Uludağ Küçük Zirvesi’ nde başlayan İznik’ te biten ultra maraton

FullSizeRender (4)
Aldığım en güzel plaketler (5 senelik koleksiyonum). Her biri eserin parçasıdır, her biri benim için unutulmaz tecrübe!

Dikkat: Bütün hareketler deli bir koşucu tarafından yapılmıştır, aynısını denemeyin! 😉

Geçen gün aklıma ne geldi: “Acaba raporlarımı genelde neden Türkçe dilinde yazıyorum?”

Cevabı: “Anadilimde yazsaydım annem de okurdu!” İyi ki annem Türkçe bilmiyor. 🙂

Her zamanki gibi her şey tek bir seçimle başladı, daha doğrusu doğum günü hediyem ile. Kış tırmanışı için botlarla. Uzun zamandır kış tırmanışı yapmayı çok istiyordum ama botum yoktu, Alper de kıyamadı ve doğum günümde hediye aldı. Hediye doğum günümden önce geldiği için tırmanışı 13 Mart’ ta yapacaktık, tecrübem olmadığı için uzaklara gitmek istemedik ve Uludağ Küçük Zirvesi’ ne tırmanış yapacaktık. Bursa’ da oturan arkadaşımız İlker bize eşlik edecekti. Şansımıza hava harikaydı, teleferikle yukarıya çıkarken inanılmaz keyif aldım ve daha önce hiç yaşanmamış macera için çok heyecanlanıyordum. Teleferikten indikten sonra hazırlıklarımızı yapıp yürüyüşe başladık. İlk kez bu güzel dağlara geldim, manzara da muhteşemdi. Pamuk beyazında karla kaplanan tepeler, parlayan güneş ve heyecan dolu ben.

IMG_2955
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu

Yavaş yavaş ilerlerken birkaç saat sonra zirveye ulaştık, hayalimi gerçekleştirdiğim için inanılmaz mutluydum.

IMG_2961
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu

Hava yavaş yavaş bozmaya başladı, gökyüzünü kurşuni bulutlar fethettiler, biz de benim için bu unutulmaz anı ölümsüzleştirmek için birkaç kare çekip inişe başladık.

Processed with VSCOcam with a5 preset

IMG_3026
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu

Her şey harika gidiyordu, biraz yükseklik korkum olduğu için özellikle inişte çok temkinli ilerlemeye çalıştım. Çok dik inişte aşağıya inerken daha önce buradan inen birinin adımlarını takip etmeye çalıştım, resmen merdiven olmuştu. Fazlasıyla cesur olduğum için en önde gidiyordum, bu cesaret nereden geldiyse artık. “Benden önce çok uzun bacaklı biri geçtiği için adımların arasında çok fazla boşluk var” dedikten sonra ayağım boşa gitti ve yavaş yavaş aşağıya kaymaya başladım.

IMG_3063
Son sözler. Fotoğraf: İlker Dişlioğlu

İşinin ciddiyetini baştan anlamayan ben gülmeye başladım,  “Çocukken ne güzel karda kayıyorduk” bu düşünceler aklıma geldi, nerede olduğumu unutmuşum sevinçten. Olayın korkunç tarafı hızlanmaya başlayınca anladım, duramıyordum ve kendimi durduramıyordum. Gözümün önünde bütün hayatım film şeridi olarak sergilendi. Bu gidişi bir şekilde durdurmam gerekirdi yoksa sonuç hiç iyi olmazdı ve devreye kıymetli bacaklarım ve ayaklarım geldi. Bir anda yuvarlanan kocaman bir taş gördüm, ya ben ona çarptım ya da tersine. Her şey o kadar hızlı gelişti ki birden kendimi nasıl durdurabildiğimi anlayamadım. Sadece sağ bileğimde dayanılmaz bir ağrı hissettim, biri ok atmış gibiydi. “KIRILDI!” Olayın şokunda ağlamaya başladım kafamda bu sırayla deli kuşlar gibi düşünceler uçuşuyordu:

  1. Tam gitmeden önce Tor des Geants için katılım ücretlerini ödedik, şimdi ne olacak?
  2. Daha 6 ay var galiba o ana kadar iyileşirim!
  3. Tam 10 sene önce aynı yerden sol ayağımda kemiği kırdım, şimdi bak işte simetrik olacak.
  4. 10 sene önce çalıştığım yer özel hastanede bütün masrafları kapattı, peki şimdi ne olacak?

Ben ağlaya ağlaya bunları düşününce yardımıma İlker yetişti. Hemen termosunu çıkarıp bana sıcacık kahve uzattı, bütün vücudum ve ellerim titriyordu fincanı zorla tutabildim. Beni sakinleştirmeye çalıştı ilk müdahale için acil durum çantasını çıkardı, hemen Alper de yetişti. Ben ise: “Alper, ben ayağımı kırdıııım!” Keskin acıdan ayağıma basamadığım için sol bacağıma ve sağ dizime basarak inmeye çalıştım, çünkü hala çok yüksekteydik ve oralara kadar yardımın gelmesi çok zordu. İlker’ in arkadaşları yakın bir yerde kamp yapıyorlardı ve telsizle hemen onlara haber verdi, arkadaşlar da yardımımıza yetiştiler. Ellerinde jandarmanın telefonun vardı, ben yürümez olduğum için hemen onlara haber verdiler. Çok az eğimin  olduğu yerlere kadar inince hemen iki kar motosikletli jandarma yetişti. Bir tanesine ben, ikinciye ise Alper bindi ve harekete başladık. Aşağıda karlar artık yavaş yavaş erimeye başlandığından dolayı yolumuz çok uzadı. Giderken o kadar korktum ki adrenalin zirve yaptı, ben de diken gibi jandarmaya yapıştım düşmemek için, az kaldı kalpten gidecektim. Jandarma çok profesyonel ve çalışma şekli harikaydi, güvenli bir şekilde bizi acile yetiştirdiler. Acilde çalışanlar hızlı bir şekilde hemen röntgen çektiler, ben ise deli gibi ağlıyordum. Doktor filmleri ellerine alınca kalbim topuklarıma kadar inmişti. Emin olamadığı için farklı bir hizadan bir kez daha film çekilmesi gerekiyordu. Ben o zaman artık ölmek üzereydim galiba. İkinci film kırık olmadığını gösterince havalara uçtum, yani hayallerimde elbette. Sonra da doktorlarından biri bizi teleferiğe kadar bıraktı. Söylemeden olmaz hem jandarma hem de acil çalışanları son derece profesyonel ve çok yardım severler! Kendilerine kocaman teşekkürlerimi iletiyorum!

Sekme, topallama, zıplama derken otogarın yakındaki bir AVM’ ye ulaştık, hani ilk kış tırmanışımı kutlamadan olmazdı! Yolumuzda neler kullandık neler! 🙂

IMG_3078
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu
IMG_3096
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu
IMG_3110
Fotoğraf: İlker Dişlioğlu

Uzun yolculuktan sonra gece İstanbul’ a ulaştık, sabah kalkınca ayağımı tanımadım. Balondan hiç farkı yoktu! Paniğe kapılıp bizim dostumuz Doktor Şenay’ ı aradım ve ne yapmam gerektiğini öğrendim. Birkaç gün sonra ayağım hala şişti ve dizimi iyileştiren Erdem Hocayla konuşup eğer hafta sonuna kadar iyileşme olmazsa MR çekmek gerektiğini öğrendim. Bir hafta yattım hiç bir şey düşünmedim, beynim uyuştu sanki. Hafta sonu yaklaşınca MR’ a yolum göründü, kaçışım yoktu. Bu konuda dostumuz Doktor Aylin ve Murat çok ama çok yardımcı oldu. MR çekerken tavanda resimde kocaman çiçek açan bir ağaç resmi vardı, onu izlerken hareketsizliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu düşündüm. Bir hafta içinde ilk kez o gün o kadar uzun yürüdüm ve evde kendime harika bir akşam yemeği hazırlayıp Alper’ le kutlama yaptık. Zor durumda kalınca böyle küçük mutluluklara ve minik başarılara daha çok önem veriyorsun işte.

Birkaç güne rapor hazırdı, onu görünce bayılıp kalacaktım, o kadar uzun birkaç sayfalık MR raporu hayatımda ilk kez gördüm. Okuyunca hiç bir şey anladım doğal olarak, şifreli dilde yazılmıştı. Sonucu hemen Aylin’ e yolladım maalesef durum umduğumdan ciddiydi. Akşam üstü Haldun (Orhun) Hocayla konuştum benden raporu okumamı istedi. Ne okuduğumu anlamayan ben hocadan böyle cevabı duydum: “Ne yaptın sen?”. Sonra Haldun Hoca:”Bir sonraki yarışın ne zaman? Bir ay sonra mı? Peki toparlarız seni!”. Yemin ederim bu durumda benim aklıma bile yarış gelmezdi :)! Zaten gün içinde takım arkadaşım Aykut’ la yazıştık, dertleştik: “İznik bana bir imkansız hayal olarak görünüyor şimdilik”. Kendisi de: “Doktorla görüşmeden kendini üzme”  dedi. O günlerde takım arkadaşlarım Aykut’ un ve Faruk’ un desteği çok önemliydi.

Ertesi gün de doğum günümdü, güzel hediye olarak doktora yol göründü. 9 sene önce de aynı günde ayağımdan ameliyat oldum. Haldun Hoca ayağıma bakarak: “Fena dağıtmışsın ama İznik Ultra’ ya kadar toparlanır gibi” diyerek bana müjde ve doğum günü hediyesini verdi. Yolumum hiç kolay olmayacağını biliyordum ama bu sene İznik Gölü’ nün çevresinde o kadar koşmak istiyordum ki umutsuzluk denizinin içinde beni kurtarmak üzere bir incecik dal gibi benim içim bir umut doğdu. Bir hafta içinde sadece velo trainere bindim evimde, rekorum tam 2.5 saat oldu, önceden bana onu biri deseydi yüzüne gülerdim herhalde. 🙂

Olaydan iki hafta sonra hafiften koşmaya başladım (doktorun onayı ile) ama ayağım tam iyi değildi, hala şişlik vardı. Doktorum baktığında sorun olmadığını ve şişliğin bir süre devam edeceğini söyledi. İznik’ e kadar sadece 3 hafta kaldı, bu demek ki antrenmanlarımı yapmam için sadece 2 hafta vardı çünkü son haftayı artık dinlenme için ayıracaktım. En yoğun antrenman yapmak gerektiren zamanımda ben maalesef koşamadım. Antrenörümle görüşüp verimli antrenmanlarım için yaklaşık 10 günümüz vardı diye karar verdik ve vakit kaybetmeden çalışmaya başladık. Ayrıca vücudumu desteklemek için vitamin programı da ekledik yoksa o kadar kısa zamanda toparlanmam imkansızdı. Benim için en zoru bu oldu galiba, çok uzun zaman doğal beslenmeye çalışıyorum ama  ne yapalım bazı şartlara uyup esnek olmak gerekir. Performans artık sözkonusu değildi. Ayağım tam iyileşmediği için istediğim şekilde antrenman yapamazdım, sağlığıma hiç bir şekilde zarar vermek istemiyordum ondan dolayı çok ama çok dikkatli ilerlemem lazımdı. Açıkçası Haldun Hoca ve antrenörüm Ekaterina olmasaydı 130 km koşmaya kesinlikle cesaret edemezdim. Bana destekleri çok büyük!  Bir hafta zorlu geçti, haftanın sonunda çok az daha rahat koşmaya başladığıma çok sevindim. Günlük hayatımın kocaman parçası artık buz kova, sıcak su leğeni, kremler ve kinesio bandı oldu. Antrenmanın ikinci haftasına girince azıcık tempo yapmaya çalıştığımda ayağımda tekrar ağrı hissetmeye başladım. Başladığım noktaya tekrar döndüm. Çok üzgündüm. Tam Cuma günü uzun antrenmanım olacaktı, aslında uzun antrenman için biraz geç kaldım ama ısrarımla antrenörüm programıma eklemeyi kabul etti, psikolojik olarak benim için çok önemliydi. Artık olay sadece koşu ve yarış değildi. Ben bir hedef koydum ve sağlığıma zarar vermeden bu hedefe ulaşmaya çalışıyordum. Ayağımı çok yormamak için bu hafta çok verimli geçmedi ama uzun antrenmanımı yapmam gerekiyordu ve Cuma günü, yarışa tam 7 gün kala nihayet 4 saatlik koşu yapabildim, yürüyüş dersem yeridir. Artık dinlenmeye geçtim ama yine de seke seke dolaşıyordum. Hem fiziksel hem zihinsel olarak acayip yorgundum, bir tarafım pes etmeyi bir tarafım sonuna kadar gitmeyi istiyordu. Tam psikolojik bir savaş. Her gören bana: “Bu şekilde koşamazsın dedi!”, sağduyulu sevgili dostlarım sadece iyiliğimi düşünerek diyorlardı ben ise: “Son ana kadar umudumu kaybetmeyeceğim” dedim. İznik’ e gidip orada karar verecektim. Ama kendime söz verdim ki her şeyden önce sağlığımı düşünerek ilerleyeceğim. Son çare olarak cutoff’ lara takılmadan parkuru yavaş koş-yürü şekilde tamamlamayı düşünmeye başladım.

Nihayet Perşembe günü geldi ve beş sene boyunca yaptığımız yolculuğu yineden yapıyorduk. Bu müthiş zeytin tarlaları, yemyeşil tepeler ve safir zümrüt renginde göl. Bu harika manzarayı görünce bütün dertlerimi unuttum, üzerimden sanki kocaman bir yük kalktı. Bu yazıyı okuyan düşünebilir ki: “Bu kızın başka derdi yok mu yarışı kafasına taktı?” diye, elbette var. Memleketimi ve ailemi özlüyorum, Türkiye’ de oturmak için 13 sene ikamet izniyle uğraşıyorum, onlarca sokak hayvanlarına bakıyorum, sevdiğim işi yapıp para kazanmaya çabalıyorum ama bu mesele benim için bambaşka boyuta geçti, onu yapmalıydım. Benimki sakatlığın kafesinden çıkıp özgürlük duygusuna ulaşmaktı. Cuma günü geldi ve artık karar vermek zorundaydım. Günlerce ayağımı dinledim, bu yolculuğa hazır görünüyordu ayrıca sonradan bir haftalık (en az) dinlenme sözü verdim. Doktorumdan, annemden onay aldıktan sonra Alper’ le konuşup start çizgisinde olacağıma dair karar verdik. Ne olursa olsun haftalarca yaptığım zorlu yolculuğumdan sonra orada bulunmak benim için artık zafer olacaktı zaten! Kendime ve tecrübeme güveniyordum, bu sefer gerçek anlamıyla sadece kendimle yarışacaktım, kolay olmayacağını baştan çok net biliyordum ve hırslarıma yenilmeyip, gerekirse sadece yürüyüp yarışı bitirmeyi göze aldım. Kimseye hiç bir şey ispatlamak niyetim yoktu, söz konusu sağlığımdı.

13002433_1069096536482089_4253583080195635291_o
Geleneksel çini tırnaklarım!

Sevgili dostlarımızdan Nesrin ve Bahadır’ dan dualarını ve güzel dileklerini alıp geceye yürüdük ve yarış başladı.

pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa
pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa
12998571_968860813221863_5837558375467036463_n
Fotoğraf: İznik Ultra Maratonu
13046296_10153738994374615_764952007_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz

Bir karar aldım, koşabildiğim kadar koşayım nasılsa tarlalar başlayınca mecburen yürümek zorunda kalacağım. Yarışın başlangıcı koşmak için çok uygundu, ayağımda hafif ağrı hissettim ama koşmak için engel değildi. Ayrıca otelden ayrılmadan önce Bahadır bana ağrı kesici verdi, o da çok şey yaradı.

pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa
pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa

Yaklaşık 40 km Alper’ le beraber gittikten sonra çamurlu tarlalar başladı, ben ayağımı burkmamak için (yamuk koyunca çok rahatsız ediciydi) yavaşlamak zorunda kaldım ve Alper’ in beni bırakıp gitmesini ısrar ettim. Nasıl olsa bir saat sonra artık gün doğacaktı ve ikimizin sürünmesinin hiç anlamı yoktu, en az birimiz istediği şekilde koşsun.

pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa
pic by https://www.facebook.com/jordisaragossa

Alper hızla uzaklaştı ben ise düşüncelerimle kalınca iki sene öncesine dönüp burada nasıl uçtuğumu hatırladım, maalesef şimdi durumum o kadar farklıydı ki ama yürüyebiliyorum ona da şükür. Gün ağarınca yanımdan Veysel Abi geçti. Bir sorun olup olmadığını sordu ve ağrı kesici teklif etti. O anda ağrılarımı kesecek bir ilaç yoktu maalesef, çok üzgündüm çünkü kendimi o kadar bitkin hissettim ki bu yarışı bitirebileceğime o an artık inanmıyordum. Yavaş yavaş Örnekköy’ e yaklaştım orada da müthiş Ankara Ekibi vardı: Başak, Mert, Serdar. Özcan ve komşum Tatiana da oradaydı. Onları görmek bana moral verdi. Dropbag’ imi alıp içine baktım, nasılsa çok uzun devam edebileceğimi düşünmeyip kapattım ve geri verdim. Serdar ise: “Bir sonraki istasyona git, ağrı olursa ne yapacağına orada karar verirsin” diyerek moral verdi. O an canım çok peynir istedi ve bu durumu söze getirdim. Bir baktım Özcan’ ın ellerinde peynir ve kocaman bir parçasını bana uzatıyor. Harika bir ekip! Fazla vakit kaybetmeden devam ettim. Birazdan Servet ve İhsan yanımdan geçtiler. Bedenim koşmak isterken koşamıyordum, bir baktım üzerimde dron uçuyordu ben de koşu numarası yapıp öylece devam ettim. Harika güneşli bir gün beni ağırlıyordu, ayna gibi parlak ve sakin gölün yanından geçiyordum, havada ilkbaharın mis kokusu vardı. Ne yapacağıma karar vermeye çalıştım. Şimdi yarışı bırakıp otele dönsem de yatsam diyordum ya da her şeyi bırakıp göle mi girsem. Ne yazık ki: “Göle girilmez” tabelası vardı. Etrafımda o sabah saatlerinde acayip huzur ve sessizlik vardı, kafamda da sanki hırçın rüzgarla sallanan ziller, düşünceler çalıyordu, bu yarışta yer almak için çabalarımı düşündüm ve kendime çok kızdım: Hayır efendim, bu yarışı bu kadar kolay bırakamazsın, bu kadar çabuk pes edemezsin, sonuna kadar gideceksin, yürüyeceksin, sürüneceksin, çabalayacaksın! Eylül ayında Tor des Geants yarışında 330 km koşmak isteyen sen değil miydin acaba, o zaman gücünü topla, iradeni kullan, kendini motive et ve durmadan devam. O yarışta saatlerce koşacaksın ve uykusuz kalacaksın, belki daha zor şartlarla yüzyüze geleceksin ondan dolayı şimdi şikayet etmeye hakkın yok, hava mis gibi yürü git! Kendine haksızlık etme, başarabilirsin!” Gözlerimden yaşlar akmaya başladı ve özellikle o an ne olur olmaz, finiş çizgisini göreceğimden hiç şüphem yoktu artık! Ayağımdaki ağrı hafif dindi. Kendimi motive ederek Sölöz’ e ulaştım.

13020028_10153738711673020_1598640005_n
Fotoğraf: Murat Akkaya

Orada bütün moral veren gönüllüleri, Gülseren’ i ve fotoğraflarımı çeken Aykut Abi’ yi görmek çok güzeldi.

Narlıca’ ya ulaşınca İzmirli Mavi Karga Ekibi’ ni orada görmek harikaydı.

13014925_10154755600439606_423397134_n
Fotoğraf: Çağın İpekoğlu

İlk İznik Ultra’ yı hatırlayınca çok güldük, aslında hiç gülesim yoktu ama arkadaşlarım sağ olsunlar! Noyan hemen matarlarımın sularını değiştirdi, Çağın ise bana çorba uzattı. Bütün gönüllüler harikaydı!

12992888_10153738998199615_1499299029_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz

Ve Müşküle’ ye doğru yola çıktım. Önümde Mustafa’ yı ve Yücel’ i görüyordum. Burada geçen senelere göre parkurda değişiklik olacaktı, ben de merakla bekliyordum. Parkuru görünce açıkçası dönmek istedim. Ayağım için hiç ama hiç uygun değildi, yine de denemeye karar verdim. Önümde giden Mustafa durumumu biliyordu ve bana yardım etmek için etabın girişinde bekledi. Kaçıncı olacağını ve vakit kaybedeceğini düşünmeden bana destek oldu. Centilmenlik, insanlık ve sporculuğun örneği!

Fotoğraf: www.aksiyonfotograflari.com

Yol biraz düzelince Mustafa devam etti. Ben ise popomun üzerinde, köklere, dağlara ve elim nereye denk gelirse tutunarak aşağıya doğru kayarak devam ettim. Caner’ in kulakları çınlasın :)! 6 km’ lik etabı yaklaşık üç saat yürüdüm. O keskin yokuşta 80 km’ lik parkurda yarışan Hasan, Mehmet ve Tobias yanımdan rüzgar gibi geçti gittiler. Biraz sonra Kemal Abi ve Derya yetiştiler. Herkes gitti ben kaldım. Bir ara tarladaki teyze:”Kızım oradan nasıl indiniz?”. Ben: “Vallahi ben de anlayamadım!” dedim. Müşküle’ ye ulaşmadan önce yanımdan Aslı, Bahadır ve Alessia geçtiler, çok iyi gidiyorlardı. Köye girmeden yanımdan arabayla geçen Murat, istasyona çok az kaldığının müjdesini verdi. Hava inanılmaz sıcaktı ve kendimi inanılmaz aç hissettim, yemeklerden yanımda sadece jel kaldı, Müşküle’ de sadece su olacaktı, yanımda da hiç para yoktu. Yolda açlıktan bayıldıktan sonra biri beni bulur diye düşünürken köyün içinde elinde kocaman bir kazanla bir teyze çıktı, içinde pişi vardı: “Al kızım” deyince ağlamak ve teyzeye sarılmak istedim. Demek başka bir şey isteseydim olurdu kesin, ama o an sadece tek bir isteğim vardı o da finişe ulaşmak, onun için daha çok çabalamam gerekirdi. Ama en az açlıktan ölmeyeceğimi artık biliyordum, o an yalnız onu biliyordum! İstasyonda Nur bana soda ikram edince dünyalar benim oldu. Destek ekibi her zamanki gibi harikaydı! Ben oturunca istasyona hızla Martine geldi. 80 km yarışında kadın kategorisinde yarış iyice kızıştı, kızlar harika gidiyorlardı.

Biraz dinlenip yürüyerek devam ettim, Süleymaniye’ ye kadar yaklaşık 10 km vardı. Bir ara kendimi o kadar yorgun hissettim ki yoldaki çeşmeyi görünce kafamı soktum, rahatladım. Biraz koşmaya çalıştım yoksa mesafe bitmezdi, vakit durup akmıyordu artık köye inmek istedim ama bir türlü yaklaşamadım. Yolda beni geçen birkaç arkadaşla sohbet ettik.”Artık bu köy nerede” derken ezan sesi geldi, bu sese hayatımda hiç bu kadar sevinmedim inanın. Yengeç gibi koşarak inmeye çalıştım, istasyonda tekrar Mustafa’ yı görünce sevindim. Bir parça ekmek yiyip beraber yola koyulduk. Yürü-koş derken Derbent’ e kadar yolumuz yaklaşık 3 saat sürdü. Yolda Pınar’ ı gördük, biraz sohbet ederek motivasyonu alıp devam ettik. Sevgili Caner güzel bir sürpriz patika hazırladı bize bu sefer. Kendimi birden yurtdışında bir yarışta hissettim, oradaki organizatörler genelde en lezzetli bölümleri sonra saklıyorlar. 🙂

Derbent’ e inince hava karardı biz de reflektif giysilerimizi giyip ve lambalarımızı takıp yola devam ettik. Bu yolu 5 senedir koşuyordum ve ne kadar uzak görünse de artık finiş kokusu burnumuzdaydı. Yılan gibi kıvrılan yol hiç bitmeyecek gibiydi, yanımızdan hızla Ceren sonra da Cenk geçtiler. Mustafa ile birbirimizi motive ederek asfalta indik ve önümüzde sadece 6 km yol kaldı. Yolu hızlı alırken yanımızdan Coraline geçti.

İznik’ e girmeden önce Ümit Levent’ i gördük ve son kilometreleri bitirmek için bize moral verdi. Artık bacaklarımla değil sanırım sırf beyin gücümle finişe ulaştım, ağlamak istedim ve çok mutluydum.

13059407_10153738992514615_2035535470_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz
13022241_10153738992584615_1660584994_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz

Bu benim en yavaş İznik’ im oldu, çok arkalarda kaldım, çok acı hissettim, yolda arasıra her şeyi bırakıp umutsuzluğa kapılıp ağlamak istedim ve ağladım, sonra tekrardan motivasyon bulup güldüm ve gülümsedim, içimdeki gücü bulup bu içimdeki yarışı kazanabildim! Derecenin ve zamanın önemi yoktu, sonuncu olsaydım aynı şekilde mutlu olacaktım! Bu hepsi ne için diye sorarsanız? Kendim için! Eylül ayında gitmek istediğim yarışa hazırlanmak için bu acı ve tecrübeyi yaşamam gerekirdi. Parkurun her metresiyle daha güçlü ve daha dayanıklı oldum!

Ama bu kadar romantizm yeter, finişte biramı içebilmek için de koştum sözün kısası! Yarıştan sonra o tadı ne kadar güzel olduğunu biliyor musunuz? Ya da bu sanat eserleri için!

IMG_2846
Her sene çini koleksiyonuma yeni bir eser parçası ekleniyor, umuyorum uzun yıllar da böyle devam edecek! 🙂

Alper harika performans göstererek yarışı benden 5 saat önce bitirdi ve beni bekliyordu.

13007348_1068879103170499_1005538853166083185_n
Fotoğraf: Ceyhun Ses

Sevgili İşsevenler’ i, Rabia’ yi, Soner’ i, İhsan Abi’ yi ve bütün beni bekleyen dostlarımı finişte görmek beni çok mutlu etti. Bahadır Nesrin’ le hemen arabayla bizi otele bıraktılar. Ayaklarımı hissetmeden  yaptığım kısa uykudan sonra sabahki kahvaltı muhteşemdi.

13015242_10154111434302485_8516336955857333047_n
En güzel ödül dostlarımla kahvaltı! 🙂

Sonra ödül töreni ve kendimize gelmek için kısa bir mola.

İznik Ultra
Fotoğraf: İznik Ultra Maratonu
13062253_10153736668934615_4422347916138401264_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz
13043307_926394947457664_827107702384955952_n
Salomon Türkiye Takımı İznik’ ten bol madalya ve plaket alarak döndü! Aslı Sertçelik, Orhangazi Ultra 80K yarışında kadınlarda 3.; Elena Polyakova, İznik Ultra 130K yarışında kadınlarda 1.; Aykut Çelikbaş, İznik Ultra yarışında 1. oldu; takımın kaptanı Faruk Kar ise 3. lüğü elde etti. Fotoğraf: Uğur Özgün

Yürüyemeyen ben, ayaklarımı uzatıp, yemyeşil çimlerin üzerinde oturup ve masmavi göle bakarak bu kocaman gölün etrafında koşup hedefime ulaşıp düşünmek paha biçilmez! Bu sefer Zeytin Bahçesi Oteli’ nde kaldık ve hem lokasyon hem de personeli çok beğendik! Harika bir yer, bahçesi de muhteşem!

Yürümeyen ayaklara gelince, tabanlarım o kadar kötü oldu ki yürüyemiyordum. Canım arkadaşım, komşum Tatiana arabayla bizi eve kadar götürdü, ayrıca ayaklarımın iyileşmesi için harika bir karışım hazırladı. Eve varınca arkadaşımız Ercan bizler için harika bira partisi hazırladı, bu da macera dolu günümüzü taçlandırdı ;). Gerçek dostluk bu işte.

Koşudan öte benim için yarışın bu sefer bambaşka bir önemi vardı, ne kadar harika dostlarım olduğunu bir kez daha anladım. Onun için 140 km (koştuğumuz mesafe bu çıktı) gölün etrafında turlamaya değdi! Rusça bir söz var: Yüz rublen (yerel para) olmasın 100 dostun olsun! Ne kadar doğru değil mi?

13001222_10153739002694615_2784378406343936285_n
Fotoğraf: Cem Gaygusuz

Parkur bu sene gerçekten zorluydu kendimi bir anda başka bir yerde koşuyormuşum gibi hissettim, ellerine sağlık Caner ve ekibi! Her zamanki gibi çok başarılı bir Macera Akademisi organizasyonu. Gönüllüler olağanüstüydü, ne kadar destek verdiklerini anlatacak sözler bulamıyorum, dizlerimi çökerek eğiliyorum, sonsuz teşekkürler! Bütün emeği geçenlerin ellerine sağlık! Yerel halk her zamanki gibi inanılmaz enerji ve destek verdi, hele sevgili Müşküle insanları! Ayrıca finiş çizgisini görmemi sağlayan doktorlarıma, dostlarıma, aileme ve tabi ki Alper’ e kocaman teşekkürler! Harika malzemeler için Salomon Türkiye ve saat için Suunto Türkiye’ ye çok teşekkürler! Bu sadece benim başarım değil, hepimizin başarısı!

Tam ekran yakalama 19.4.2016 205632

Bütün sporcuları gönülden tebrik ederim, hepiniz kahramansınız! Sonuç ne olursa olsun, antrenmanları yapmak, erkenden sıcacık yataktan kalkmak, yarışa hazırlanmak, yapabileceklerinizi hayal etmek zaten bir zaferdir! Ne olursa olsun hayallerinizden vazgeçmeyin! ♥♥♥

Bu arada bu yarışta en büyük pişmanlığım batonlarımı yanıma almamam, yeni atasözüm: Araziye batonsuz çıkan evde batonla dolaşır :)!

IMG_2829

Antrenmanlarda en çok bu şarkı beni motive etti, kendimce İznik 2016 şarkısı olarak kabul ettim! Şimdilik benden bu kadar. Sevgiler…

Uludağ Küçük Zirvesi’ nde başlayan İznik’ te biten ultra maraton” için 2 yorum

Yorum bırakın