TOR DES GEANTS – Bölüm 1

Bazen sözler yetersiz kalıyor o zaman hissettiklerini fotoğraflar ile ya da resim yaparak ifade etmeye çalışırsın, o da yetersiz kalınca içinde sadece kendine saklamak istersin. Tor des Geants (TdG) Yarışı esnasında yaşadıklarım aynen bu şekilde, anlatmak istiyorum ama anlatılmıyor ki, çünkü o 147 saat 7 dakika ve 22 saniye esnasında yaşananlar o kadar özel ki kendine saklamak istiyorsun aynı zamanda o kadar değerli ki içinde tutamayıp bağıra bağıra anlatmak ve paylaşmak istiyorsun ki belki bir gün birine faydasını dokunur. Yarış ötesi bir tecrübeydi. Bir hafta içinde rengarenk, acısıyla tatlısıyla ve mutlulukla dolu bir hayattır! Benim içim bitmeyen bir yarış çünkü ömür boyu yaşadıklarımı unutmak mümkün değil, anlar hep kalbimde olacak…

2016-10-11_12-27-25
Yarış profili

TdG, Courmayeur’ de başlayıp müthiş Aosta Vadisi’ nde geçiyor (Valle d’ Aosta). Yarışın uzunluğu 330 km, irtifa kazanımı 24000 m+. Tek kelimeyle olağanüstü bir organizasyon, vadi o hafta bu yarışın ruhuyla yaşıyor. Baştan sona kadar her insanın, her kasabanın, her eski sokağın, vadideki her çiçeğin ve her bitkinin müthiş desteğini ve enerjisini hissediyorsun. Gönüllüler ah o gönüllüler…O bambaşka bir hikaye, bu yarışı sevgi ile dolduran gönül veren 2000 müthiş insan, dünyanın her köşesinden “sen koşabil” diye gelen insanlar. Yarışı bitirmen için ellerinden geleni yapan cesur gönüllüler. Biz orada koşalım diye bir hafta, 150 saat çalışan gönüllüler! Ya kasabadaki o insanlar ne kadar organizasyonu sahiplenmişler, moral ve destek vermek için olağanüstü çabalar! Yolda yorgunluktan değil, o ince hareketlerinden ve davranışlarından dolayı sık sık gözlerim doluyordu.

Cogne İstasyonun’ dan (106.2 km) çıktıktan sonra o müthiş insanların ikram ettiği mis kokulu kahve, gece saat 02:00′ ye geliyordu ve onlar orada bize destek vermek ve inanılmaz lezzetli kahveyi ikram etmek için saatlerce bekliyorlardı.

img_4395

Rif. Coda Dağ Evi’ nde (169.3 km, 2224 m) ilk kez 1 saat uyuyabildim (daha önce iki kere denedim ama olmadı), 3. gecemizdi ve kafam yatağa değer değmez hemen nazik bir ses duydum :”Madam, gitmeniz lazım, bir saat geçti!” “Nasıl yanı…?” Evden karanlığa çıkmadan önce: “Courmayeur’ da görüşürüz” demesi ve moral vermesi.

img_4439

Rif. Grand Tourmalin Dağ Evi’ nde (2535 m) tecrübeli bir dağcının kendi topladığı meyveyi ikram etmesi.

Valtournenche İstasyonu’ na (239 km) giderken yolda inanılmaz lezzetli frambuaz yedik, o kadar çok vardı ve o kadar lezzetliydi ki, cidden daha çok kalsaydık istasyona geç kalabilirdik. O noktadan sonra yaklaşık 100 km’ lik mesafe kalıyordu. Herkes o kadar ilgiliydi ki, 200 km koştuktan sonra sporcuların hallerinden anlayışı gönüllülerin gözlerinden ve tavırlarından okunuyordu. Gönüllü teyze yorgun yarışmacıya çorba götürüyordu. Ben de şaşkınlıkla bakıyordum neye başlayayım diye (yemek mi yiyeyim, çantamı alayım mı ya da ayaklarımı bantlatayım mı diye), yanıma gönüllü koştu ve yardımcı oldu her konuda. Yağmurlu havadan dolayı ayaklarım sürekli ıslaktı ve ayakkabı ne kadar rahat olsa da ayağım su topladı, terapist o kadar sevgiyle parmaklarımı bantladı ki, yardım ve meslek sevgisi budur demek ki. Terapist ekibi tek kelimeyle müthişti, inişlerde diz ağrılarım oluyordu, doktor o kadar ustaca kinezyo bantları uyguladı ki baya rahatladım. İstasyondan ayrılırken gönüllü amca bizi yola kadar götürdü, İtalyanca çok iyi bilmiyorum ama heyecanla ve tutkuyla söylediği motivasyon sözcüklerini anladım. Aynı tutkuyu paylaşıyorduk çünkü.

img_4460

Gece boyunca dağlarda ve tepelerde sürekli tırmanıp indikten sonra nihayet sürünerek güneşin doğuşuyla beraber Biv. Clermont Dağ Evi’ ne (2705 m) ulaştıktan sonra daracık bir odada muhteşem et suyu içine parmesan peyniri katılarak ikram edilmesi.

Yarışın 317.4 km’ sinde sabahın köründe Rif. Frassati Dağ Evi’ ne vardık, buz gibi havadan içeriye girince gönüllüler arasında tanıdık bir yüzü görmek unutulmaz bir şeydi. Judy ile beraber Sahra Çölü’ nde gönüllüydük, 4 sene geçti ve TdG’ ta, 2537 m irtifada buluşmak ne acayip bir duygu. Son tırmanışa başlamadan önce 15 dk uyuyacaktım, aynı zamanda havanın aydınlanmasını istedim, yükseklik korkum ara sıra ağır basıyor ve bu tırmanışın bir kısmı teknik olduğunu bildiğim için aydınlık havada geçmek istedim. Bedenim zaten bıraktığım halde uyumaya razıydı, oradaki insanların da durumu pek farklı değildi, kimileri masanın üzerinde, kimileri sandalyede uyuyordu, kimileri de akıllıca davranarak yataklara uzandı. Masanın üzerine ellerimin üstünde uyudum, konfor ne ki zaten 1 hafta içinde bu şartlara uyduktan sonra bu kelime anlamsız gelmeye başlıyor…Judy bir yastık getirdi ve böylece yarıştaki son 15 dk’ lik uykum unutulmaz oldu!

Orada koşarken evimden 1000 lerce kilometre olmama rağmen kendimi tam anlamıyla evimde hissettim. Bir hafta boyunca orası benim evimdi ve evine her zaman dönmek istersin, ben de mutlaka oraya bir kez daha döneceğim! Yarışın başlangıcından beri kafamda sürekli dönen: “Bir insan bu yarışa nasıl defalarca katılabilir?” sorusuna yarış boyunca cevabı buldum: “Bu yarışı koştuktan sonra nasıl tekrar dönmek istemezsin ki?” Yarış değil çünkü hayatın kendisidir.

2016-10-11_13-10-01

Müthiş bir yolculuk ve herkes dağlarda birbirine benzemeyen TdG hikayesini yazıyordu, hepimizin tek bir ortak noktası vardı: Mücadele. Uykusuzluk, yorgunluk…Finişe 6 km gelmeden yarışı bırakanlar oldu, o insanların yaşadıklarını tahmin etmek mümkün değil. Yarışmaya başlayan 765 kişiden 446 tanesi bitiş çizgisine ulaşırken 317 kişi yarışı terk etti, 2 kişi de diskalifiye oldu. Bu yarışı 147:07:22 sürede yaklaşık 10 saat uyku ile bitirebildiğimiz için çok mutluyuz ve çok şanslıyız. Sonuçlara baktığımda koşulan mesafe 339 km, irtifa kazanımı ise 30908 m idi, biraz fazla koşmuşuz galiba.

2016-10-04_22-51-07

Herkesin hikayesi ne kadar farklı olsa da daha önce tanımadığı insanlarla aynı patikaları, aynı zirveleri ve aynı hayalleri paylaşıyorsun. Belli tempoyu rota üzerinde tutturunca sürekli aynı kişileri görüyorsun, onlarla arkadaş gibi oluyorsun. Ya sen arkada kalıyorsun ya da onlar ama tekrar birbirini görünce seviniyorsun. Arkadaş gibi sohbet edip moral veriyorsun ve tabii ki ara sıra gülüyorsun.

Koşucu 1: Ben sizi gördüğümde siz hep konuşuyorsunuz, nasıl o kadar konu buluyorsunuz?

Biz: Konuşmazsak ayakta uyuruz herhalde, ondandır :)!

Koşucu 1: Siz hallüsinasyon gördünüz mu? Ben taşların üzerinde Çin yüzleri gördüm!

Biz: Görmez olur muyuz? (Gördüklerime ayrı bir bölüm ayıracağım, tek bir paragrafa sığmaz)

Koşucu 2: Ben sizi gördüğümde siz hep gülüyorsunuz :)?

Biz: Başka çaremiz yok ki, kendi isteğimizle ve irademizle buralara geldik!

Yarış bittikten sonra ödül töreninde dereceye giren sporculardan sonra finişer tişört almak üzere yarışı bütün bitiren sporcular tek tek isim söylenerek çağrılıyor sahneye, yarış direktörü ve yetkilileri herkesi tek tek tebrik ediyor, derece elbette önemli ama onlar için bu zorlu yarışı bitiren herkes bir kahramandır, zamanı 149:59:59 olsa da.

tor16_day8_finicher_ph-jeantet-stefano-5-1
Fotoğraf: Tor des Geants

Hatta yarışı bitiremeyenler de cesaret için tebrik ediliyor. Finiş çizgisini geçince çok farklı duygular içindeydim, bir tarafım “Evet yarış bitti” diye seviniyordu diğer tarafım da “Bu macera bitti” diye üzülüyordu, finişte kesin ağlacayacağımı düşünürken içimde hem inanılmaz sevinç hem de inanılmaz hüzün varken yorgunluktan dolayı ağlamaya halim kalmadı. Bitişten sonra akşam kocaman 4 peynirli pizza, yerli etler ve peynirler, 1 litre müthiş rose şarap sonrası da anlatılmaz lezzette tiramisu ve kokusu hala burnumda olan kahve, sonrasında da bir hafta sonunda en az 10 saat ayrılmamak üzere yastıkla ve yatakla kavuşma. Bu uykudan daha güzel bir şey hayal edemiyorum. Hele de bir hafta sonra nihayet duşla kavuşma hem de Valle d’ Aosta’ nın çiçeklerinin müthiş kokulu duş jeli ve şampuanıyla. Normal hayatta bu tür detaylara önem vermezsin belki ama bu tür yarışlardan sonra algısı kat ve kat daha da artıyor, kuru bir yerde yatay pozisyonda olduktan sonra hem de temiz olunca senden daha mutlusu yok. Elbette yarış boyunca duş imkanımız vardı ama belli bir noktadan sonra “kirli” kelimesinin önemi kalmıyor, aynı kıyafetle koştum, yattım, kalktım. Yarış biter bitmez otel rezervasyonumuz yoktu çünkü bizler için yarışın ne zaman biteceği bilmiyorduk. Finişe yakın ilk gördüğümüz bir otele girdik, çok şirin bir yer. İnanılmaz yardım ve ilgi o kadar iyi hissettiriyor ki ve bütün yorgunluğu alıyor. Sırf bu yerlere dönmek için kesinlikle yarışa döneceğim, aslında kışın da gelmek lazım burasını karın altında düşünemiyorum, masalsal bir yer. Her köşesinde TdG’ ın varlığı hissediliyor. Müthiş pizza ve kahve kokusuyla beraber her hücrenle o yarışın kokusunu ve enerjisini hissediyorsun. Yarıştan sonra gezerken ekmek ve kurabiye satan bir yerde böyle bir yazı görmek nasıl olabilir: “TdG bitirenlere küçük hediye var”.

thumbnail_p1100739

Ben içeriye girmeye biraz çekindim, Alper beni “Gel bakalım” diye cesaretlendirdi. İçerideki kadın çok sevindi ve mis lezzetli kurabiye ikram etti ve asılmış TdG posterine imza atmamızı istedi. Bu bir gelenek oldu sanırım, yarış boyunca geçtiğimiz istasyonlardan ve dağ evlerinden geçerken herkes postere imza atıyordu.

thumbnail_p1100741

Bakkalda peynir ve yöresel yoğurt alırken sahibiyle yarış hakkında sohbet edilmesi. Valle d’ Aosta’ nın insanları bu yarışa ruh katıyor TdG ise Valle d’ Aosta’ nın bütün güzelliklerini ortaya çıkartıp bizlere gösteriyor.

O kadar uzun anlattım istedim ki hissettiklerimi siz de hissedin! O kadar anlatacaklarım varken anlaşılan bu tek bir rapora sığmayacak. En sevdiğin yemeği yemek gibi yavaş yavaş damağımda tadını hissederek anlatmak istiyorum bu hayatımın hikayesi. Bu hikaye tek bir seçimle başladı. Serkan ve Sertan Girgin’ in kendilerinin Tor des Geants hikayesini anlatmasıyla. Bu yarışmaya kesinlikle gitmem lazım düşüncesiyle bu şekilde kendi hikayemi yazmaya başlamıştım bile! Serkan ve Sertan TdG’ yi iki defa koştular ayrıca bu sene UTMB’ den 1 hafta sonra 4K yarışını koştular (TdG rotası ile hemen hemen aynı sadece ters yönde ve start-finiş noktası Cogne’ de).

thumbnail_p1100597
Serkan’ dan değerli notları alırken

Hazırlık dönemi

Hazırlık dönemi bölümünü aslında eklemek istemedim çünkü hepimiz farklıyız, bedenimiz farklı, herkesin farklı program ihtiyacı var, ben de sene başında bu yarışa karar verdiğimde antrenörle çalışmaya karar verdim. Haftalık mesafem 100 km.yi geçmiyordu, yanına bol bol güçlendirme hareketleri (kendim ağırlığımla), bol bol batonla çalışma (bazen birkaç gün yataktan zorla kalkıyordum), sırt ve karın kaslarını güçlendirme ve bisiklet. Yarışa hazırlanmak için birkaç dağ yarışı ekledik. Benim için bu formül çok iyi çalıştı. Ne kas ağrılarım oldu ne de sorun yaşadım yarış boyunca, sadece aşırı fazla iniş olduğu için dizlerimde ağrı oluyordu onu da kinezyo bant uygulamasıyla tamamen çözdüm sayılır. Aynı zamanda dağlarda teknik inişleri geliştirmem gerektiğini gördüm. Doğal olarak vücut yarış esnasında dinlenemiyor ama yarıştan sonra ağrılar geçti. Yarış haftasında tamamen dinlenerek ve bol yemek yiyerek geçti.

Yarış hakkında bilgi

Yarış boyunca 6 tane ana istasyon var (Life Base) ve çok sayıda küçük istasyon ve dağ evleri var.

Ana istasyon ve aralarındaki mesafeler.

  • Courmayeur – Valgrisenche:                 50 km 4747 D+
  • Valgrisenche – Cogne:                             58 km 5082 D+
  • Cogne – Donnas:                                       45 km 2698 D+
  • Donnas – Gressoney St Jean:                 54 km 6086 D+
  • Gressoney St Jean – Valtournenche:   33 km 3187 D+
  • Valtournenche – Ollomont:                   48 km 4904 D+
  • Ollomont – Courmayeur:                        50 km 4210 D+
img_4347
Hayatta kalma çantası 🙂

Her yarışçıya efsane sarı çanta veriliyor, çantaya hafta boyunca kullanılacak malzeme koyabiliyorsun. Elbette zorunlu malzemeler her zaman yanında olacak: Yağmurluk, termal içlik, sıcak tutacak kıyafetler, kramponlar, iki termal battaniye vs. zorunlu malzemeler sürekli yanında olmalı ve onlar her an en beklenmedik yerde kontrol edilebilecek. Yarış kiti almadan önce kontrol ediliyor ve sistem çok enteresan, kura ile üç kağıt çekiyorsun orada ne yazıyorsa onu kontrol ediyorlar. Yarış esnasında ben iki kere kontrol edildim. Biri aşırı yağmurda istasyondan çıkarken özellikle yağmurluk ve su geçirmez alt katman kontrol edildi. İkinci kez yokuş aşağıda neşeli koşarken beni iki “komiser” durdurdu, nazikçe yerlere bir kağıt serdiler ve gerekli malzemeleri kontrol edip başarı dilediler. Ayrıca buz ve kar olan Col. Malatra (2936 m)  tırmanışında görevli dağcı belli bir noktada herkesin krampon giymesini kontrol ediyordu, krampon olmadan tırmanış çok tehlikeliydi gerçekten.

img_4488
Col. Malatra’ ya giderken
img_4490
Hayat kurtaran kramponlar 🙂

img_4496

img_4500
Col. Malatra 2936 m

Evet nerede kalmıştık, bu çantayı 6 ana istasyonda alabiliyorsun, istasyondan çıkınca onu geri verip bir sonraki istasyonda alıyorsun. Ana istasyonda duş, masaj, yemek ve uyku imkanları mevcut, orada istediğin kadar uyuyabiliyorsun (cutt off’ lara takılmadan, belli zamanlarda girip belli zamanlarda oradan çıkmak zorundasın, genelde giriş-çıkış arasında 2 saat var, yarışçı gelip dinlenebilsin diye). Dağ evlerinde ve bazı küçük istasyonlarda da uyku imkanları var ama orada genelde en fazla 2 saat uyuyabiliyorsun, kural böyle. Yatak olmayan istasyonlarda da sıkıntı yaşamıyorsun, o kadar yorgunsun ki, vur kafanı masaya ve uyu :). Yolda gece taş üzerinde birkaç dakikalık uykumuz bile vardı. Ayrıca yatmadan önce görevli kaçta kalkman gerektiğini soruyor ve zaman dolunca seni uyandırıyor. Genelde yastığa kafanı koyman ve uyanman an meselesi. Yemek, o ayrı bir hikaye, tek kelimeyle ben böyle bir şey görmedim! Çorba çeşitleri, pasta, risotto, et ve peynirler, çok lezzetli kurabiye, ana istasyonlarında şarap ve bira vardı bile. Bir istasyonda polenta (lapa türü) ve inanılmaz lezzetli et ızgarası vardı. Koşmak zorunda kalmasaydık tam All Inclusive 7 yıldız :).

Yarış başlangıcı resmen şenliğe dönüşüyor, birkaç km Courmayeur içinde koşuyorsun ve bütün halk, destek için dışarıda, çanlar eşliğinde coşuyorsun.

29496685782_deb71506f8_h
Fotoğraf: Tor des Geants

Courmayeur – Valgrisenche (50 km 4747 D+)

Ormanda daracık patikaya giriyoruz, herkes sırayla yükseklere tırmanıyor. Çoğu insan temkinli gidiyor yol çok uzun çünkü. 1224 metreden 2571 metrelere kadar tırmanıp Col Arp’ den müthiş manzaraya şahit oluyoruz, ayrıca yukarıda bir sürü destekçi var, herkes alkışlıyor ve motive ediyor, o enerji dalgası bizi daha da güçlendiriyor. Acele etmeden La Thuile’ e  (18.6 km) iniyoruz, istasyona gelmeden önce hem patikada hem de yollarda o kadar insan var ki desteklerinden etkilenmemek mümkün değil. Bir iki lokma yiyip fazla vakit kaybetmeden yolumuza devam ediyoruz, hava iyice ısındı önümüzde uzun bir tırmanış var.

img_4356

Yolda Olga’ yi görüyoruz, o da küçücük bebeğiyle buralara gelip kocasına destek veriyor!

14344084_751452994994539_8075797165980828116_n
Fotoğraf: Olga Gavrilova

Tekrar patikaya girip yolda bir sürü tırmanan ve inen turist görüyoruz, bir sürü insan, kim, çocuklarıyla yürüyor, kimleri de köpeklerle. Hiç bir yerde o kadar çok köpekle beraber tırmanan görmedim!

img_4362

Yarış esnasında fotoğrafları çekmeye sevmeyen biri olarak bu yarışta bol bol fotoğraf çekeceğime dair kendime söz veriyorum, şimdi tek bir pişmanlığım var, keşke yanıma kamera alsaydım ve daha çok fotoğraf çekseydim, manzaralar olağanüstü! Rif. Deffeyes’ yi (2500 m) geçtikten sonra Passo Alto’ ya kadar tırmanış bizi bekliyor, 2857 metrelere kadar çıkacağız.

img_4365
Rif. Deffeyes’ e yaklaşırken
img_4369
Passo Alto’ ya doğru giderken

Tırmanıştan sonra baya teknik bir iniş bizi bekliyor, burada ta Mart ayında burkulmuş ayak bileğim sızlamaya başladı. Aslında uzun zamandan beri sorun yaşamadım ve bir sürü yarış koştum, aynı zamanda ayağımı güzelce bantladım, büyük ihtimal psikolojik olarak korku vardı, “Ayağıma bir şey olursa yarışa nasıl devam edeceğim”, bu nedene bağlıyorum, vücudu çok fazla dinlemeye başlıyorum. Bir sürü insana yol verip dikkatlice iniyoruz. Hava biraz kapanmaya başladı, yağmur da kendini çok bekletmedi, üşümeye başlayınca hemen üst katmanımızı giyip yolumuza devam ediyoruz. Kısa bir yağmurdan sonra rengarenk gökkuşağı ile ödüllendiriliyoruz! Manzara unutulmaz.

img_4373

Ana istasyona gelmeden önce son zorlu tırmanışa geçiyoruz, kayalar üzerinde ipli geçiş var, tam da benim sevdiğim gibi. Ara sıra yükseklik korkumla tekrar ve tekrar yüzleşmek zorunda kalıyorum, yağmurdan dolayı kayalar iyice ıslandı ondan dolayı çok dikkatli tırmanıyoruz, her adım sonsuz sürüyor gibi. Col Crosatie’ ye (2829 m) varınca kendimi inanılmaz mutlu ve rahatlamış hissediyorum.

img_4376

29592295866_5d05b99d01_h
Fotoğraf: Tor des Geants

Ama elbette onu inişi de var. 2013 yılında bu inişte bir sporcu hayatını kaybetti ve orada onun için bir anıt yapıldı. Hayatın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatırcasına bekliyor…

Planaval’ a (43 km) kadar baya uzun bir iniş var, kara bulutlar güneşi tamamen saklayıp gökyüzünde acayip resimler çiziyor, hava yavaş yavaş kararmaya başladı, hemen fenerimizi takıp yolumuza devam ettik. Planaval’ a indiğimizde ana istasyona kadar yaklaşık 7 km kalıyor. Yol da nadiren düz yollarında biriydi nihayet koşabiliyoruz, saat 22:29′ da Valgrisenche’ ye (50 km) ulaştık.

Zaman su gibi akıyor sözü tam da ana istasyonda geçen zamanı hakkına, bir girdin, çıkışta bakıyorsun kaç saat geçti, özellikle sonlara doğru girer girmez inanılmaz durgunluk üzerimize çöküyor, hareketler de “slow motion” haline dönüşüyor!

Aslında bu istasyonda uzun dinlenmek planımız yoktu ama maalesef evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bileğimdeki sızıyı dinleyerek mola kararı alıyoruz. Yemek yedikten sonra hemen çantamızı alıp görevli tarafından bir odaya yönlendiriliyoruz, bir saat uyku için alarmı kurduk ama uyumak ne mümkün! Her yerden acayip ses ve gürültü geliyor. Anlaşılan çok yorgun da değilim o zaman, ilerleyen günlerde masa üzerinde uyuyacak kıvamına geliyorsun neredeyse, yanında orkestra çalsa da uyku bozulmaz. Tabii ki bu konuda tecrübesizliğim de var, hayatımda ilk kez yarışta uyumaya çalışırken heyecandan dolayı uykuya bir türlü dalamıyorsun. Birkaç gün sonra bu konuda tecrübe edinip hem gürültüde uyumaya alıştım hem de uyku için dağ evleri seçiyorduk (daha az kalabalık diye). Organizasyon elbette ana istasyonlar için en uygun yeri bulmaya çalışıyor, bazı yerlerde yer sıkıntısından dolayı uyuyacak yerler ortak kullanım alanlarına çok yakın olduğu için gürültüden kurtulamıyorsun ama bazı yerler de çocuk yuvasındaki yatak odaları gibi huzur ve sessizlik dolu. Önce de dediğim gibi gece ortasında uyku gelince dağdaki taş bile gayet çekici görünüp sürekli geçen sporcuları hiç rahatsız etmez. İlk uyku denememize dönünce yuvarlana yuvarlana bir dakika bile uyumayıp Alper’ i uyandırıyorum. Beyin bir dakika bile dinlenmemesine rağmen uzanmak çok iyi geldi ve bileğimdeki sızı geçti. Çabucak toparlanıp çantamızı teslim ediyoruz ve kısa bir yemekten sonra dışarıya çıkıyoruz. Yarış boyunca istasyondaki yemekler hariç kendim için harika bir formül keşfettim, yulafı “Ensure” ile karıştırıp sıcak suyu ekliyorum, inanılmaz bir besin oluyor. Antrenörüm günde en az bir defa mutlaka yulaf yemem gerektiğini söyledi ve bana inanılmaz yaradı. Benim için o kadar zorlu yarış için en büyük korkum midem ile sorun yaşamak. Birkaç mide kanaması geçiren biri olarak (üçü de üç farklı yarışa denk geldi maalesef) hiç ama hiç midemle sorun yaşamamak bu yarışta harika oldu. Elbette iki seneye yakın farklı tedavileri denedim ve faydasını gördüm, ayrıca bu yarışta inanılmaz iyi beslendim, hiç aç kalmadan bol bol yemek yedim.

Valgrisenche – Cogne (58 km 5082 D+)

Maceramız devam ediyor, 01:26′ ta istasyondan ayrıldık. 3 kocaman saat nereye kayboldu aktı anlayamadık, hani dedim vakit akıyor su gibi. Uyumasam da uzanmak çok iyi geldi. Çıkmadan önce içtiğim nefis espresso beni baya canlandırdı. Önümüzde 3 büyük tırmanış vardı: Col Fenetre (2854 m), Col Entrelor (3002 m) ve yarışın en yüksek  noktası Col Loson (3299 m). Benim için hem fiziksel hem de zihinsel olarak en sancılı bölümdü. Sürekli tırmanıp iniyorsun, bazı tırmanışları ve inişleri baya teknik. Zig zag şeklinde zirvelere götüren patikalarda sürünürken en çok bu etapta söylendim: “Bir daha asla bu tür yarışlara katılamam”, “Burada ne işim var” diye söylemekten yoruldum. İstasyondan karanlığa çıktığımızda baya neşeli koşarak yolumuza devam ettik, ta ilk tırmanışa kadar, zifiri karanlıktan dolayı etrafımızda hiç bir şey göremedik, Rif. Chalet de l’ Epee Dağ Evi’ ne (2366 m) vardığımızda bir sürü insan oturarak uyuyordu, ikram edilen harika kahveyi içtikten sonra tırmanışa devam ettik. Col Fenetre’ den sonra çok sert inişe geçtik, baya yavaşlamak zorunda kalıp bir sürü hızlıca inen insana yol verdik. Hayranlıkla yollarını izledim. Özellikle burada anladım ki fena tırmanmıyorum ama inişleri çok çalışmam lazım çok. Uyku için en tatlı saatler olan 06:48′ de Rhemes’ e (65.6 km) ulaştıktan sonra 15 dk uyumaya karar veriyoruz çünkü gözlerimiz kapanıyor. Kafayı masaya bir vurdum 1 saniye gibi 15 dk geçti, gerçekten uyuyup uyumadığımı ben de anlamış değilim, hızlıca bir şey yiyip tırmanışa geçiyoruz, sabah saatlerinde hava buz gibi. Yarı uyanık yarı ayık halde dağa çıkıyoruz ama ne uykum var anlatmam mümkün değil, hareket etmeye halim yok resmen, o kadar yavaş gidiyoruz ki tek adım atmak sanki saatlerce sürüyor, hava iyice aydınlanınca kendimize geliyoruz ve biraz hızlanıyoruz. Gördüğüm güzelliklerle de büyülenmemek ne mümkün! Tepeleri pamuk bulutlar ile örtüldü, yumuşacık görünüyor tam da evdeki yorgan gibi: “Hadi kendine gel” diyorum. “65.6 km koştuk, önünde daha 300 km yakın mesafe var bu yatak, yastık yorgan hayallerini unutursan senin için daha iyi olur!” Yemyeşil dik duran ağaçlar der gibi: “Kendi düşen ağlamaz!” Ara sıra Alperle evde kalan kediler hakkında konuşuyoruz, bir şeyler konuşmak zorundayım yoksa ayakta uyuyacağım.

img_4378

Tırmanışımızın kaç saat aldığını şimdi hatırlamam mümkün değil ama ömür boyu gibi geldi, elbette ara sıra taşların üzerinde dinlenme hakkımızı kullandık. Tırmanıştan önce son teknik bölümü geçerek nihayet Col Entrelor’ deyiz.

img_4382
Col Entrelor inişi

Zirveden sonra görevli bir şeyler ikram ediyor. Hemen hemen çoğu zirveden sonra helikopterle indirilmiş kutu şeklinde noktalar vardı orada da görevliler bekliyorlardı (konum müsaitse). Upuzun bitmeyecek gibi görünen inişe geçtik, saatime bakınca artık istasyona varmamız gerekir derken yol kıvırarak daha da uzaklaştırıyordu sanki. Aslında her kasabaya inmeden böyle yılan yolar vardı ki, seni sağa sola götürüp, taşları ve köklü patikalara sokup ve sürükleyip: “Artık, yeter” dedikten sonra ödül olarak kasabaya indiriyor.

img_4390

Nihayet Eaux Rousses İstasyonu’ ndayız (81.4 km). İstasyonda çorba içip devam. Önümüzde daha o kadar uzun yol var ki, 100 km bile tamamlamadık, bu bitkinlik ve yorgunlukla nasıl başedeceğimizi düşünürken upuzun tırmanışa geçtik. Hava bir bozuyor bir açıyor, saatin kaç olduğunu bilmiyorum zaman kavramı tamamen kayboldu. Sadece ağır adımlarımı atarak yarışın en yüksek noktaya odaklandım. Bütün zorluklara rağmen bu yarışı bırakmam aklımın köşesinde bile geçmedi, hareket etmek halinde olduğumda yavaş olsa da devam edeceğim, o an yalnız şunu biliyordum; 3299 m çıkmam gerektiğini!

img_4393-jpg
Col Loson’ a giderken

Ve nihayet Col Loson’ a ulaştık!

img_4394

Yağmurdan dolayı zemin baya yaşlı, fazla acele etmeden iniyoruz, yol genişleyince iyice hızlandık ve keyfim yerine geldi. Yılan gibi kıvrılan yolda aşağıya inerken: “Bu yarışı kesinlikle bitireceğim” diye bir güven geldi bana. Rif. Sella Dağ Evi’ ne (2585 m) ulaştıktan sonra saatimi şarj ediyorum, aynı zamanda gönüllünün telefonunun üzerine mataradan su dökmeyi beceriyorum (bir şey olmadı ama). Artık bir sonraki ana istasyona kadar sadece birkaç kilometrelik yok kaldı, baştan baya koşulacak yol birden kök ve taş dolu patikaya dönüştü, istasyona ulaşmak için epey vaktimiz oluyor. Bir kez daha kendimize ispatlıyoruz: “Hiç bir mesafeyi ne kadar kısa olsa da hafife almamak lazım!” Nihayet 20:55′ te Cogne’ ye (106.2 km) ulaşıyoruz. Burada da bir saat uyumaya karar veriyoruz, bileğim hala sızlıyordu, burada kinezyo bantlarımı değiştirmeye karar veriyorum. Terapistlerde sıra yaklaşık 1.5 sürecek, bu vakti yemek yiyerek ve biraz uyuyarak değerlendirmeye karar veriyoruz. Her yerim toz toprak olduğu için duş yapmayı denedim, benim için yarış boyunca ilk ve son deneyimdi. Gereksiz vakit kaybı olduğuna karar verdim. Uyumayı denedim ama beceremedim, en büyük korkum terapistlerdeki sıramı kaçırmak. Artık uyku hayalimi bırakarak sıramın geldiğini öğreniyorum, Alper’ i uyandırıp masaja gidiyoruz. Birkaç dk. masaj harika geldi ayak bileğim de iyice sabitlendi. Vücudum iyi ama zihnim çok yorgun, uykunun önemini en çok bu yarışta anladım. Bu şekilde nasıl devam edeceğim diye kara kara düşünmeye başladım. Birden Rif. Sella’ ya gelmeden önce o andaki  kararlılığım aklıma geldi ve olumsuz düşüncelerimi kafamdan atıyorum. Müthiş yulafımı yiyip Alperle birer kahve çakıyoruz: “Hadi çıkıyoruz, bu işi beraber bitireceğiz” diyorum. Önümüzde 200 km’ den fazla yol var ama içimde yine o müthiş enerjiyi hissediyorum. Aslında acayip bir şey insanın zihni. Bazen yorgunluktan umutsuzluğa kapılıp devam etmek için içimde bir damla gücü bulamazken birden kafamda bir şey değişiyor heyecanlanıp kendimi enerji dolu hissediyorum. Yarış boyunca bu deniz gibi dalgalı hal beni bırakmadı, bir aşağıda bir yukarıdasın. Hareket zamanı geldi ve saat 00:33′ te karanlığa ve bol sürprizli maceraya düşünmeden atladık!

Bir sonraki bölümde “Zihnin oyunları”:

Bol tırmanışlı ve uykusuz geceden sonra güneşin ilk ışıklarıyla içinde inişe başladık. Oyace’ ye ulaştıktan sonra yaklaşık 60 km’ lik mesafe kalacak. Oyace’ ye ulaşmak için upuzun bir iniş var…”Burası neresi acaba? Kaçkar Dağları’ na benziyor ama neden İtalyanca yazıları var. Bu inekler ne kadar iri, neden işaretleri yiyorlar? Bu işaretler neyin işaretleri ki ben burada ne arıyorum? Bu bir yarış olamaz, bu bir oyundur, çünkü bir yarış o kadar zor rotadan geçemez, geçmemeli, bu oyundan çıkmam lazım, oyundan çıkmak için hemen uyanmam lazım, ben şimdi uyuyorsam neden o kadar yorgunum o zaman, demek ki uyuyamıyorum…” Bir ömre bedel olan saatler sonrasında Oyace’ ye ulaşınca:”Ben neredeyim, neden buradayım, herkes neden İtalyanca konuşuyor?” Kafamı kaldırdıktan sonra TdG posteri gördüm: “Bu bir rüya değil, ben gerçekten yarıştayım ve bu yarışa aylarca hazırlandım.” Deli gibi her tarafa bakınca kapıda: “Just 60 km left to Courmayeur”(Courmayeur’ a sadece 60 km kaldı) yazısını görüyorum ve bulmacanın parçaları bir resme dönüşüyor, panikle saate bakıyorum: “15 dk içinde buradan ayrılmazsak cutt off’ lara takılacağız.” Üzerime sanki bir kova buz devrildi ve gözlerimden kocaman gözyaşları akmaya başladı: “O kadar çaba ve mücadele burada bitecek mı? Hayır buna asla izin vermem, veremem!” Hala ne olduğunu tam algılama kapasitesinde olmayan ben, yüzüme endişeyle bakan Alper’ e: “Ben iyiyim, gerçekten iyiyim, ben bir şey yiyeyim hemen çıkacağız!” Delirmiş gibi aynı cümleyi defalarca söyleyip her şeyin gerçekten iyi olduğuna hem kendimi hem de Alper’ i inandırmak istediğim gibi. Bir yatağın üzerinde kocaman siyah kedi yatıyor: “Her şey yolunda olacak” diyorum, fark ediyorum ki gözyaşlarım hala akıyor. Acil lavaboya koşup yüzümü buz gibi suyla yıkıyorum. “Kendine gel, toparlan ve bu işi bitir!” “Courmayeur’ a sadece 60 km kaldı!”

img_4507

Yorum bırakın