“Koşunuzu nasıl alırdınız?” ya da “başarılı bir yarış için benim altın kurallarım”

Cappadocia Medium Trail

Her zaman Kapadokya’ ya geldiğimde duyguların gökkuşağını yaşıyorum. Her daim aklım  beni ta 2014 yılına götürüyor, Cappadocia Ultra – Trail yarışının ilkine. Serkan ve Sertan Girgin‘ den yarış haberi, mesafe seçimi, hazırlıkları ve yepyeni bir yarışın anlatılmaz heyecanı.  Ekim ayının hafif yağmurlu bir günüydü ve bizler yaklaşık 100 kişi başlangıç çizgisinde yeni maceraya atılmak için sabırsızlanıyorduk. Macera dolu saatler ve 110 km’ nin genel klasman birinciliği. O unutulmaz andan sonra 4 sene geçti, her sene unutulmaz tecrübeler yaşandı ve 4 yarış raporu yazıldı. Çok farklı anlar yaşandı, bazen ağlamak bazen gülmek istediğim dakikalar oldu ancak değişmeyen tek şey vardı – sonbaharın Kapadokya gizemi, bu Kapadokya benim ve sadece bana ait: Akşamları kömür kokulu, mağara otellerin huzur ve sakinliği, ayakların altındaki rengarenk yapraklar ve kırmızı sonbahar elmaları, havada uçuşan örümcek ağları ve Kapadokya şarabı gibi sarhoş eden o unutulmaz özel Kapadokya havası, ballı yerfıstığı ve kış çayı, yemyeşil ama tatlı mandalinalar ve her bir mucize bekler gibi içimdeki çocuğu uyandıran masalsal benim Kapadokyam. Peki sizin Kapadokyanız nasıl acaba?

Perşembe günü akşam saatlerinde otobüsten inince yine, yeni, yineden müthiş bir heyecan içimi sardı. Vakit akıp geçti ve bu sene bu topraklarda 5. kez koşacağım. Yine her metresini bildiğim ve sevdiğim sokaklar ve o unutulmaz kömür kokulu Kapadokya. Yazarken bile kömürün kokusu burnumda. Duygusal bölüm böylece bitti, şimdi teknik bilgilerin zamanıdır.

YARIŞA HAZIRLIK

2 Ekim tarihinde yarışa katılmaya karar verip 4 Ekim’ de mesafeyi seçip antrenmanlara başlıyoruz. Antrenmanlara başlıyoruz derken aslında antrenmanları hiç kesmedik ve sene boyunca koskoca bir iş yapıldı, bu yarışa özel antrenman sürecinden bahsediyorum. Geçmişe dönersek UTMB sonrası ilk hafta hastalık dolayısıyla mecburen dinlenme, Kaçkar Ultra haftası parkur işaretleme ve toparlama derken mesafe 90 km.yi buldu. Sonraki hafta toparlanma ve hafif koşular ile 60 km. Eylül ayının son haftası hafif koşular (38 km) ve evde bisiklet. Aslında Ekim’ in ilk haftası da hafif koşular, bisikletle, esneme ve kısacık intervaller ile geçecekti ama yarışa gitme kararı alınca programımız tamamen değişti ve keyif antrenmanlarının yerine sağlam intervaller ve haftanın uzunu geldi. Öylece Ekim’ in ilk haftasını 56 km, ikinci haftasını ise 69 km ile kapattık. Kapadokya’ dan bir hafta önce Geyik Koşuları 14 km muhteşem silkelenme oldu. Yarış haftası ise bisiklet ve kısa toparlanma koşusu.

YARIŞ ÖNCESİ

Cuma günü boyunca inspiredbyrun standımda çalıştığım için geç saatlerde yarış kitimi alıp ve yemeği yiyip hemen dinlenmeye geçtim. Odamda acele etmeden kıyafetlerimi hazırlayıp yarış boyunca tüm kullanacak cihazlarımı şarja taktım (alın feneri, telefon, saat ve MP3 çalar). Saat 22:00 sularında yatıp 05:30′ da uyanıp hemen kahvaltıya geçtim.

YARIŞ

Bana sorarsanız benim için başarılı yarışın sırrı – plana göre doğru nabızla gitmek, planlı bir şekilde beslenmek ve kafamı rahat tutmak. Elbette yarışa göre gerekli antrenmanlar yapıldı şartıyla. Benim için yarışın en önemli kuralları:

  1. Ne olursa olsun tüm dertlerimi unutup tamamen yarışa odaklanmak. Hiç fark etmiyor antrenman, eğlence ya da hedef yarışı ama başlangıç çizgisine tamamen yarışa odaklı çıkmam lazım. Yarış öncesi dönemi stressiz geçirmek şarttır.
  2. Yarışın ilk saatleri çok ama çok önemli. Nabzı kontrol etmek ve kontrollu şekilde ilerlemek çok önemli. Yarış heyecanında adrenalin tavan yapıyor ve kendini kontrol etmek zordur. Yıllarca saatsiz koştum ve iç hislerime güvenerek temkinli bir şekilde başlayıp yarışın sonuna doğru hızlanıyordum. Şimdi ise yarışın ilk saatlerinde kesinlikle nabzımı kontrol ederek ilerliyorum. Daha yarışın başlangıcında parkurda beni bir sürü sporcu geçti hem 63 km hem de 119 km koşan sporcular, ben ise temkinli tempomu bozmuyordum. Elbette bazen birinin peşinde takılıp bu şekilde ilerlemek istiyordum ama ileride bedelini ağır ödeyeceğimi bildiğim için kendime uygum bir tempomla yoluma devam ediyordum. İstatistiğe baktığımda 2. kontrol noktasına genel klasmanda (63 km koşanlar arasında) 79. sırasında vardığımda finişe genel klasmanda 36. ulaştım demek ki izlediğim strateji doğrudur.  Maaşını alıp ilk günlerde tüm paranızı harcadığınızı düşünün, ne olacak ya kalan günlerde parasız geçirirseniz ya da kredi çekersiniz. Vücuttaki enerjimiz de aynı, kaynaklarını akıllı bir şekilde kullanalım ki vücudumuza sonra borçlu çıkmayalım. Sonuna doğru parayı biraz biriktirelim ki finişte bol bol harcayalım. Uzun mesafelerde stabil bir tempoda gitmek benim için çok önemli, tabii ki sonuna doğru biraz kasabilirim halim kalıyorsa.
  3. Beslenme ve su tüketimi. Yarışta beslenmeme ve su tüketimime çok özen gösteririm. Mesafe ve hava sıcaklığına göre önceden beslenme ve su tüketimi planı yapıp onu sürekli kafamda tutup uyguluyorum. Ne kadar yorgun olursam olayım ama bu plana harfiyle uyuyorum.

Cappadocia Medium Trail yarışına gelince başlangıç çizgisinde beklerken müziğim, yarış – beslenme stratejim ve kafam hazırdı. Tek bir hedefim vardı – elimden geleni yapıp sağlıklı bir şekilde yarışı bitirmek.

UFUK5249
F: UFUK YARAMIŞ

Daha önce iki sefer bu mesafeyi koştum ama parkurda ufak tefek değişiklik olduğu için performan kıyaslanma pek mümkün olmayacaktı. Yarışı temkinli bir şekilde başlayıp bir baktım sporcular yanımdan basıp gidiyorlar ortada durup: “Arkadaşlar, ne aceleniz var :)” diyesim geldi ama elbette yapmadım, herkesin bildiği bir şey vardır mutlaka. 🙂

DARE3886
F: ANNA DARE

1. Kontrol noktasına (10.8 km) vardığımda sadece çöplerimi atıp yoluma devam ettim.

ONUR6832
F: ONUR ÇAM

Yarış başlamadan önce iki matara doldurdum ondan dolayı suya ihtiyacım yoktu. İstasyondan uzaklaştığımda pembe çoraplı kadın beni geçti ve hızla uzaklaştı. Tempomu bozmadan devam ettim, bu da bir irade testi, takip etmek insanın doğasında vardır kesin ve gücünü kontrol etmek bir sanattır, ne derler: Kontrolsüz güç güç değildir. Bu arada  hava tam benlikti, bulutlu ve hafif yağmurlu, ben ise kendimi kelebek kadar hafif hissettim. Uçhisar’ a gelmeden önce ta yaz ziyaretimizden kalan hatıra aklıma geldi, köşede bulunan koskoca bir kara dut ağacı, ne iştahla yemişim o dutları. Kara dut hayal ederken yarış gerçeklerine dönme zamanıydı. 2. kontrol noktasına (27.6 km) kadar hava gayet iyiydi, istasyona varınca hemen sularımı doldurdum ve biraz soda içip koşuma devam ettim.

ONUR8640
F: ONUR ÇAM

Hava ısınmaya başlayınca ben ise sürünmeye başladım ve tüm doğa kurallarına karşı kelebek tırtıla dönüştü. Her atılan adım bana daha da zor geliyordu, antrenmanlarda ve Geyik Koşuları’ nda kendimi ne kadar iyi hissedersem sanırım ki UTMB ve Kaçkar Ultra sonrası hala tam anlamıyla toparlanmamış oldum. Kendimi aynada görmedim elbette ama sanırım suratım bibendumdan farklı değildi.

ONUR8643
F: ONUR ÇAM

Fotoğraflara bakınca gayet iyi görünmeme rağmen o an hissettiklerim hiç de öyle değildi, kendimi dalgalı okyanusta sörf yapar gibi bir kötü bir iyi hissediyordum, bazen o kadar yürüyüşe geçmek istiyordum ki ama ne olursa olsun tempomu düşürmemeye çalışıyordum. Aslında bakarsan beslenme ve su tüketimi iyiydi, nabız da tam yerindeydi ama bacaklarım bir türlü gitmek istemiyordu. Hiçbir şeyi düşünmeyip tamamen müziğe odaklandım. Bir anda yanımdan kırmızı çantalı kadın geçip uçtu, arkasından bakıp kendime: “Eh, bugün gününde değilmişsin herhalde” dedim ama hızımı bozmadım, ne de olsa yolu daha yarılamadık.

1DXM0402
F: GOSHOTS.NET

 

3. kontrol noktasına (35.3 km) gelmeden hem pembe çoraplı hem de kırmızı çantalı hanımefendileri geçip istasyona hızlandım. Kendimi gayet iyi hissetmeye başladım ama her güzel şey er geç bittiği için birazdan tekrar çukura düştüm (kendimi kötü hissettim) ama ne olursa olsun tempomu düşürmemeye çalışıyordum. Kırmızı çantalı kadın beni tekrar yakaladı, ona yol verdim, hızla uzaklaştı ben ise sürünme dalgasını yakalayıp sörfe devam ediyordum. Kızılçukur Vadisi’ ne gelmeden önce tüm mataralarımı doldurmama rağmen su bitti ama bir sonraki kontrol noktasına kadar daha 3 km vardı. Dilim damağıma yapıştı ve sussuzluğumu düşünmeyip hızlı bir şekilde yoluma devam ettim. 4. kontrol noktasına (48 km) vardığımda hemen sularımı doldurup şişenin kalan kısmını kafama ve enseme döktüm, biraz canlandım. Buradan sonra çok sevdiğim bölüm başlıyordu, Akdağ çıkışı. Bu arada belli mesafeden sonra 119 km koşan Alper beni yakaladı ve enseme yapıştı, onu da ara sıra yan gözle kesiyordum. Çıkıştan sona inişe geçerek 5. kontrol noktasına (52.9 km) ulaştım. Su ve kola aldıktan sonra artık yarışın son bolümüne geçtim. Bu yol her sene “neden daha kısa parkura katılmadığımı” sorgulatıyor. Bu sefer pek sorgulatmadı çünkü baştan beri temkinli gittiğim için baya enerjim kaldı ve 119 km koşacak kadar gücüm vardı. İşte ne yapalım uzun yol şoförüyüm ben. Şunu bunu düşünerek önümde kırmızı çantalı sporcuyu gördüm, aslında geçmek niyetim yoktu ama finişe kadar artık 5-6 km kaldığı için yarış bir an önce bitsin diye iyice hızlandım ama yine de gücümü kontrol ediyordum. Artık biliyordum çok ama çok az kaldı. 38 km koşan sporcular da görünmeye başladı, herkes finiş anını iple çekiyordu. Ve nihayet Ürgüp’ e giriş. Şehre girince iyice hızlandım ve yarışın bitimine sadece 1 km kalıyordu. Güçlü bir finiş yapıp 5. kez bu yarışın bitiş çizgisinden geçmiş oldum.

_MG_2048
F: CAPPADOCIA ULTRA – TRAIL

Kendime her sene söz veriyorum bir sonraki sene en kısa mesafeyi koşacağım diye, iki kez en uzunu ve üç kere orta mesafeyi bitirdikten sonra onu da bir ara aradan çıkarmam gerekir sanırım. Seneye bakalım artık, gün doğmadan neler doğar. Her yarış bir tecrübedir ve bu sefer yeni bir ders aldım, parkurda ne olursa olsun sonuna kadar mücadele etme çabası. Bazen gününde olmayabilirsin ve yolda zihnin ne kadar seni yoruyorsa onu da yormaktansa ne yapıp edip onunla barışıp anlaşıp o günkü şartlarla en iyi şekilde yarışı bitirmek mümkündür. Her yarış bir dalgalı okyanus gibi, yarışta bir yükseliş bir düşüş yaşamak kaçınılmaz esas mesele her şey iyiyken hızlı koşmak değil her şey kötü giderken tüm iç gücümü toplayıp moralimi bozmamak ve tempoyu düşürmemektir (elbette farklı durumlar olabilir ama benimki ise sadece aşırı zihinsel ve kısmen fiziksel yorgunluktu, başka herhangi bir sıkıntım yoktu). Ben de bu işi başardığıma inanıyorum, yeter ki iste!

Her zamanki gibi Ürgüp’ te unutulmaz günler geçirdik. Tüm sevgili dostlarımızı görmek muhteşemdi. İki gün boyunca inspiredbyrun standımı ziyaret eden arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Yarışın organizasyonu her zamanki gibi muhteşemdi. Başta Aydın Ayhan Güney ve Koray Bozunoğulları olmak üzere tüm sevgili ARGEUS Ekibi’ ne koskoca tebrikler ve teşekkürler. Tüm gönüllüler de muhteşemdi, ellerinize sağlık. Tüm sponsorlara, destekçilere, sağlık ekibine, yemek yapanlara ve tüm emeği geçenlere kocaman teşekkürler. Parkurda bizi çeken fotoğrafçı arkadaşlarımızın gözlerine, ellerine sağlık. 

Bu sefer Fresco Cave Suites‘ te kaldık, yardım ve ilgi için tüm güleryüzlü personele çok teşekkürler.

Tüm yarışmacılara çok tebrikler!

PS: Parkurda beni gören ve benimle konuşan arkadaşlarım varsa yarış boyunca müzik dinlediğim için sizi duymamış olabilirim, affola!

TEŞEKKÜRLER
Fenerler için LEDLENSER Türkiye (bu yarışta ihtiyacım olmadı ama zorunlu malzeme olarak yanımdaydı). Alper, 119 km koşarken gece etabında feneri kullandı ve inanılmaz memnun. 
Vitamin desteği için VOONKA (çok yoğun süreçte vücuda destek şarttır).
Anılarımı çekebildiğim için SONY / ActionCam Türkiye.
Sene boyunca yanımda olan COLUMBIA Türkiye Ailesi ve COLUMBIA MONTRAIL KOŞU GRUBU. 
Yarış boyunca COLUMBIA MONTRAIL BAJADA™ III  ayakkabı kullandım, Kapadokya parkuru için mükemmel bir seçim oldu benim içim. Ayakkabının rahatlığı ve zeminde tutunuşu muhteşem. Zorlu yarışlarda vazgeçilmezim oldu. UTMB 100 mil yarışında da aynı modeli kullandım.
96942_0
Ve son olarak beni çok mutlu eden bir noktayı değmek isterim. Aylarca Columbia Montrail Koşu Grubu olarak ormanda koşular düzenliyoruz. Yarıştan sonra “sizin koşularınıza gelmem çok şey öğretti ve yarış boyunca bana çok yardımcı oldu” sözlerinizi duymak paha biçilemez ve benim için en büyük ödül. İyi ki varsınız dostlar, hep beraber birbirimize destek vererek yeni zirvelere doğru durmadan devam!  
a6609814-9425-4978-aaa7-5e647189cd83
F: ONUR ÇAM
IMG_7565
GELENEKSEL DESENLERİM

Salomon Cappadocia Trail 60 km

Salomon Cappadocia Trail 60 km

Tor des Geants raporu ancak bitti, upuzun ve duygu dolu raporu yazarken parkuru tamamen yeniden koşup hissettiklerimi yeniden yaşamış gibi oldum. Rapor biter bitmez kendimi enerjimin son damlasına kadar tükenmiş hissettim ve Kapadokya’ da yaşadıklarımı birkaç gün sonra ancak kağıda dökebileceğimi sanıyordum. Yanıldım. “İştahın yemek yerken geldiği” sözünü ispatlayarak çevremde ilham perilerinin uçuştuğunu hissettim. Cumartesi sabahı erken saatlerde kahvemi içerken içimde müthiş bir enerji vardı demek ki zamanı geldi. Ama bu sefer farklı bir rapor olacak – kısa ve öz (bütün duygularımı TdG raporunda bıraktım). Raporlarımda Kapadokya’ ya aşkımı yıllardır ilan ediyordum ne de olsa! 🙂 Zaten yarışta yaşadıklarım da aynı şekilde – az ve öz.

Eylül ayı biraz hareketli geçtiği için Kapadokya’ ya biraz erken gitmeye karar verdik, böylece Çarşamba günü öğleden sonra mağaramıza yerleştik.

dsc_0061_1305197810
Castle Cave Hotel

Akşam meditasyon niyetine tırnaklarımla biraz uğraştım. Ertesi sabah balon turumuz olacaktı!

14681775_1201498753241866_3618862064871422506_n
Kaçkar çoraplarının eşliğinde Kapadokya balonları 🙂

Perşembe günü güneşin ilk ışıklarıyla Voyager Balloons’ un organize ettiği balon turunda Kapadokya’ nın güzelliği ve asilliğiyle büyülendik.

14725691_1201811163210625_4143470473242305388_n
Voyager Balloons Turu
img_4256
Voyager Balloons Turu

Büyü ne kadar etkili olsa da yarış işaretleri gözümden kaçmadı! 😉

img_4245
Gözümden hiç bir şey kaçmaz 😉

Uçuştan sonra şampanya ikram edildi ve mağaramıza döndük. Biz İstanbul’ dan kaçtık ama ta İstanbul’ dan peşimizi bırakmayan işlerimiz bizi mağarada kilitledi akşama kadar. Şikayetçi değiliz, dış dünyadan izole olmak bazen çok iyi gelir. Akşamüstü kaleye çıkıp hem güneşi hem de günü batırdık. Türk kahvesi içerken ufuğa baktım, iki sene önce 110 km koşarken aştığım tepeler kırmızı bordolu rengin eşliğinde müthiş görünüyordu ama bu sefer yine de onlarla beraber olmayacağım ve aslında ne yalan söyleyeyim çok mutluydum, artık bu ayrılık seneye kadar sürecek. 60 km mesafesini seçmekle tekrar ne kadar doğru karar verdiğime bir kez daha emin oldum. Kaleden indiğimde hasta bir kedi gördüm, ton balığı getirmek için otele koştum. İstanbul’ dan getirdiğimiz bütün ton balıklarını Kayseri havalimanından başlayarak Kapadokya’ daki kediler yedi. Ama bu hasta yavruya verdiğimde yemeyip kaçtı, yapabileceğim hiç bir şey yoktu, kocaman bir köpek gelip bütün balığı yutup gitti. Çok üzülüp ağlamaya başladım. Kalmak için artık hiç neden bulmayıp yemeğe, Zeytin Cafe’ ye doğru yürüdük. Tavuklu sulu yemeği içmeye başladığımda saz sesini duyunca (içeride müzik çalıyordu) daha da feci ağlamaya başladım, rimel gözyaşlarım ile aktı, gözlerimi silmeye çalışınca pandaya benzedim. Birden Alper’ le birbirimize bakarak gülmeye başladık. Kendimizi meyhanede zannettik bir an olsa da. Mekan sahibi müziği değiştirince türküyü geri istedik, o andaki ruh halimi başka bir müzik bu kadar mükemmel yansıtamazdı. Birkaç hafta içinde yaşadığım koşturmacanın stresi çıkmaya başladı herhalde, hem de TdG sonrası ağlayacaktım ağlayamadım, borcum vardı. “Neyse” dedim “60 km koştuktan sonra ne stres ne başka bir şey kalır artık!” Bu arada söylemeden geçmeyeyim Zeytin Cafe’ deki yemekler muhteşemdi, 3 senedir orada yemek yiyoruz, hele de irmik helvası var…anlatmak mümkün değil, o harika helvayı tatmak lazım, Ertuğrul Bey ayrıca sokak hayvanlarına da bakıyor, onun için kendisine çok teşekkürler! Yemekten sonra üzüntü ve yorgunluğumu üzerimden atmak için mağaramıza kapandım. Jakuziyi doldurup elimde beyaz şarap kadehi ile köpüğün içine atladım. Sıcak suyun içine dalıp kendimi kat ve kat daha iyi hissetmeye başladım ve sönük banyo ışığıyla yarışı düşünmeye başladım: “Acaba bu sene nasıl geçecek?” “Her yarış bir sonraki yarışa hazırlık ise o zaman fena hazır sayılmam” Eylül ayı TdG (339 km) ve Ayder Koşusu (14 km) ayrıca 1000 m üzerinde toplam geçen süre olan 3 haftanın da olumlu etki göstereceğini umuyordum. Ekim ayında Geyik Koşusu (28 km), itiraf edeyim ayıptır söylemesi, son ayağa sırf 50 kg mandalina kazanmak için katıldım, raporumu mandalinaları yerken yazıyorum zaten :)! Tamamen toparlanmasam da iyi dinlenebildim. Sağ ayağım sıkıntı yaşatmazsa yaşadık demek (Mart ayında burkulmuş ayak bileğim ara sıra yaramazlık yapıyor, Geyik Koşusu’ nda zeminin yumuşak olacağını düşünerek çok sert dişli ayakkabı kullandım, ertesi sabah ayağıma basamadım, ama bir hafta boyunca ona çok iyi bakıp beni yarı yolda bırakmaması için kendisini ikna ettim gibi geldi bana).

Cuma gününün her zamanki gibi nasıl geçtiğini anlayamadım. Kayıt, hazırlık, teknik toplantı ve artık klasiğe dönüşen yarış öncesi Elai Catering sunumunda muhteşem akşam yemeği.

img_4263
Salomon – Suunto Ekibi

Yemekten sonra hemen odaya çekildim, nedense hiç yarış heyecanı yoktu bu sefer. Kafam da rahattı. Ayrıca hep son güne bıraktığım Suunto saatimin ayarlarını bu sefer erkenden halledip yarış rotasını ta İstanbul’ dayken saatime yükledim. Saat 20:30′ ta yatağa uzanıp hemen uykuya daldım. Mağara otellerde en sevdiğim nokta bu, odalar huzur ve sessizlik dolu, bebek gibi uyuyorsun, neredeyse aralıksız saat 05:30′ a kadar uyudum. Kalkar kalkmaz hemen kahvaltıya gittik, yulaf lapası hazırladım ama iki kaşık ötesini yiyemedim, sabahın erken saatlerinde yemek yiyemiyorum nedense. Odaya dönünce mokapotla hazırladığımız mis kokulu kahveyi içip yanına birkaç çikolatalı yulaflı bisküvi yedim. Koşu kıyafetlerimi seçip, sağ ayak bileğimi iyice bantlayıp ve çantamdaki malzemeleri kontrol edip starta doğru gittik. Biraz geç geldiğimiz için baya kalabalıktı, ortalarda yerimizi aldık, ne de olsa acelemiz yoktu, yolumuz baya uzundu. Hedefim belliydi: Nabzımı kontrol altına tutup kontrollü bir şekilde gidip her 20-30 dakikada beslenmek ve yeterli sıvı tüketmek ve tabii ki keyif almak! Derin nefes alıp antrenörümün söylediklerini kafamda tekrar canlandırdım: “Her şey harika olacak!” kendi kendime deyip yarış başladı. Benim için aynı topraklarda 3. maceram başladı. Bu sefer hava güneşliydi ve sımsıcak bir gün bizi bekliyordu.

14708116_1182443708468688_6154765373117109369_n
Fotoğraf: Brian Black Hodes

Başlangıçtan beri kendim için rahat bir tempo tutturup çok iyi hissediyordum. Biraz asfaltta koştuktan sonra stabilize yola ve patikaya bağlandık. Nefes kesen manzara ile karşılaştık, ufukta rengarenk balonlar uçuşuyordu.

img_4726
Bu balonları koşarken değil, uçarken çektim ama manzara onun kadar olağanüstüydü 🙂
14724379_1208258622565879_5056904121122415502_n
Bu da uçuş esnasında çekildi, ama buraya illa balon eklemem gerekirdi 🙂

Yolda ilerledikçe atları gördük, görüntü muhteşemdi…

efe_9374_1680x1120
Fotoğraf: Salomon CUT

İlk kontrol noktasını (10.6 km, İbrahimpaşa) fazla vakit kaybetmeden geçtim, biraz yol aldıktan sonra Alper’ i görüp: “Her 20-30 dakikada bir beslenmeyi unutma” diye hatırlattım. Koşarken her zaman çok dikkatliyim ama nedense bu sefer işaretlere değil ya ayaklarımın altına ya da önümdeki gruba bakarak gidiyordum.

ufuk1093
Fotoğraf: Goshots.net

Bu dalgınlığın cezası kendini çok bekletmedi. Bir baktım önümde herkes durdu ve etrafa bakınıyordu. Anlaşılan her koşucunun kabusu başımıza geldi: “Kaybolduk!” Doğru yolu bulalım derken baya oyalandık, biraz yol aldıktan sonra nihayet uzaklarda yokuş çıkan koşucuları görünce onlara doğru koşmaya başladık. Hem koşucuları ve işaretleri yeniden görmek çok güzeldi, nihayet doğru yolla kavuştuk. Meyve püresini yutarken: “Moral bozmak yok, oluyor işte, ne yapalım.” Bundan sonra ayaklarımın altına değil işaretlere bakmak gerektiğini kendime bir kez daha hatırlattım.

dsc_0273_1680x1120
Fotoğraf: Salomon CUT

Tırmanıştan sonra inişe başladım, geçtiğim yerler harikaydı, kanyonlar, mağaralar ve dar patikalar her zamanki gibi güzellikleriyle büyülüyordu.

brian
Fotoğraf: Brian Black Hodes

Güneş etkisini iyice göstermeye başladı, sıradaki tırmanıştan sonra ikinci kontrol noktasına (26 km, Forum Kapadokya – Uçhisar) varınca sularımı doldurup kola içtim, istasyondan ayrılmadan önce kafama da su döktüm. İnişten sonra çok az düz bir yer buldum, ihtiyaç molasından sonra yolda üzerimi toplarken (arkamda büyük grup erkek vardı) bacaklarım ayaklarım birbirine dolanıp düz yerde feci bir şekilde düşüp uzandım. Tozların içinde yatarken: “İyiydik böyle” derken arkamdaki erkekler aklıma geldi, grup çok uzak olamazdı ve gelmek üzereydi, hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Üzerine düştüğüm sol dizim mi yoksa tutunmaya çalıştığımda kastığım ve kramp giren sağ bacağım mı, hangisinin daha çok acı verdiğine karar verirken kendi kendime: “Benim için yarış burada bitti galiba” düşündüm. Yine de vadiden çıkıp bir yere kadar ulaşmam lazımdı. İlerlerken acılarım biraz dindi. Düşüncelerime daldım ve nihayet üçüncü kontrol noktasına (33.2 km, Kutupayısı – Göreme) vardım. Su alıp kola içtikten sonra kafama su döktüm ve yoluma devam ettim. Hava iyice ısındı, önümde en sevdiğim bölüm vardı, Kızılçukur Vadisi…

kizil-vadi-nevsehir

dsc_0482
Fotoğraf: Salomon CUT

Bir ara kanyonun içinden geçerken köpeğin ağlamasını duydum, uzun merdivenden inemiyordu, bu köpek neredeyse başlangıçtan beri koşucuların peşindeydi. Aslında geri dönebilirdi ama ısrarla merdivenden inmek istiyordu ve sonunda becerdi. Bütün merdivenleri aşıp vadinin içinde koşmaya devam ettim, biraz beraber koştuktan sonra o başka bir patikayı tercih edip kaçtı. Aklıma Rusya’ dan gelen arkadaşımın geçen senedeki köpek kurtarma operasyonu geldi. Kızılçukur Vadisi’ ni geçtikten sonra uzun inişin sonunda dördüncü kontrol noktasına (43.7 km, Çavuşin) ulaştım. Su takviyesi yaptıktan ve kola içtikten sonra buz gibi suyu kafama döküp fazla vakit kaybetmeden yola devam ettim. “Evet, yarış şimdi başlıyor biraz çalışacağız”, önümde en sevdiğim tırmanış vardı.

14980716_667943410035139_1939185073578174505_n
Fotoğraf: Aykut Üstündağ

Sert bir çıkıştan sonra uzun iniş olacaktı. Tırmanışa başladığımda uzaklarda Alper’ i gördüm, çok şaşırdım, yolda gönüllü arkadaşlardan biri Alper’ in yakalanamayacak kadar uzak olduğunu söyledi, yakalamak amacım olmadığı için gülümseyip geçtim. Benim için güzel motivasyon oldu ama, tek solukta tepeye ulaştım, Alper hala baya uzaktı ama yakalanmayacak kadar değildi artık.

14910520_1212562178802190_1111104675590497181_n
Fotoğraf: Mehmet Yıldırım

İniş başladı. Ben son kontrol noktasına (50 km, Akdağ) yaklaşırken Alper ayrılıyordu istasyondan. Burada birinci istasyon hariç her kontrol noktasında yaptığım ritüeli yaptım: Su takviyesi, kola içme, jellerin ambalajlarını çöpe atma ve suyla serinleme. Artık buradan sadece 11 km kalıyordu. Parkurun bu kısmı 2 senedir bana çok zor geliyor, bitmek bilmeyen stabilize yol, bu sene de pek farklı olmadı, süründükçe süründüm. Güneşın altında kendimi çevirme tavuk gibi hisettim. Ben onları düşünürken Alper artık kol uzaklığındaydi, korkutarak arkasından yaklaştım. Biraz beraber gittikten sonra Alper çantadan bir şey alacaktı ben de: “Ben yavaş yavaş gidiyorum, yakalarsın” fırsat bu fırsat, kaçtım! “Arkadaş, yarış yarıştır, duygusallığa yer yok!” Şunu da bildirmek isterim, Alper’ e yarıştan önce: “Beraber koşalım” teklifim vardı ama cevabı: “Hayır” idi. “Kendi düşen ağlamaz!” Kendisi gayet iyi durumdaydı, kötü hissetseydi tabii bırakmazdım. Gerçi benim için de son kilometreler çok zordu. Yol hafiften yükseltip indiriyordu. Artık ayaklarım ve bacaklarım kaldıramaz hale geldi. Hep saatime bakıyordum: “Hadi bir Neşet Suyu turu kaldı” diyerek kendi kendimi kandırmaya çalışıyordum. Ayrıca son istasyona gelmeden önce Mehmet Yıldırım kadınlarda birinci gittiğimi söyledi, o ana kadar kaçıncı gittiğimden tam emin değildim, hem ortasından başlayıp hem de kaybolup önümde kaç kişinin koştuğundan tam haberim yoktu (yolda söyleyen olduysa pek aklımda kalmadı, kafam süzgeç gibiydi, sağ kulağımdan girip sol kulağımdan çıkıyordu). Yarşın son kilometreleri ne kadar zor geldiyse de bu saatten sonra pozisyonumu kaçırmak istemiyordum, bacaklarım birbirine dolanıyordu, ara sıra da arkama bakıyordum: “Alper’ den ne haber?” Bacaklarıma kum torbaları bağlanmış gibiydi, her sonraki adım bir öncekinden daha da zor geliyordu, her adım bacağımı bir vincin kaldırdığı gibi yavaştı. Ne kadar zor olsa da belli bir tempo tutturup, yavaş olsa da yoldaki hafif yokuşları koşarak ilerlemeye çalıştım. “Sağ sol, sol sağ” sayarak bu oyun ne zaman bitecek derken karşımda Aydın Abi’ yi ve Ceylan’ ı gördüm, meğerse burası 114 km koşucularının istasyonuymuş. Onların motivasyonları ile finişe kadar 3 km kaldığını öğrenince  (bir ara yanlışlıkla saatimin “Dur” düğümesine basıp aynı zamanda da yaklaşık 1.5 km kaybolduğum için mesafeyle ilgili tam emin değildim) sevinçten o kadar hızlandım ki etrafımdaki toz toprak havalara uçuştu, kendimi yarış başlangıcında gördüğümüz at gibi hissettim, hızlı, özgür ve deli! Ürgüp’ e girdikten sonra taşlı yol üzerinde daha da hızlandım, Ürgüp sokaklarında biraz dolaştıktan sonra önümde finiş takını gördüm.

dsc_5642_1680x1116
Fotoğraf: Salomon CUT
14825661_1788702844675004_853929152_n
Fotoğraf: Salomon CUT
14886349_1788702834675005_593513264_n
Fotoğraf: Salomon CUT

Finiş çizgisini nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum, zıpladım mı, atladım mı. “Düzde duramıyorsun, bacakların birbirine dolanıyor, sen de artistik pozlar yaparak zıpla da düş şimdi” demek kalıyor. Hissettiklerim ise – MUTLULUK ve BİTKİNLİK. Bu kare hissettiklerimi sözlerimden daha iyi anlatacak sanırım. Apo, çok teşekkürler!

14718611_10154216465404132_5023695380705276927_n
Fotoğraf: Abdullah İnanç Duman / Bu fotoğrafta kendimi sudan çıkan kediye benzettim 🙂

Tam bu andan sonra sandalyeye oturup, Apo’ nun ısmarladığı koladan bir yudum içip ağladım. İlk kez yarıştan sonra ağladım, aslında çocukken yarışı kazanmadığım zaman da ara sıra ağalardım ama o başka :). TdG yarışının sonrasında dökülmeyen gözyaşları, son haftaların koşturmacalarının stresi, parkurun son acılı kilometrelerinin acısı – hepsini içimde tutmaktansa dışarıya bıraktım, ağlıyordum ama çok mutluydum. Görevimi tamamlayınca sonuçları kontrol ettim. Kadınlarda 1., genel klasmanda 11.

2016-10-28_20-04-54

Benden sonra Alper geldi, sarıldık ben de tekrar ağladım. Parkurda rakip olsak da bu adamla evlendiğim için çok şanslıyım, bu sürekli ağlayan hatunu başka kim kaldırabilecek ki? 😉 Yarış bitti, şimdi tek istediğim masaj ve bir malt içeceği, mutluluk küçük detaylarda saklı! 🙂

Bence organizasyon mükemmeldi, bir kusur bile bulamadım. Transferden tut bütün sunduğu hizmetleri çok iyiydi. Yarış öncesi ve sonraki yemekler, istasyondaki yiyecekler, masaj, finisher yeleği. Kesinlikle bu yarış dünya standartlarında gerçekleşiyor. Umuyorum ki seneye daha çok kişi gelip bu olağanüstü parkurda yarışacak. Gönüllü arkadaşlar çok iyi ve profesyonel. Galiba yarışta ilk kez mataralarımı gönüllülere teslim ettim :). Benim böyle takıntım var, hep kendim doldurmak isterim. Bu sefer o kadar ustalıkla elimden alıp o kadar güzel doldurdular ki neredeyse bütün istasyonlarda bu konuda kendimi onlara teslim etmişim. Çok içten ve çok yardımseverler, hepsine tek tek sonsuz teşekkürler ve kucak solu sevgiler! 

Teşekkürler:

Kusursuz organizasyon için başta Aydın Ayhan Güney’ e, Koray Bozunoğulları’ na, Kadir Usta’ ya ve bütün Argeus Tourism & Travel’ in muhteşem ekibine; Salomon ve bütün sponsorlara; müthiş yemekler için Kubilay Bozunoğulları’ na ve bütün Elai Catering çalışanlara; müthiş balon turu için Voyager Balloons’ a; harika fotoğraflar için parkurda bulunan fotoğrafçılara. Bu müthiş organizasyona kimin elin değdiyse herkese sonsuz teşekkürler!

Kolumuza yapıştırmak üzere yarış profili için UltraDergi CEO’ su Apo’ ya çok teşekkürler!

Malzeme desteği için Salomon Türkiye (Olgar Şirketler Grubu), saat desteği için Suunto Türkiye (Ersa Saat) ve sporcu destek ürünleri için vitamincomtr’ ye kocaman teşekkürler.

Ve tabii ki bütün katılımcılara tebrikler! 

_la30240
Fotoğraf: Salomon CUT