra Maratonu sitesi:

http://ultrakackar.com/

https://www.facebook.com/kackarultramarathon

KACKARLOGO

 

Yorum bırakın