SALOMON ULTRA PIRINEU 2015, kendine doğru yolculuk

08.03.2015 Canaria Adaları / Gran Canaria Adası / Saat: 07.30

Sabah erkenden kuş sesleriyle uyandığımda kim olduğumu, nerede olduğumu, “Burada ne işim var?” diye hatırlamaya çalıştım. Evet, dün hayatımda ilk kez 82 km’ de yarışı bıraktım (detaylar burada: HAYAT GÖKKUŞAĞI) ve şimdi içimde müthiş bir sızı var ve ondan hemen, hemen, hemen, çok acilen kurtulmam lazım :)! Daha gözlerimi açmadan.

Ben: “Alper, hadi kalk ben Ultra Pirineu yarışı koşacağım!”

Alper: “Ne Piranası ya, önce sağlığınla ilgili sorunları çözmemiz lazım?”

Ben: “Tamam çözeceğiz, söz, ama daha çok vakit var, tam 6 ay!”

Bu bir tutkudur, koşu ve dağ tutkusu! 🙂

19.09.2015 İspanya / Alp / Saat: 04:30

Ben: “Alper hadi kalk, bugün 110 km koşuyoruz!”

Salomon Ultra Pirineu 2015

40

Bu videoyu izlerken tüylerim diken diken oluyor ve kendimi tekrar ve tekrar o muhteşem ortamda buluyorum. Rapor okumadan önce videoyu izlemek zorunlu :)! Salomon Ultra Pirineu 2015 videosu

Salomon Ultra Pirineu 2015 yarışı – 110 km (+ 6.800m) Cadí Moixeró Natural Park’ ta gerçekleşen bir yarış, start ve finiş Bagà’ da (Barcelona’ dan 129 km uzaklığında). Skyrunner® World Series’ in 5 yarışından biriydi.

Aynı zamanda 5 km, 45 km ve çocuk yarışı vardı. Yarışla ilgili bütün bilgi bu sitede mevcuttur: Salomon Ultra Pirineu

Yarışa Kaçkar Ultra Maratonu’ ndan sonra hazırlanmaya başladım (rapor: ZÜMRÜT CENNETİN MUCİZESİ). Hiçbir yarış hazırlığı o kadar keyifli geçmedi galiba. Önce Bayburt’ ta sonra Kaçkar Dağları’ nda ve Gürcistan’ daki dağlarda antrenman yapma fırsatım oldu. Bu dönemde uzun ve yavaş antrenmanları yapıyordum, programıma birkaç 30 – 45 km arasında koşuları da sıkıştırdım. Ama işin en güzel tarafı yaptıklarımı antrenman olarak görmeyip fırsat buldukça sabahtan kendimi dağlara atıyordum ve tek başıma yeni yerleri keşfediyordum. Hiçbir zaman antrenmanları yaparken kendimi o kadar mutlu aynı zamanda o kadar da özgür hissetmedim! Beni daha iyi anlamanız için sizinle bu harika fotoğrafları paylaşıyorum! Hani deniyor yüz kez duymaktan bir kez görmek daha iyi!

1
Fotoğraf: Cumhur Fevzi Baştuhan
2
Kaçkar Dağları / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
3
Kaçkar Dağları
IMG_0305
Kaçkar Dağları
4 - Copy
Kaçkar Dağları
8 - Copy
Gürcistan
11 - Copy
Gürcistan
7 - Copy
Gürcistan
5 - Copy
Gürcistan
6 - Copy
Cürcistan

Ağustos ayında Aladağlar Sky Trail yarışı koşarak Ultra Pirineu’ dan önceki son uzun antrenmanımı yapmış oldum. O muhteşem ve aynı zamanda zorlu parkurda koşmak inanılmaz hazırlık oldu.

12 - Copy
Aladağlar / Fotoğraf: Alper DAlkılıç
cropped-alada.jpg
Aladağlar / Fotoğraf: Arzu Temizsoy Duman
F Ayşen Aktaş
Aladağlar

Hazırlık döneminde haftalık antrenmanlarım genelde 100 – 120 km arasındaydı (günde tek antrenman, haftada bir dinlenme). Birkaç senede iyi bir temel oluştuğu için koştuğum mesafeler iyi bir kondisyon hazırlamak için bana yetiyordu. Ayrıca daha önce de yazdığım gibi Haziran ve Ağustos aylarında 45 km’ lik koştuğum yarışlar yaradı.

Belli bir programım yoktu, antrenmanlarımı merak edenler buradan bakabilirler: Movescount

Ayrıca beslenmeme çok dikkat ettim ve yarıştan birkaç hafta önce bütün gazlı içecekleri hayatımdan çıkarttım. Ana konumuza geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum.

Bir senedir midemle ilgili sıkıntı yaşıyordum. Farklı doktorlara başvurdum ama bu sorunun neden ortaya çıktığını ve ne yapmam gerektiğine dair net bir cevap alamadım, ne yapmam ya da ne yapmamam gerektiğini bilmiyordum (haklarını da vermek lazım ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz, yüzlerce kilometre koşuyoruz), ama bütün doktorlara minnettarım, midemle ilgili çok faydalı bilgiler edindim ve artık yarışlarda daha dikkatli olup, kendimi test ederek vücuduma göre uygun bir formül bulmaya çalışıyordum. Bu arada sıkıntının ismi – mide kanaması. İlk kez geçen sene Zugspitz Ultratrail 100 km koştuktan sonra bu sorunla yüzyüze geldim (o zaman ne olduğunu bilmiyordum ve ciddiye almadım) (rapor: HAYALLERE GÖTÜREN MUTLULUK YOLU). Yarış esnasında sorun yoktu, odaya gelir gelmez inanılmaz mide bulantısı ve durmadan kusma (kahve rengi), sabaha doğru öleceğimi sanmıştım, kalp atışları o kadar hızlandı ki…Ödül törenin sevinci beni hayata döndürdü ve ayağa kaldırdı. Sabah ödül törenine, ertesi gün işe gittim ve her şeyi unuttum, galiba jel ya da tuz tabletleri dokundu sanmıştım. Almanya’ dan sonra birkaç yarış koştum (100 km’ nin altında) ve sorun yaşamadım ondan dolayı doktora gitmeye ihtiyaç duymadım ta Kapadokya Ultra Trail’ e kadar (rapor: THE NORTH FACE KAPADOKYA ULTRA TRAİL). 110 km koşarken hiç sıkıntı yaşamadım tersine inanılmaz iyiydim ama yarışın heyecanı geçtikten sonra felaket mide bulantısı ve kusma. Ben yine de jel ya da tuz tabletleri dokunmuş galiba sanmıştım, odaya gelince uzandım ve rahatsızlığımın geçeceğini bekliyordum, o zaman Alper, Bahadır ve Nesrin odaya gelip beni görünce: “Ambulansı çağıralım” dediler. Bütün: “Ben iyiyim, yatarım geçer” itirazlarıma rağmen hastaneye götürüldüm ve dünya başıma yıkıldı: Mide kanaması – meğerse Almanya’ da mide kanaması geçirmişim de haberim yokmuş. Aylarca hastanede koşturmaca pek sonuç getirmedi, hiç bir sorun görünmüyordu. Bu konuya da açlık getirmek isterim. Kas gevşetici (sadece ultra maratonlarda) ve parasetamol (ateş olunca) hariç hiç ama hiçbir ilacı yıllarca kullanmıyordum, vitaminler vs dahil. Kullandığım sadece Krill yağı, bu kadar. Antrenmanlarda ne jel ne de tuz tabletleri kullanıyorum, sadece yarışta. Gayet sağlıklı besleniyorum, midemde de o günlere kadar hiç bir sorun yaşamadım, ne ağrı ne de başka bir şey vardı. Bu sorun ortaya çıktıktan sonra kas gevşeticiyi de komple kestim, sadece yılda bir parasetamol alıyorum (çok hastaysam). Beslenmeme daha da çok dikkat etmeye başladım. Her şey gayet yolunda giderken Transgrancanaria’ da 50 – 60 km’ lerde dehşet mide bulantısı olunca kendime: “Hayır, olamaz, Mümkün değil!” dedim ve yarışa devam ettim. O ana kadar sadece bir jel ve iki tuz tablet yemişim sanırım ayrıca hepsi tok karnına. Çok kötü olunca sadece bir şekilde kontrol edebilirdim o zaman, doğal olarak gittim ve kustum. Rengini görünce bu yarışı bırakıyorum diye karar verdim. O anı hala hatırlıyorum, yol kenarında durdum sonra bir baktım yanımdan bir aile geçiyordu, kendimi o kadar zavallı hissettim ki, anlatmam mümkün değil. Memleketime gidince tekrar doktora göründüm – yine sorun yoktu. İstanbul’ a dönünce elbette rahat duramadım (nasılsa sorun yok diye) ve İznik’ te 80 km koştum. Bu sefer daha çok doğal beslenme deneyecektim. Midemi bu hale neyin getirdiğini görmem lazımdı. Tuz tabletlerini komple kestim, yanıma çok az sayıda jel aldım (daha çok motivasyon için) ve yarış esnasında kolayı azalttım, çoğu zaman su ile karıştırarak içiyordum. Pek bir işe yaramadı, belli kilometreden sonra mide bulantım vardı ama finişe kadar sürünebildim. Yarıştan sonra başka bir doktora gittiğimde yine midemde sorun görünmedi ama bu sefer doktor çok dikkatliydi ve ferritin düşüşünü tespit etti, elbette o kadar kan kaybettikten sonra gayet doğal bir haldi. Toparlandıktan sonra artık çok ama çok dikkatli olacağıma dair kendime söz verdim ve sorunun büyük kısmının kafamda olduğunu anladım. Tecrübeme dayanarak artık her ultrada altın kurallarım var. Önceden yarış öncesi çok az yiyip yarış esnasında da çok az yemek yiyordum, sadece jeller ve tuz tabletleri alıp kola içiyordum. Fazla kas ağrılarım olunca (100 km üstü yarışları) kas gevşetici de alıyordum. Yarış zaten vücut için kocaman bir stres, sen mideyi de boş bırak, oraya her şeyi at sonra sıkıntının neden olduğunu anlama. Tahminim sorun burada başladı, saatlerce hiç yemek yemeden koşmak benim için çok büyük bir yanlıştı. Şimdi her şey çok farklı. Açlık hissetmeden sürekli bir şey yiyorum, mutlaka yarıştan önce güzel kahvaltı yapıyorum (özellikle ultra maratonlardan önce), kolayı ara sıra su ile karıştırıyorum. Bu şekilde beslenmek benim için çok iyi bir çözüm oldu. Ultra Pirineu’ da mümkün oldukça doğal beslenmeye karar verdim. Yarış esnasında doğal meyve suları (küçük paketlerde İspanya’ da marketten aldım), elektrolit niyetine “elete” (suya birkaç damla atıyorsun, hiç tadı yok), istasyondaki yemekler, çok az miktarda kola ya da su ile karışık. Sadece yarışın sonuna doğru inanılmaz uykum geldi Alper’ le bir küçük şişe “5-Hour energy” paylaştık, başka türlü yolda ayakta uyuyacaktım. Bu kadar. Ve hiç ama hiç sorun yaşamadım midemde (tahtaya üç kez vurdum). Bu konuyu o kadar uzun yazmamın sebebi şudur – yarışlarda beslenme kadar önemli bir şey yok, oraya şuraya yetişeceğim derken beslenmeyi unutmayın sakın. Ben hata yaptım siz yapmayın. Sağlık kadar önemli başka bir şey yok. Ne olursa olsun kendinizi dinleyin. Çözümü kendinizde kesin bulacaksınız. Hepimize sağlıklı antrenmanlar ve yarışlar dilerim :)!

Not: Raporumu bitirdikten sonra bir doktorla daha görüştüm, midemdeki sorunum sadece yarıştaki beslenme değil aynı zamanda günlük dengesiz ve yanlış beslenmeden dolayı.

Evet nerede kalmıştık :)!

13

 

14 Eylül’ de Barselona’ ya indik. Birkaç gün burada kalıp yarış bölgesine geçecektik. Las Ramblas üzerindeki Cuatro Naciones otelde kaldık. Otelimiz tertemiz, konumu da çok iyiydi, tam Barselona’ nın kalbinde. Havalimanından ulaşım da çok rahat. Otobüsle Plaça de Catalunya’ ya kadar 30 dk, oradan da otele yürüyerek 5 dk. Otele gelir gelmez eşyalarımızı bırakıp koşa koşa Mercat de La Boqueria’ya gittik. O kadar harika bir yer ki nereye bakacağımıza nereye gideceğimize şaşırdık. Rengarek tezgahlar! Harika deniz ürünleri yedik, taze meyve suları içtik, muhteşem çikolatalar aldık. Saatin nasıl geçtiğini anlayamadık. Müthiş, benzersiz bir yer tek kelimeyle. Harika makaronlarla kahve içtikten sonra kalabalık Barselona sokaklarına karıştık. Nefis bir şehir…

Kolajlar2
Mercat de La Boqueria
Tatli
Mercat de La Boqueria
Meyve
Mercat de La Boqueria
Deniz
Mercat de La Boqueria

Ertesi gün erkenden bisikletle şehir turuna katılmaya son dakika karar verdikten sonra turun başlangıç noktasına koştuk. Rehber eşliğinde birkaç saatlik tur, hem gizemli sokaklara girdik, hem meşhur yerleri gördük, hem de spor yapmış olduk. Spor kesmedi anlaşılan, turdan sonra yürüyerek Montjuïc tepesine çıktık ve şehrin müthiş manzarasıyla gözlerimizi doyurduktan sonra indik ve deniz kenarında, limanda al renkte gün batımı izleyerek paella ve sangria ile muhteşem günümüzü taçlandırdık!

15 - Copy
Barselona
20 - Copy
Barselona
25 - Copy
Barselona
24 - Copy
Barselona / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
16
Barselona / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
25
Barselona
26
Barselona

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Barselona otogarına gidip yola koyulduk. İstikamet – Alp, Barselona’ dan 148 km uzaklığında. Aslında yarış Baga’ dan başlıyor ama yer küçük olduğu için hiç kalacak yer kalmadı, ondan dolayı Alp’ te kalmaya karar verdik (Baga’ ya 20 km). Küçük masalsı bir şehir bizi müthiş Pireneler’ le ve kurşun bir gökyüzüyle karşıladı.

IMG_0893IMG_0913IMG_0901

Sıcak Barselona’ dan sonra nefis bir ferahlık bizi sardı. Bu güzellikleri görünce ağzım açık kaldı otobüs de Alper’ in kot ceketiyle yoluna devam etti (bu masalın devamı da gelecek). O kadar güzel bir yer ki. Sakin, huzurlu, orada zaman durmuş sanki.

IMG_0925

Sokaklarda kimse yoktu, üç delikanlı görünce onlara yaklaştım ve ‘muhteşem’ İspanyolcam ile otele doğru yol sordum. Otelimize ulaştığımıza göre fena da sormamışım. Ca L’ Eudald isimli otelde kaldık.

IMG_0991

İnanılmaz şirin bir yer. Odalar biraz küçük ama çok şirin, manzarası da muhteşem, dağlara bakıyor, orada kalacak olursanız mutfak üzerindeki katta kalmayın. Yoksa tencerenin senfonisi yol boyunca eşlik garantili. Mutfağa gelince de yemekler gerçekten müthiş. Çalışanları da çok yardımsever ve güleryüzlü. İlk akşam yemeğimizde garsonla anlaşamadık (dil yüzünden), ertesi akşam garson bütün menüdeki yemekleri İngilizce ezberledi, çok hoştu ve elbette yardımcı oldu. Ben her şeyi yerim ama meşhur jamon olan yerlerde Alper’i her köşede tehlike bekliyordu. İnanılmaz sıcak insanlar. Yarışçılara her türlü destek olmaya çalışıyorlardı. Bizi yarışa erken sabah uğurlarken resepsiyon görevlisi bize: “Sizi bekliyor olacağım, yorgun sporcunun ihtiyaçlarını biliyorum: Yemek ve dinlenme!”.

Ama yarışa biraz var daha, başka da anlatacaklarım var ;). Şehir turuna çıktığımızda acayip güzel bir yer keşfettik. Servis yapan hanımefendi çok az İngilizce konuşuyordu, benim İspanyolcam da çat pat zaten. Anlaşmak için mutfağa götürüldük ve orada müthiş Şef’ le tanıştık. Kocaman bir tas çorba gösterdi ve kepçe ile içinde ne olduğunu göstererek anlattı, öylece anlaştık. Yemekler harika demek hiç bir şey dememektir, inanılmaz lezzetli. Yolda çok acıktık, sanki anlamışlar 10 kişilik çorba geldi (kocaman tencereden toplam 5 koca tabak çıktı), sonra harika etler de geldi.

ÇorbaIMG_3743IMG_3737

Yemin ederim hayatımda yediğim en güzel eti orada yedim. Salata, patates, tatlı, kahve derken bütün paralarımızı burada bırakacağımızı sandık ama değdi. Tasarruf etmeye çalışarak küçük kahve ve tek tatlı aldık.

IMG_3735

Fiyatı görünce çok şaşırdık, çok makul. Meğerse menü olarak yemeği servis ederler. Çorba, ana yemek, tatlı, kahve ve şarap bile var tek kişilik fiyat bazlı menü oluşuyor. Porsiyonlar da dev. Beni tanıyan bilir ilk kez raporda o kadar uzun cümlelerle yemeği anlatıyorum ama gerçekten çok güzel. Gidene kadar her gün öğle yemeği için oradaydık ve inanın ki menülerin haklarını fazlasıyla verdik! Yarıştan bir gün önce Şef, 110 km koşacağımızı duyunca bize jest yaptı ve çift porsiyon eti bize hazırladı. Alper iki porsiyon kocaman et, ben ise iki porsiyon müthiş kavunu jamonla yedim.

IMG_0950IMG_3744 - Copy

Bu küçük yere resmen yemek turları yapılır.

Kaldığımız otelin yemekleri de muhteşemdi (kahvaltı ve akşam yemeği dahildi), sanki Şefler gourmet yarışındaydı, bütün yemekler birbirinden lezzetliydi! Böyle yemeklerden sonra elbette dağlarda birkaç keşif koşusu yaptık ;).

39

38
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

IMG_0918

37
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Cuma günü öğleden sonra hemen Baga’ ya kayıt için gittik. Ben acayip heyecanlıydım çünkü hayran olduğum sporcuları orada görecektim. İçimdeki çocuk, kalem ve üzerine imza atmak üzere Salomon rüzgarlığını hazırladı.

3536

Kayıt yaptırdıktan sonra fuarda biraz gezdik, sonra hemen Baga’ nın merkezine gittik, orada Nuria Picas kitabını tanıtıyordu.

33
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Hemen sonra da elitlerle kısa press konferans düzenlendi.

34
Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Benim için çok verimli geçti, iyi ki Alper yanımda vardı, bütün anları fotoğrafladı. İmza almayı çok severim. Fotoğraflar da güzel elbette ama imza atarken insanın dokunuşu kalıyor hatıra olarak. Çok mutluydum! Artık bugünkü hedefim tamamlandı ve sadece koşmak kaldı!

30
Mira Rai ile / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
31
Laura Orgue ile / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
29
Kilian Jornet ile / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
28
Luis Alberto Hernando’ dan imza alırken / Fotoğraf: Alper Dalkılıç
27
Emelie Forsberg ile / Fotoğraf: Alper Dalkılıç

Otele geldiğimizde hemen yemeğimizi yedik ve yattık. Ertesi sabah çok erken kalkacaktık.

Sabah 04:30’ ta alarm çaldı.

Ben: “Alper hadi kalk, bugün 110 km koşuyoruz!”

Kahvaltımızı ettikten sonra servisi beklemeye indik, servis biraz geciktiği için starta geldiğimizde herkes oradaydı. O kadar kalabalıktı ki nereye gideceğimizi şaşırdık. Aynı zamanda finiş çantasını da vermemiz gerekirdi, starta kadar 15 dakika kaldı. Organizasyondan bir hanımefendi sağolsun bizi önce çanta teslim merkezine sonra da start alanına götürdü. Ben en öne geçtim, Alper ise biraz arkadaydı, yolda buluşmak üzere sözleştik ve birbirimize başarı diledik. Starttan önce bir bisküvi yiyip son hazırlıkları yaptım, etrafıma bir baktım resmen yıldızlar kaynıyor. Bütün hayranlıkla takip ettiğim sporcularla yarışa beraber başlayacaktık!

IMG_0967IMG_0980

Saat 07:00. Depa’ nın “Arriba!” sesi ile yarışa başladık.

12003418_1053141691372630_9083569053150191116_n

Herkes o kadar hızlı gitti ki düşersem ezecekler sandım ama tutundum. İnanılmaz çok sayıda destekçi vardı, her yerden tezahürat duyuluyordu! Yarış başlangıcında 750 m’ den (startın irtifası) 2500 m’ ye çıkacaktık hemen, 14 kilometrede 1750 m irtifa kazanacaktık. Birkaç dakika asfaltta koştuktan sonra hemen sert çıkışlara geçtik. O kadar kalabalıktı ki patikalarda bazen sıralar oluşuyordu. Alper beni yaklaşık 15 – 20 dk sonra yakaladı ve finişe kadar hep beraber gittik. Gün yeni ağarıyordu ve hava çok ferahtı.

12112158_1061676443852488_2522080022507860150_n

İlk kontrol noktası Rebost (1600 m, 8 km). Orası çok kalabalıktı, herkes moral veriyordu, durmadan devam ettik, yarışın en yüksek noktasına çıkacaktık ama çok iyi gidiyorduk. Erken saatler olmasına rağmen çok destekçi vardı. Kimileri antrenmana çıktı, kimleri de sevdiği insanlara destek için oradaydı, isimlerimizi bağırarak bize çok destek oldular biz de zirveye doğru uçuyorduk. 2500 m’ deki Niu kontrol noktasına (14 km) geldiğimizde istasyon çok kalabalıktı, birer çorba kaptıktan sonra hemen inişe geçtik.

12002117_1054605184559614_8353021375197701010_n0435

Hava o kadar soğuktu ki ellerim batonlara yapıştı (çocukken karla çıplak ellerimle oynuyordum ama o kadar acıyı ilk kez hissettim), eldiveni çantanın dibine koyduğum için çıkarma şansım yoktu, durduğumda hemen donacaktım. Bu benim için çok iyi bir ders oldu, eldiven her zaman hemen ulaşabilecek yerde olacak! Devam edince yavaş yavaş ısınmaya başladım ayrıca dağın güneşli tarafına geçmiş olduk. Manzaralar müthişti, anlatmak mümkün değil, kuş gibi güzelliklerin üzerinde uçuyorduk.

IMG_0910
Fotoğraf: Ramon Ferrer
IMG_0913
Fotoğraf: Ramon Ferrer
IMG_0912
Fotoğraf: Ramon Ferrer

Serrat kontrol noktasında (1450 m, 28 km) fazla durmadan devam ettik, kısa bir çıkıştan sonra aşağıya inecektik. İlerleyince bir sonraki kontrol noktasından sunucunun sesi geliyordu, oradan 45 km koşanlar start alacaktı. Rüzgarla beraber gelen neşeli bir ses, bir sonraki noktaya en hızlı şekilde ulaşmak için bizi inanılmaz motive etti ve hızlı bir şekilde kendimizi Bellver kontol noktasında (1000 m, 40 km) bulduk. Havalar o ana kadar iyice ısındı. Bu kontrol noktasında malzeme kontrolü vardı, kocaman bir  istasyon kuruluydu. Alperle biraz çorba, makarna ve bol kavun (Ben) yedik. Söylemeden geçemem, hayatımın en güzel kavununu burada yedim. Yarış boyunca kesin birkaç kilo yemiş oldum. Tadı anlatılmaz! Hem tok hem de ferah tutuyor! Evet depolarımızı doldurduk ve yola devam. Düzde biraz koştuktan sonra yeni tırmanışlar bizi bekliyordu. Cortals kontrol noktasına (1550 m, 50 km) gayet çabuk geldik ve burada bir hata yaptık, yemek yemedik. Hemen çıkışa geçince yarı yolda yanlışın bedelini ödemek zorunda kaldık, enerjimiz düştü, hiç gücümüz kalmadı ama yaklaşık 2200 m’ ye kadar tırmanacaktık. Çıkana kadar yol boyunca bizim geçtiklerimiz bizi geçtiler. İnişe geçtiğimizde biraz daha hızlandık ve nihayet Aguilo kontrol noktasına (2000 m, 61 km) vardık.

472

Yarışın yarısı artık arkamızda kaldı, istasyon baya kalabalıktı, gönüllüler her istasyonda olduğu gibi çok yardımseverler ve bize inanılmaz motivasyon veriyorlardı, biliyorlar ki yarışın her ilerleyen kilometresi yarışçı için daha da zor oluyor. Bu istasyonda iyice beslendik ve çok fazla oyalanmadan yolumuza devam ettik. Enerji ihtiyacımız vardı çünkü yaklaşık 2300 m’ ye kadar çıkacaktık. Tırmanıştan sonra koşu için acayip güzel yerler başladı ayrıca manzara benzersizdi, güneş batınca koştuğumuz yerler rengarenk kıyafetler giydi. Başka bir evrende koşuyor gibiydim, ayaklarım sanki hiç yere değmiyordu. Gün yavaş yavaş batıyordu, kıpkırmızı gökyüzü muhteşemdi, güneş bize bol şans deyip sabah kadar bizimle vedalaştı.

11137190_1053706647982801_2742619969507249887_n

Gosol kontrol noktasına (1350 m, 74 km) kadar gayet hızlı şekilde ulaştık, geçtiğimiz en hızlı bölümlerinden biri. Kocaman bir istasyon vardı burada, iyice beslenip biraz dinlenip geceye merhaba diyecektik. İstasyondan çıktığımızda yarışın en zor kısmı başladı, artık karanlıkta ilerliyorduk, dar patikalar, çalılar, taşlar, dereler.

11229292_1053141611372638_1777401494280331278_n

Yok yoktu, bütün zevklere göre zorluk fazlasıyla vardı. Estasen kontrol noktasına (1600 m, 82 km) kadar hiç bir şey düşünmüyordum galiba. Oradan çıkınca o kadar sert inişe indik ki: “Burada ne işim var?” diye düşünmeye başladım. Böyle bir iniş görmedim, aslında inişi de görmedim resmen (çok karanlıktı, lamba ışığında da pek bir şey görünmüyordu) sadece sürekli kaydığımı hatırlıyorum, benim yanımdan koşarak geçenlere de ömür boyu hayranlığım var artık. Ben sağa sola, batonlara, ağaçlara tutunurken onlar resmen uçuyorlardı. Ama benzersiz bir deneyimdi, söylenmeme bakmayın sakın. Sapasağlam Gresolet kontrol noktasına (1200 m, 86 km) ulaştığımızda kafamdaki beyaz saç sayısı arttı. Biraz yükselip sonra tekrar iniyorduk. Koşarken hayatın anlamını çözmeye çalışırken bu hayatta her şeyi gördüm sanmıştım bir an, ta Vents kontrol noktasına (850 m, 96 km) varana kadar. Esas eğlence simdi başlıyordu. 850 m’ den 1500 m’ ye kadar yükselecektik, mesafe ise 4 km, tam da sevdiğim gibi dev taşlar, sonsuz su geçişleri, müthiş dağ nehrinin sesi bizi yol boyunca yalnız bırakmadı sağolsun. Zaten beynim artık bir şey algılamıyordu, zihnimi ise sus müziği doldurdu, ben de düşünmekten vazgeçtim, sadece keyfime bakıyordum. Nihayet tepeye kadar çıkarak, çamurda ayak bileklerime kadar batarak Sant Jordi kontrol noktasına (1500 m, 100 km) geldik. O kadar uykum geldi ki o kadar soğuk olmasaydı oturup uyurdum kesin ama nerede. Seve seve koşmaya devam ettik. İniş, çıkış ve son iniş. Son çıkışa geçmeden önce ayakta uyuyordum, hayatımda ilk kez yarış esnasında o kadar uykum geldi, hem de gayet iyi tempo ile koşuyorduk. Fenerin pilleri bitti onları değiştirmek için durduk ben de Alper’ e dedim ki: “İki dakika uyacağım yoksa devam edemem”. Resmen oturdum, gözlerimi kapattım ve iki dakika uyudum yolun ortasında. Aklımıza geldi ki Alper’ in çantasında “5-Hour energy” içeceği vardı, yarı yarıya paylaştık ve devam ettik ama nasıl devam ettik, keşke daha önce aklımıza gelseydi. Tek nefesle kısa çıkıştan sonra hemen sert inişe geçtik. Yaklaşık 1400 m’ den 750 m’ ye inecektik. Finiş kokusunu alıp çok hızlı gitmeye başladık. Asfalta çıktığımızda pacelerimiz daha da arttı, 22 saat koştuktan sonra o kadar hızlı gidebileceğimi gerçekten bilmiyordum. Biraz sonra yol bizi tekrar patikaya götürdü, tek nefesle bütün zorlukları aşıp uçuyorduk. Nihayet Baga’ ya geldik ve artık sayılı dakikalar kalıyordu. Kimileri koşarak, kimileri yürüyerek yolun sonuna gidiyordu, herkesin de apayrı hikayeleri vardı. Kimileri son istasyonda bıraktı, kimileri artık güç kalmadan yorgun savaşçı gibi sonuna kadar mücadele ediyordu ama tek kelimeyle herkes o start çizgisini geçerek “bravo” denecek kadar cesurdu. Aslında finişe kadar çok az kaldı ama zaman sanki durmuş biz de ilerleyemiyorduk artık. Baga’ nın daracık sokakları bu saatte bomboştu. Son gücümüzü toplayıp finişe elele girdik.

IMG_0986

Müthiş, zorlu, benzersiz Pireneler’ i aştık, birbirimize destek olduk, mücadele ettik, elimizden geleni yaptık, keyif aldık, yorulduk ama çok mutluyduk!

0330IMG_0989

Finiş t-shirtlerimizi alır almaz dinlenme alanına geçtik. Alper masaja ben de hemen kavunlara saldırdım (melo’ m :)). Gönüllü bana sıcak çorba uzattı o an benden mutlusu yoktu, pardon vardı o da masajda olan Alper. Sonra inanılmaz güzel masaj deneyimini ben de yaşadım. Bu cümleyi ben bu yazıda üçüncü kez söylüyorum ama ben böyle bir masaj görmedim. Tek kelimeyle harika! Masajdan sonra transferle otele gittik, gün ağarıyordu ve akşam bizimle vedalaşan güneş bize göz kırptı ve tebrik etti :). Otele gelir gelmez uzak doğulu koşucuları gördük, birkaç kişi koştu birkaç da destekçileri vardı. Yarışı bitirdiğimizi duyunca çok tebrik ettiler. Odamıza ulaştığımızda Alper duşa ben ise doğrudan yatağa! Yarıştan sonra yıkanmadan ikinci yatışım, rahatlığımdan dolayı kendimden bir kez daha gurur duydum. Ama çok yoruldum, ne yapayım. Kıyafeti değiştirmek için gücüm vardı ama…Kalktığımızda öğle yemeğine yetiştik. Oteldekiler sağolsun bize geç çıkış verdiler. Öğleden sonra vedalaşma zamanı geldi, otelden Alp-Urtx tren istasyonuna gidip trenle Barselona’ ya geze geze döndük. Jamonla ve sangria ile kutlamadan sonra otelde güzel dinlenme. Bu sefer Ayre Hotel Gran Vía (Plaça Espanya) isimli otelde kaldık. Çok güzel ve inanılmaz rahat bir yer. Sabah Barselona sokaklarında harika bir kahvaltı.

IMG_0994

Sonra Desigual’ a uğradık (olmazsa olmaz). Gözlerim döndü resmen mağazanın içinde. Ve kısa bir alışverişten sonra Plaça Espanya’ da otobüse binip havalimanına gittik! Bir hafta içinde hem yarış hem gezi galiba ilk kez o kadar dolu dolu yaşadım bir yarışa giderken! Viva Espana! Viva Barcelona! Viva Ultra Pirineu! Kesinlikle ve kesinlikle bir daha görüşeceğiz, hiç şüphen olmasın!

Yarış ve organizasyon çok güzeldi, ellerinden geleni yaptılar. Aklımda sadece inanılmaz pozitif duygular kaldı bu yarıştan sonra. O kadar elit atletlerin katılması bu yarışa ayrı bir renk kattı. Destekçiler ve gönüllüler harikaydı. İstasyondaki yemekler lezzetliydi.

Parkur çok zor ama o kadar da muhteşem manzaralarla ödüllendiriyor. Yarış listesine kesinlikle eklenecek bir yarış ama sağlam bir hazırlık gerekir.

Performansımı değerlendiyor olursam, çıkışlarda çok iyiyim, düzlükte de ama inişleri daha çok çalışmam lazım. Her şey mükemmel giderken 5. kontol noktasında beslenmemekle hata edip sonra halsizlikle mücadele ederken baya zaman kaybettim. “5-Hour energy” içeceğinin varlığını unutmak büyük bir hataydı. Daha önce alsaydım uyku sorunu yaşamayacaktım. Bir sonraki yarışlarda edindiğim tecrübeyi kesinlikle kullanacağım. Her yarış bir tecrübedir.

Özellikle bu yarışta anladım ki elbette dereceler çok güzel ve önemli ama asıl önemli olan dağlarda olup keyif almak, manzaraları görmek, kendiyle başbaşa kalmak (yanında kocan koşuyor olsa da :)). Elbette her yarışta en güzel performansını gösteremezsin ama onu kabul edip, hırsları arkanda bırakıp, keyfini çıkartarak kendinle barışık yoluna devam etmek önemlidir. İstediğin zamana ulaşamazsan da finişte mutlu olup gülümsemek önemlidir! Daha çok yol, daha çok yarış var. Yeter ki bu dağ ve koşu tutkunun ateşi hep yansın!

Not 1:  Alper’ in unuttuğu montunu anlatmayı unutmuşum. Birkaç gün otobüs şirketine yazdık ama sonuca ulaşamadık, yarıştan sonra halletmek üzere bıraktık. Cuma günü Baga’ ya gitmeden önce arkadaşlarla sohbet ediyordum Alp’ te, bizi getiren otobüs geçince Alper deli gibi koştu otobüse. Şoför de sevinmişti ne güzel yeni müşteri geliyor diye. Bir baktım Alper güneş gibi parlayarak gülerek inmiş, ellerinde de ceketi var. Günlerce ceket nerelerde gezdi kim bilir? 🙂

Not 2: Bu hayatta en önemli olan motivasyon. İstanbul’ a vardığımızda havalimanından merkeze kadar gittik, buradan evimize kadar otobüsle gidecektik. Bacaklarım odun gibiydi, yavaş yavaş yürüyorum. 42M otobüs yaklaşıyor ve onu kaçıracağız diye görünce bir depar attım, elimde bavul ve poşet, sırtımda da çanta vardı. Benim hiç bir yarışta bu hızla koştuğumu göremezsiniz. Alper efsane bir ana tanık oldu, iyi ki oldu çünkü koşarken çantamdan gözlüğüm uçtu gitti. İnsan isterse yapamayacağı bir iş yoktur kesin.

Teşekkürler: Her zamanki gibi sevgili Salomon Türkiye ve Suunto Türkiye‘ ye kocaman teşekkürler :)! Salomon International ve Salomon Espana‘ ya yarış kayıtlarında yardımları için çok teşekkürler!

Özel teşekkürler: Alper’ e, Aydın Güney’ e ve Serkan Girgin’ e destekleri için sonsuz teşekkürler :)!

♥Sevgiler ♥

SALOMON ULTRA PIRINEU 2015, kendine doğru yolculuk” için 2 yorum

Yorum bırakın