Yeter ki iste…

Eylül başında Ultra – Trail du Mont – Blanc sonrası odun bacaklarımla havalimanında bagajımı bekleyerek dolaşırken aynı zamanda Kapadokya’ da 114 km koşmaktan nasıl yan çizeceğimi düşünürken antrenörüme bir mesaj atayım dedim:

Ben: “Acaba Kapadokya’ da 60 km koşsam nasıl olur?”

Antrenör: “110 km koşman daha doğru”

Ben: “Peki, bu sene çok güçlü sporcular geliyor, çok çalışmamız lazım çok!” 🙂

Çok çalışmamız lazım derken zaten sene boyu eşek gibi çalıştık sadece güzelce toparlanıp yaptıklarımızın üzerine biz cila atmak kaldı ve elbette yarışa odaklanıp konsantre olmaktır.

Önümde 1.5 ay vardı, sayılı günler her zaman olduğu gibi henüz gözümü kırpmadan uçtu gitti. Kaçkar Ultra organizasyonu ardından da inspiredbyrun Kapadokya Serisi çalışmaları, keyifli işler güçler işte. Yarış haftası yaklaşınca 114 km’ den yan çizme düşünceleri tekrar gündeme geldi, “36 km koşmanın ne güzel olacağını” düşünürken kayıtlar kapandı. Ben ise artık 114 km’ yi koşup ultra jubile yapmaya karar verdim.

Masalsı Kapadokya bizi güneşle karşıladı, sonbahar altın renkleri sana çok yakıştı, özellikle bu mevsimde seni nasıl seviyorum bir bilsen!

DSCF9625
Fotoğraf: CUT 2017

Mandalina, kömür ve şarap kokulu, gizemli ve her zaman benzersiz Kapadokya…

Cuma akşamının nasıl geldiğini anlayamadım, kıpkırmızı güneş kendini dağların arkasında sakladığında derin bir nefes alıp yarınki yarışı düşünmeye başladım: “114 km nasıl biter ya, hiç aklın yok mu neden zamanında 36 km’ ye kaydolmadın, aptal!?”. Yanıma gelen ve “kaç km koşacağımı” her soran kişiyle pişmanlığım ve kendime kızgınlığım an ve an artıyordu, böylece kendi kendime kızarak ve söylenerek “Elena 114 km’ yi koşmak istemediğin haberi Ürgüp’ ten çıkıp tüm Kapadokya’ ya yayıldı”. Saat 20:00 gibi kayıtlarımızı yapıp, yemeklerimizi yiyip otelimize doğru yola çıktık. Yolda Yeliz’ i gördüm benim asık suratımı görünce bana, beni kendime getiren sözler fısıldadı. Ne mi söyledi, o da bana kalsın 😉 . İnsana motivasyon vermek bazen o kadar da kolay, tek doğru cümle bazen de tek doğru kelime yetiyor.

Otele gelince çanta hazırlığı derken saat 22:00 gibi kendimi yatakta buldum, yatmadan önce bir fincan sıcacık ballı kış çayı ve uyku vakti geldi. Yatağa zımba ile yapıştırılmış gibi yayıldım. Tüm gece yuvarlanıp durdum ve  05:30′ ta gece boyu beklediğim ve aynı zamanda o kadar da nefret ettiğim alarm sesi nihayet geldi. Daha 10 dk uyuyacağım derken kendimi yataktan zorla kazıdım, 20 saat sonra tekrar burada kendimi bulacağım sözüyle.

Saat 06:50′ de kendimizi startta bulduk. Kulağımda nefis müzik (hayatımda ilk kez bir yarışı müzik ile koşmaya karar veriyorum), 10′ dan 1′ e kadar sayarak ve müziğimle (dostumuz Erdinç’ e güzel müzik seçimleri için kocaman teşekkürler) çıstağın dibine vurarak yarışa başlıyorum. Daha iki adım atmadan dakika bir gol bir, oyuna 0-1 olarak başlıyorum, Alper mataralarını düşürüyor ve birini bularak yoluna devam ediyor ben ise ikincisini kurtarmak için ters yöne koşmaya başlıyorum, aslında aşağıdaki fotoğraf karesinde görüyorum ki ikimiz de ters yöne koşuyoruz. 🙂 Yüzlerce koşucunun ayaklarının altında ezilmemek büyük bir şans ve nihayet matarayı kapıp Alper’ i yakalamaya çalışıyorum. Hangisinin daha zor olduğunu sorarsanız kesinlikle ikincisi. Bağıra bağıra, nabzım 190′ a kadar yükseldi, adam tabii ki duymaz, kulağında müzik çalıyor. Olay fotoğraflarla ölümsüzleştirildi. 🙂

_VEL6913
Fotoğraf: CUT 2017 , Fotoğraf karesinde ters yöne giden 2 nesneyi bulunuz. 🙂
_VEL6915
Fotoğraf: CUT 2017

Sonunda görev tamamlandı ve matara sahibine ulaştı!

Nihayet ben de nabzıma göre yarışa devam edebildim ve müthiş manzara eşliğinde geleneksel 4. Kapadokya maceram başladı.

_BHP7173
Fotoğraf: CUT 2017

Mesafeyi nasıl katettiğimin farkına varmadan ilk kontrol noktasına (KN) ulaştım. Tamamen yarışa odaklandım, kafamda da şarkıları söylüyordum.

IMG_4500
Fotoğraf: CUT 2017
_VEL7018
Fotoğraf: CUT 2017

Güneş henüz etkisini göstermeye başlamadı, harika manzara ve neşeli müzik eşliğinde yoluma devam ediyordum.

ONUR7416
Fotoğraf: CUT 2017

Çok eski bir MP3 çalar kullandığım için müzik ara sıra gidip geliyordu (giriş – kulaklık arası bağlantı sorunu vardı). Bu durumdan epey sıkılıp mataramı şişirip MP3′ ü küçük bir cebe koyup üzerinde de matarayla sıkıştırdım. Burada da pürüz kalmadı ve artık keyfimi hiçbir şey bozmuyordu.

2. KN’ ye ulaştığımda hava iyice ısınmaya başladı. Bir bardak kola içip sularımı tazeleyip devam ettim.

ONUR8317
Fotoğraf: CUT 2017

Kendimi gayet iyi hissediyordum, devamlı su alımı ve beslenme bu işin çok önemli bir parçasıdır, aksatmadan gerekeni yapıyordum. Ve tabii ki gülüşümü yüzümden eksik etmiyordum! 🙂

_BHP7611
Fotoğraf: CUT 2017

Yokuşları stabil bir tempoyla çıkıp inişleri ise hızlı ama temkinli bir şekilde inmeye çalışıyordum. 3. KN’ ye geldiğimde güneş yavaş yavaş kavurmaya başladı ve benim için en güzel çare Kitty Buff’ ımı ıslatarak ensemi soğutmak oldu.

ONUR7894
Fotoğraf: CUT 2017
ONUR7905
Fotoğraf: CUT 2017

Birden farkına varıyorum ki kulağımdaki neşeli dans müzikleri sona erip sahneyi çok sevdiğim Yiruma almıştı ve ta Kızıl Vadisi’ ne kadar bir saniye bile olsa beni yalnız bırakmadı. Bu sihirli müzik eşliğinde Kapadokyam bir ayrı büyüleyiciydi.

Kızıl Vadi’ de inişe geçmeden önce dans müziklerim geri döndü, inişe geçmeden önce öyle bir parça geldi ki artık kafamda değil gerçekten sesli şarkı söyleyerek ve koşarken dans ederek hareket etmeye başladım. Yolda birkaç koşucudan: “Ne oluyoruz?” bakışlarını yakalayarak 4. KN’ ye kendimi attım. Daha ne olduğunu anlamadan Fırat Kara ve gönüllüleri elimden mataralarımı alıp doldurdu, Fırat dostum bana harika motivasyon verip elime bir dilim limon tutuşturup istasyondan yolladı. Bu müthiş destek ile en sevdiğim bölüme geçtim – Akdağ tırmanışı. Her çıkışın bir inişi vardır derler hani sevinç dolu çıkıştan sonra bir iniş başladı, 5. KN’ den geçerken kafama biraz su döküp yarışın yarısına doğru koşmaya başladım. Her sene bu 10 km benim için çok zor geçer bu sene de adet hiç bozulmadı. Aklım bir kulağıma fısıldıyordu: “Neredeyse daha 60 km var önünde, akıllı ol, Ürgüp’ e git ve yarışı bırak. Bak, çok yoruldun, bacaklarını neredeyse kaldıramıyorsun hava da çok sıcak, yemeğini yiyip otelde yatarsın. Off ne güzel! Akıllı ol ve beni dinle!” Diğer kulağıma antrenörün sözleri: “Pes etmek istediğinde ne kadar çok çaba harcadığını hatırla, ne kadar antrenman yaptığını ve ne kadar çok emek verdiğini sakın unutma dayan ve devam et!” Bu sözleri hatırlamak, Kaçkar Dağları’ nın şelalelerinden  taptaze su içmek gibi geldi. 6. KN’ ye vardığımda Alper’ i gördüm, girer girmez Seyit Abi ve Mehmet yanıma geldi, sularımı değiştirip, yemeğimi verip yedek çantamı getirdiler. İki dakika oturup çantamdan powerbank ve kabloları alıp yoluma koyuldum. Mehmet: “Çok iyi gidiyorsun” diyerek acayip motivasyonu verip beni uğurladı. Bir de bana sorun, işin en zor tarafı gerçekten iyi gittiğimi kendi kendime inandırmaktır. Buradan sonra benim için en zor anlar başladı, yaklaşık 10 km yarı baygın halde yoluma devam ettim ve her geçtiğim kilometreyi saydım. “Keşke bayılsam da yarıştan kurtulsam” kendi kendime diyordum. Yok, sağlıkla ilgili hiç bir sorun yoktu ama zihnim biraz yoruldu mu ne :). Kafamda hesap yapıyordum: “Bak, şimdi saat 14 işte 2 saat sonra hava serinleyecek bu sıcağı arayacaksın” kendi kendimle keyfili bir sohbete dalarak yoluma devam ettim. Kendimden ve sohbetimden sıkılınca müziğime kulak verdim tam da beğendiğim parça çaldı, yüksek sesle şarkı söyleyerek ve dans ederek kendime geldim. Çocukken şarkıcı olmak isterdim, al sana fırsat bu fırsat.

Nihayet 7. KN’ ye gelip tanıdık yüzleri görmek çok güzeldi! Neredeyse her yarışın değişmez yüzü yardımsever Polat buradaydı. Alper’ le de yollarımızı kesişti. Polat’ tan bol bol motivasyon ve su alıp “sadece” bir maratonumuzu koşmak için yola çıktık. Bizi bekleyen yolların meşhur tozu hakkında masalar ve efsaneler anlatılıyor ama inanın ki inanılır ve anlatılır gibi değil, görmeden ve üzerinde koşmadan o müthiş hissi anlamak ne mümkün. “Eh!” deyip yarı lime tadında jel çakıp çıkışa devam, koşulacak yerleri koşmaya çalışıyordum yürüyünce kendimi daha yorgun hissediyordum: “Ne olursa olsun koşmaya devam et!” Bu tozda çıkış mı iniş mı daha zor olduğunu anlamaya çalışınca 8. KN’ ye vardım. Oralara kadar her gelenin klasiği ayakkabı silkme operasyonunu elbette ben de tamamladım sonra da  ekmekle çorba içip yoluma devam ettim. İstasyondan birkaç yüz metre uzaklaşınca hava soğudu ben de hemen rüzgarlığımı çıkartıp, eldiven bere ve kafa lambası hazır pozisyonda tutup tekrar kulaklığımı taktım (bir ara çantamda şarj oluyordu). Gün batımı dağları ve gökyüzünü al rengine boyayınca MP3 çalardan müthiş Yanni çalmaya başladı tam da bayıldığım parça.

Tepeyi çıkana kadar hava iyice karardı ben ise kafa lambamı takıp sonsuzluğa götüren müzik ile koşarak 9. KN’ ye varmış oldum. Burada da tanıdık yüzleri görmek çok güzeldi, Alp ve Tuğba vardı, çorba içtikten sonra hemen kaçtım. Aynı zamanda önümde ve arkamda olan sporcuların benden ne kadar uzakta olduğunu öğrenmeye çalıştım. Yarış boyunca pek merak etmem ama son 20 km’ de vallahi geçilmek istemem. Buradan sadece yarı maraton mesafesi kaldığını bilerek sevinçle istasyondan çıktım. Çıkar çıkmaz hemen Fırat’ ı gördüm, o da beni görünce: “Elena, sen misin? Hadi çok iyi gidiyorsun diyerek” biraz bana eşlik etti. Çıkıştan sonra inişe geçtim, buralarda ayağım bin kere her yere takıldı ama havada tutunup yuvarlanmayıp ayakta kalmayı becerdim, bunu da beni koruyan melek kediciklere borçluyum. Koşarak 10. KN’ ye ulaşınca Koray’ la lafladıktan sonra artık buradan neredeyse “sadece bir Neşet Suyu kaldı” diyerek karanlığa daldım. Ne Neşet Suyu ama! Tırmanıştan sonra kayalar üzerinde iniş, bir tırmanış daha ve yumuşak zeminde iniş. Ürgüp’ ün ışıkları hiçbir zaman bana o kadar çekici gelmemişti. Arnavut kaldırımı (ya da stabilize yolu, 100 km koştuktan sonra her zemin aynı geliyor artık!), asfalt, arnavut kaldırımı, tırmanış tekrar arnavut kaldırımı derken finiş takına yaklaştım ve kendimi finişte buldum. Sonuç: 117 km, 15:22:14, kadınlarda 3. lük (genel klasmanda 23. lük) ve bana göre koştuğum en iyi ultra maraton, ITRA ile bu konuda hemfikiriz. 🙂

22540029_1524494527596936_3266783257344243039_n

Finişte Fırat hemen beni masaj çadırına götürüp ayakkabımdan kurtulmaya yardımcı oldu. Masajdan sonra donmak üzereyken Alper ile otele gönderildik, tam da giderken midyeci gördüm (mental gücümle çağırmışım kesin), 10 tane paketletip otele götürdüm. Otele odasına girmemle saunaya girmek arasında hiç fark olmadı. Kaya odası nasıl sıcacık nasıl da müthişti anlatmam mümkün değil.

Sıcak duştan sonra sıcacık yatakta uzanıp bir elimde bira diğer elimde midye…Benden daha mutlusu var mıydı acaba? Kesinlikle yoktu. Sabah alarmı kurarken kafamda tek bir düşünce vardı, geç kalkıp da inspiredbyrun standımıza geç kalmayalım ama ne mümkündü daha sabah 06:30 olmadan pencereden giren mis gibi kahvaltı kokusuna uyandık. Odadan buz gibi sabaha çıkarken yepyeni bir güne doğdum, 4 sene boyunca hissettiklerim hep aynı, derin nefes alıp ne kadar mutlu ve aynı zamanda ne kadar şanslı olduğumu bir kere daha anladım. Mutluluğumuz, şansımız ve hayatımız bizim elimizde: “Yeter ki iste…”

2017-10-27_21-47-32

Tüm muhteşem, olağanüstü, harika, benzersiz gönüllüler. Sizi övmek için yeterince söz bulamıyorum. Evren kadar dev teşekkürlerimi size sunuyorum.

Her zamanki gibi müthiş Argeus Tourism & Travel Ekibi’ ne birinci sene olduğu gibi kusursuz bir organizasyona daha imza attınız, her sene daha da muhteşem organizasyon yapıyorsunuz. Ellerinize emeklerinize sağlık. İyi ki varsınız!

Elai Catering olmadan olmaz! Müthiş yemekleriniz ve emekleriniz için sonsuz teşekkürler, ellerinize sağlık! 

Bu organizasyona kocaman katkısı olan Salomon ve Suunto’ ya (aynı zamanda benim ekipman destekçilerim) kocaman teşekkürler!

Harika fotoğraflarımızı çeken müthiş sanatçılara, medikal ve masaj ekiplerine ve bu organizasyonda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler!

Bu sene Yusuf Yiğitoğlu Konağı Oteli’ nde kaldık, muhteşem bir yer, odalar çok hoş ve çok ama çok sıcak, gece yarısı otele dönünce nasıl kıymetli oluyor! Tüm personel de harika, emeklerinize sağlık!

Bu sene de her sene olduğu Zeytin Cafe’ de yemeklerimizi yedik, ellerinize sağlık.

Tabii ki Alper’ e ve bana moral ve destek veren tüm sevgili dostlarıma çok ama çok teşekkürler.

inspiredbyrun standımızı ziyaret eden tüm sevgili dostlarımıza sonsuz teşekkürler!

22552437_1567455229979548_3641424029437986902_n
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Ve “last but not least” bacaklarımın önünde eğiliyorum, özellikle sağ olana dev teşekkürler burkulmuş haliyle beni finişe kadar götürdükleri için. 🙂

DSCF9430
Fotoğraf: CUT 2017

Tüm katılımcılara kocaman tebrikler!

 – SON –

Yorum bırakın