HAYALLERİN ÖTESİNDE

Her defa Alanya Ultra Trail yarışını koşarken bir sonraki sene en uzun mesafesini koşmayacağıma dair kendime söz veriyorum ama sonradan ne oluyorsa kendimi en uzun mesafede bulup mesafenin kendisi de uzadıkça uzuyor.

Üç sene de doğum günümü Alanya’ da kutluyorum, bu sefer bir ayrı oldu, organizasyon ekibi teknik toplantısında harika bir pasta bana yedirdi.

Kışın ve ilk baharda verimli bir hazırlık süreci geçirdim, koşu, bisiklet ve güçlendirme hareketleri yanında hayatıma yeni bir aşk girdi – oryantiring. Neredeyse tüm uzun antrenmanlarım ormanda tek başıma, harita ve pusula ile geçti. Sabit Hedef Ligi derken iyice kendimi bu mecraya kaptırdım: Oryantiring, antrenmanlarıma inanılmaz renk katıp hem inişlerimi hem de çıkışlarımı inanılmaz bir şekilde geliştirdi. Hedefin peşine koşarken en kısa yoldan gitmeyi öğrenirken farklı zorlu zemin yapılarında çalışmak beni çok güçlendirdi hem fiziksel hem de zihinsel olarak, bazı hedefleri saatlerce aramış oldum, sabır konusunda zirveme ulaşıp ultra maratonlarda da bir adım daha ilerlemiş oldum.

Yarış öncesi tam doğum günüme denk gelince fırtına gibi geldi geçti, akşam saatlerinde kendimi odamda bulup ekipmanlarıma son rötuşları yapıp hemen yattım.

Kahvaltıda geleneksel tam tahıllı çikolatalı parçalı yulaf, starta kadar ısınma yürüyüşü ve artık yarışın başlangıcına saniyeler kaldı. Dostlara başarılar derken geri sayıma başladık.

Strateji her zamanki gibi: Belli nabız aralıklarıyla gidip düzenli beslenmek. Bu parkuru 3. kez geçecektim ama sevgili Ahmet Arslan bu sefer parkurda değişiklik yaptı, hem mesafeler uzadı hem de daha çok muazzam patikalar eklendi.

Screen Shot 2019-03-27 at 12.08.36Parkurun başlangıcında sağlam bir çıkış başladı ama kalabalık ve sıkışık gittiğimiz için hem de sonradan baya koşabilecek bir yer olduğu için ikinci tırmanışa kadar batonlarımı kullanmayacaktım.

DARE-IMG-2070
F: GOSHOTSNET

İlk istasyonu hızlıca geçip ikinci istasyonda su takviyesini yapıp çöplerimi atıp yoluma devam ettim. Her zamanki gibi kucağımda müthiş müzik vardı, tam yarış öncesi Yanni’ nin müziklerine sıkı sarıldım, bu da bu yarışın şarkısı oldu, playlistimde üst üste 10 kere. 🙂

TRUTH OF TOUCH

Yarışta bol patika olduğu için serinleştirici gölgelerde ilerliyorduk, halbuki aşağılarda hava baya sıcaktı. Beslenme ve sıvı tüketimine özen gösteriyorum. Mataralarımın birine su diğerine ise izotonik ekliyordum. Üçüncü istasyona ulaştığımda Polat, Alper’ in benden 10 dakika önce geçtiğini söyledi. Yarışın daha 20. km’ lerinde yakalamak henüz planımda yoktu, zorlu patikalarda ve sıcak havada tek bir hedefim vardı, plaja kadar kendimi abartılı şekilde yormamak, orada mümkün olunca hızlanmaktır. 2017 yılında hatırladığım zirve yolunda hızlı bir şekilde tırmanıp ve istasyondan biraz su alıp inişe geçtim, yolda iki erkek sporcu geçip biraz hızlandım, tam dönüşte bir baktım kadın sporcu (Tatiana, kadınlarda – 3.) bana doğru geliyor. Tatiana ile bakışırken sağdaki patika girişini kaçırdım iyi ki geçtiğim iki erkek sporcu bana seslendi. Hep beraber patikaya daldık, yumuşacık toprakta çok keyfli bir inişe geçtim. Beşinci kontrol noktasına varınca fazla vakit harcamayıp Atıl’ ın ellerinden biraz çorba, kola ve soda içip yoluma devam ettim. Sıcaklık yavaş yavaş kendiyi göstermeye başladı. Tam burada “hayatımın anlamını sorgulama” bölümü benim için başladı, kafamda deli sorular: “Kimim, burada ne işim var, annem haklı artık yarışlara katılmamam lazım, ufff poff” derken seneye en uzun parkura katılmama dair ciddi ciddi kararlar. Bu yolda Rihanna “I don’ t wanna do this anymore…” söylerken konular ne kadar farklı olsa da şarkı söylerken ona eşlik ederek onunla hem fikirdim: “Vallahi billahi bir daha yapmayacağım”. Dağın bir tarafında güneş o kadar kızıştı ki, geçerken akan çeşmeden mataralarımı doldurup kafama tamamen boşalttım, buz gibi su beni kendime getirdi. Altıncı istasyona girdiğimde Polat, Şavaş ile neredeyse iddaa’ ya giriyordu Alper’ i geçip geçmeyeceğime dair. Aramızda hala yaklaşık 10 dk fark olduğunu söylediler. Ben ise tam sınırdaydım, iyi kötü olmam konusunda. Devam etmek için gayet iyi olup hızlanmak için hiç gücüm yoktu. İstasyondan ayrılmadan kafama su döküp fazla vakit kaybetmeden kaçtım. Kafamda mesafe hesap kitap yaparken müthiş bir patikaya girdim, ayaklarım altında yumuşacık cam iğneleri, kozalaklar ve yapraklar. Kulağımda da Yanni…

VOYAGE

Ultralarda nadir yakaladığım bir dalgaya denk geldim, uçuş moduna geçtim. Bu duyguyu anlatmak pek mümkün değil, sanki doğa ve Evren güçleri bir araya gelip seni ileriye götürüyor ve bu andan itibaren yarıştan inanılmaz keyif almaya başladım, parkurla bir olduk. Güneşin dokunuşları, cam ağaçlarının kokusu, masmavi gökyüzü ve yörüklerin zorlu taşlı patikaları. Yolda şarkı bile söyledim.

Yedinci istasyona varıp soda ve biraz yemek yiyip hızlanmaya hazırlandım. Sodanın yarısını ziyan olmasın diye üzerime döktüm. Paraşüt tepesini geçerken arkamda yaklaşan silüeti gördüm. Tatiana geliyordu… Daha önce koşmadığım kadar inişlerde bastım ve nihayet asfalta kavuşunca oralarda iyice hızlandım. Son kontrol noktasından geçerken birkaç yudum su içip durmadan devam ettim. Dağlardan plaja inince hava ısısı elbette değişti ama ben bir şey pek hissetmiyordum. O anda kendimi nasıl ifade edebilirim sorarsanız – Dakar’ da kumları bölen Kamaz. Kum etabı benim için gayet kolay geçti, plajda bir sürü dost motivasyon veriyordu, hem de bir an önce bu yarışın bitmesini istiyordum. Tatiana’ dan kaçarken Ezgi’ ye baya yaklaştım. İp tırmanışı bölümüne Ezgi ile beraber geldik ve kalan birkaç kilometrelik kale turunu beraber koştuk. Bu bölüm genelde her sene bana çok zor gelirken bu sefer Ezgi sayesinde hızlı bir anı gibi geldi geçti, çok güçlü ve çok hızlı gidiyordu ben de tutunmaya çalışıyordum. Ezgi inanılmaz inişleri koşuyor, o olmasaydı finişe o kadar hızlı ulaşamazdık. Son birkaç yüz metrede yukarıdan Alper’ i görüp seslendim: “Bizi bekle finişi üçleriz” diye onun da anladığı: “Hehe geliyoruz seni yakalamamız an meselesi” bastı gitti. Hele Mustafa’ nın çektiği bir video var. Finişe birkaç yüz metre kaldı o da hala soruyor: “Elena nerede?” 🙂 Buradaki hatam Alper’ e seslenmem oldu, sesiz sedasız gelip finiş takına girmeden önce Alper’ i geçmek ne zevk olurdu ama bu sefer benden verilmiş bir avans olsun, artık sonraki yarışlara bakacağız. Her yarış ayrı bir tecrübe.

F73R7171
F: GOSHOTSNET

Yarışın son metrelerinde Ezgi ile elele tutuşup koşmak, beraber finiş çizgisini geçmek unutulmaz bir an oldu. Hem de sağ kulağımda Yanni sol kulağımda Queen çalarken. Şu ana kadar benim için en muhteşem, en unutulmaz ve en duygusal yarış bitişi oldu. Hiçbir şeyin önemi yoktu sadece dostluğun ve o anın önemi vardı. Patika ve ultra maratonların ruhunu o anda her hücremle hissettim. Elbette rekabet önemli, güçlü sporcularla koşmak inanılmaz geliştiriyor ama rekabetin ötesinde daha da önemli bir şey var, hayallerin ötesinde dostluk ve yardımlaşma ruhu. Yarış geçer ve unutulur ama yaşadıklarımız ve o an hissetiklerimiz, dostluklarımız ömür boyu kalır ve her an sevgi ile hatırlanır.

F73R7191
F: GOSHOTSNET

Sanırım her yarışta hırslarımızdan daha da arınmış oluyorum belki de bu duygusallığın yaşla bir ilgisi var. Alper söz konusu değil ama onu nefes aldığım süreçte geçmeye çalışacağım. 🙂 Hatta bana bir arkadaşım “Alper ile elele finiş çizgisini geçer miydin?” sordu ben de: “Tabii ki hayır” dedim. PTL yarışında mecburen geçeceğiz ama inşallah.

Finişte dostlarımın karşılaması yarışı mükemmel bir hale getirdi. Etrafımda müthiş insanlar var, iyi ki varsınız.

Yarış esnasında elbette zorlu anlar yaşanacak ama ben her zaman derim ki bu yola çıkma sebebim dağlardan ve doğadan keyif almak. Bu sefer benim için hayallerin ötesinde ve ömür boyu hatırlanacak büyülü bir yarış oldu.

🥇Ezgi Akdesir 🇹🇷 10:43:09,01° 
🥈Elena Polyakova 🇷🇺🇹🇷 Columbia Montrail Türkiye 10:43:09,02° 
🥉Tatyana Nikitina 🇷🇺 Trail Running School 11:05:09,93°

TEŞEKKÜRLER!

Organizasyon kusursuzdu: işaretleme, parkur, istasyondaki yemekler her şey harikaydı. Türkiye’ nin en muhteşem parkurlarında biri. Patikalar olağanüstü (hele bu sene o kadar çoğaldı ki), UTMB parkurlarına için muazzam hazırlık.

Ahmet Arslan, Aydın Güney, Koray, Kadir Usta, Korhan Abi ve tüm ARGEUS Ekibi, Polat, Savaş, Atıl ve tüm harika gönüllü ve destekçilere sonsuz teşekkürler. Olağanüstü bir deneyim yaşattınız, iyi ki varsınız.

Bizim fotoğraflarımızı çeken GOSHOTSNET Ekibi ve parkurda tüm fotoğrafçı arkadaşlarımıza.

Tüm koşan dostlarımıza kocaman tebrikler, bu yarışta beni destekleyenlere sonsuz teşekkürler. Columbia Montrail Koşu Grubu olarak ikinci seneye girdik ve inanılmaz güzel dostluklarımız oluştu.

Yarış öncesi beni bantlayan sonrası ise toparlayan PT ACADEMY çok teşekkürler.

Rusya’ dan ta buralarda harika ürünleri ile beni destekleyen IRONDEER.

Ara sıra yaramazlıklarım için bana kızan sevgili antrenörüm Ekaterina’ ya.

Bu seneden itibaren bana destek veren GARMIN TÜRKİYE, Garmin Fenix 5X ile ilk ultra maratonum, performansı harikaydı. Verilerimi merak edenler buraya göz atsınlar: Alanya Ultra Trail

Bana inanan, güvenen ve her konuda destek olan COLUMBIA TÜRKİYE devasa teşekkürler. Bu parkurda zorlu patikalarda çıkışlarda ve inişlerde her zamanki gibi olağanüstü performans gösteren Columbia Montrail Bajada’ mı bağcıklarından öperim.

Bu şarkı olmadan yarış raporu bitmez! 🙂

DON’ T STOP ME NOW

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Koşunuzu nasıl alırdınız?” ya da “başarılı bir yarış için benim altın kurallarım”

Cappadocia Medium Trail

Her zaman Kapadokya’ ya geldiğimde duyguların gökkuşağını yaşıyorum. Her daim aklım  beni ta 2014 yılına götürüyor, Cappadocia Ultra – Trail yarışının ilkine. Serkan ve Sertan Girgin‘ den yarış haberi, mesafe seçimi, hazırlıkları ve yepyeni bir yarışın anlatılmaz heyecanı.  Ekim ayının hafif yağmurlu bir günüydü ve bizler yaklaşık 100 kişi başlangıç çizgisinde yeni maceraya atılmak için sabırsızlanıyorduk. Macera dolu saatler ve 110 km’ nin genel klasman birinciliği. O unutulmaz andan sonra 4 sene geçti, her sene unutulmaz tecrübeler yaşandı ve 4 yarış raporu yazıldı. Çok farklı anlar yaşandı, bazen ağlamak bazen gülmek istediğim dakikalar oldu ancak değişmeyen tek şey vardı – sonbaharın Kapadokya gizemi, bu Kapadokya benim ve sadece bana ait: Akşamları kömür kokulu, mağara otellerin huzur ve sakinliği, ayakların altındaki rengarenk yapraklar ve kırmızı sonbahar elmaları, havada uçuşan örümcek ağları ve Kapadokya şarabı gibi sarhoş eden o unutulmaz özel Kapadokya havası, ballı yerfıstığı ve kış çayı, yemyeşil ama tatlı mandalinalar ve her bir mucize bekler gibi içimdeki çocuğu uyandıran masalsal benim Kapadokyam. Peki sizin Kapadokyanız nasıl acaba?

Perşembe günü akşam saatlerinde otobüsten inince yine, yeni, yineden müthiş bir heyecan içimi sardı. Vakit akıp geçti ve bu sene bu topraklarda 5. kez koşacağım. Yine her metresini bildiğim ve sevdiğim sokaklar ve o unutulmaz kömür kokulu Kapadokya. Yazarken bile kömürün kokusu burnumda. Duygusal bölüm böylece bitti, şimdi teknik bilgilerin zamanıdır.

YARIŞA HAZIRLIK

2 Ekim tarihinde yarışa katılmaya karar verip 4 Ekim’ de mesafeyi seçip antrenmanlara başlıyoruz. Antrenmanlara başlıyoruz derken aslında antrenmanları hiç kesmedik ve sene boyunca koskoca bir iş yapıldı, bu yarışa özel antrenman sürecinden bahsediyorum. Geçmişe dönersek UTMB sonrası ilk hafta hastalık dolayısıyla mecburen dinlenme, Kaçkar Ultra haftası parkur işaretleme ve toparlama derken mesafe 90 km.yi buldu. Sonraki hafta toparlanma ve hafif koşular ile 60 km. Eylül ayının son haftası hafif koşular (38 km) ve evde bisiklet. Aslında Ekim’ in ilk haftası da hafif koşular, bisikletle, esneme ve kısacık intervaller ile geçecekti ama yarışa gitme kararı alınca programımız tamamen değişti ve keyif antrenmanlarının yerine sağlam intervaller ve haftanın uzunu geldi. Öylece Ekim’ in ilk haftasını 56 km, ikinci haftasını ise 69 km ile kapattık. Kapadokya’ dan bir hafta önce Geyik Koşuları 14 km muhteşem silkelenme oldu. Yarış haftası ise bisiklet ve kısa toparlanma koşusu.

YARIŞ ÖNCESİ

Cuma günü boyunca inspiredbyrun standımda çalıştığım için geç saatlerde yarış kitimi alıp ve yemeği yiyip hemen dinlenmeye geçtim. Odamda acele etmeden kıyafetlerimi hazırlayıp yarış boyunca tüm kullanacak cihazlarımı şarja taktım (alın feneri, telefon, saat ve MP3 çalar). Saat 22:00 sularında yatıp 05:30′ da uyanıp hemen kahvaltıya geçtim.

YARIŞ

Bana sorarsanız benim için başarılı yarışın sırrı – plana göre doğru nabızla gitmek, planlı bir şekilde beslenmek ve kafamı rahat tutmak. Elbette yarışa göre gerekli antrenmanlar yapıldı şartıyla. Benim için yarışın en önemli kuralları:

  1. Ne olursa olsun tüm dertlerimi unutup tamamen yarışa odaklanmak. Hiç fark etmiyor antrenman, eğlence ya da hedef yarışı ama başlangıç çizgisine tamamen yarışa odaklı çıkmam lazım. Yarış öncesi dönemi stressiz geçirmek şarttır.
  2. Yarışın ilk saatleri çok ama çok önemli. Nabzı kontrol etmek ve kontrollu şekilde ilerlemek çok önemli. Yarış heyecanında adrenalin tavan yapıyor ve kendini kontrol etmek zordur. Yıllarca saatsiz koştum ve iç hislerime güvenerek temkinli bir şekilde başlayıp yarışın sonuna doğru hızlanıyordum. Şimdi ise yarışın ilk saatlerinde kesinlikle nabzımı kontrol ederek ilerliyorum. Daha yarışın başlangıcında parkurda beni bir sürü sporcu geçti hem 63 km hem de 119 km koşan sporcular, ben ise temkinli tempomu bozmuyordum. Elbette bazen birinin peşinde takılıp bu şekilde ilerlemek istiyordum ama ileride bedelini ağır ödeyeceğimi bildiğim için kendime uygum bir tempomla yoluma devam ediyordum. İstatistiğe baktığımda 2. kontrol noktasına genel klasmanda (63 km koşanlar arasında) 79. sırasında vardığımda finişe genel klasmanda 36. ulaştım demek ki izlediğim strateji doğrudur.  Maaşını alıp ilk günlerde tüm paranızı harcadığınızı düşünün, ne olacak ya kalan günlerde parasız geçirirseniz ya da kredi çekersiniz. Vücuttaki enerjimiz de aynı, kaynaklarını akıllı bir şekilde kullanalım ki vücudumuza sonra borçlu çıkmayalım. Sonuna doğru parayı biraz biriktirelim ki finişte bol bol harcayalım. Uzun mesafelerde stabil bir tempoda gitmek benim için çok önemli, tabii ki sonuna doğru biraz kasabilirim halim kalıyorsa.
  3. Beslenme ve su tüketimi. Yarışta beslenmeme ve su tüketimime çok özen gösteririm. Mesafe ve hava sıcaklığına göre önceden beslenme ve su tüketimi planı yapıp onu sürekli kafamda tutup uyguluyorum. Ne kadar yorgun olursam olayım ama bu plana harfiyle uyuyorum.

Cappadocia Medium Trail yarışına gelince başlangıç çizgisinde beklerken müziğim, yarış – beslenme stratejim ve kafam hazırdı. Tek bir hedefim vardı – elimden geleni yapıp sağlıklı bir şekilde yarışı bitirmek.

UFUK5249
F: UFUK YARAMIŞ

Daha önce iki sefer bu mesafeyi koştum ama parkurda ufak tefek değişiklik olduğu için performan kıyaslanma pek mümkün olmayacaktı. Yarışı temkinli bir şekilde başlayıp bir baktım sporcular yanımdan basıp gidiyorlar ortada durup: “Arkadaşlar, ne aceleniz var :)” diyesim geldi ama elbette yapmadım, herkesin bildiği bir şey vardır mutlaka. 🙂

DARE3886
F: ANNA DARE

1. Kontrol noktasına (10.8 km) vardığımda sadece çöplerimi atıp yoluma devam ettim.

ONUR6832
F: ONUR ÇAM

Yarış başlamadan önce iki matara doldurdum ondan dolayı suya ihtiyacım yoktu. İstasyondan uzaklaştığımda pembe çoraplı kadın beni geçti ve hızla uzaklaştı. Tempomu bozmadan devam ettim, bu da bir irade testi, takip etmek insanın doğasında vardır kesin ve gücünü kontrol etmek bir sanattır, ne derler: Kontrolsüz güç güç değildir. Bu arada  hava tam benlikti, bulutlu ve hafif yağmurlu, ben ise kendimi kelebek kadar hafif hissettim. Uçhisar’ a gelmeden önce ta yaz ziyaretimizden kalan hatıra aklıma geldi, köşede bulunan koskoca bir kara dut ağacı, ne iştahla yemişim o dutları. Kara dut hayal ederken yarış gerçeklerine dönme zamanıydı. 2. kontrol noktasına (27.6 km) kadar hava gayet iyiydi, istasyona varınca hemen sularımı doldurdum ve biraz soda içip koşuma devam ettim.

ONUR8640
F: ONUR ÇAM

Hava ısınmaya başlayınca ben ise sürünmeye başladım ve tüm doğa kurallarına karşı kelebek tırtıla dönüştü. Her atılan adım bana daha da zor geliyordu, antrenmanlarda ve Geyik Koşuları’ nda kendimi ne kadar iyi hissedersem sanırım ki UTMB ve Kaçkar Ultra sonrası hala tam anlamıyla toparlanmamış oldum. Kendimi aynada görmedim elbette ama sanırım suratım bibendumdan farklı değildi.

ONUR8643
F: ONUR ÇAM

Fotoğraflara bakınca gayet iyi görünmeme rağmen o an hissettiklerim hiç de öyle değildi, kendimi dalgalı okyanusta sörf yapar gibi bir kötü bir iyi hissediyordum, bazen o kadar yürüyüşe geçmek istiyordum ki ama ne olursa olsun tempomu düşürmemeye çalışıyordum. Aslında bakarsan beslenme ve su tüketimi iyiydi, nabız da tam yerindeydi ama bacaklarım bir türlü gitmek istemiyordu. Hiçbir şeyi düşünmeyip tamamen müziğe odaklandım. Bir anda yanımdan kırmızı çantalı kadın geçip uçtu, arkasından bakıp kendime: “Eh, bugün gününde değilmişsin herhalde” dedim ama hızımı bozmadım, ne de olsa yolu daha yarılamadık.

1DXM0402
F: GOSHOTS.NET

 

3. kontrol noktasına (35.3 km) gelmeden hem pembe çoraplı hem de kırmızı çantalı hanımefendileri geçip istasyona hızlandım. Kendimi gayet iyi hissetmeye başladım ama her güzel şey er geç bittiği için birazdan tekrar çukura düştüm (kendimi kötü hissettim) ama ne olursa olsun tempomu düşürmemeye çalışıyordum. Kırmızı çantalı kadın beni tekrar yakaladı, ona yol verdim, hızla uzaklaştı ben ise sürünme dalgasını yakalayıp sörfe devam ediyordum. Kızılçukur Vadisi’ ne gelmeden önce tüm mataralarımı doldurmama rağmen su bitti ama bir sonraki kontrol noktasına kadar daha 3 km vardı. Dilim damağıma yapıştı ve sussuzluğumu düşünmeyip hızlı bir şekilde yoluma devam ettim. 4. kontrol noktasına (48 km) vardığımda hemen sularımı doldurup şişenin kalan kısmını kafama ve enseme döktüm, biraz canlandım. Buradan sonra çok sevdiğim bölüm başlıyordu, Akdağ çıkışı. Bu arada belli mesafeden sonra 119 km koşan Alper beni yakaladı ve enseme yapıştı, onu da ara sıra yan gözle kesiyordum. Çıkıştan sona inişe geçerek 5. kontrol noktasına (52.9 km) ulaştım. Su ve kola aldıktan sonra artık yarışın son bolümüne geçtim. Bu yol her sene “neden daha kısa parkura katılmadığımı” sorgulatıyor. Bu sefer pek sorgulatmadı çünkü baştan beri temkinli gittiğim için baya enerjim kaldı ve 119 km koşacak kadar gücüm vardı. İşte ne yapalım uzun yol şoförüyüm ben. Şunu bunu düşünerek önümde kırmızı çantalı sporcuyu gördüm, aslında geçmek niyetim yoktu ama finişe kadar artık 5-6 km kaldığı için yarış bir an önce bitsin diye iyice hızlandım ama yine de gücümü kontrol ediyordum. Artık biliyordum çok ama çok az kaldı. 38 km koşan sporcular da görünmeye başladı, herkes finiş anını iple çekiyordu. Ve nihayet Ürgüp’ e giriş. Şehre girince iyice hızlandım ve yarışın bitimine sadece 1 km kalıyordu. Güçlü bir finiş yapıp 5. kez bu yarışın bitiş çizgisinden geçmiş oldum.

_MG_2048
F: CAPPADOCIA ULTRA – TRAIL

Kendime her sene söz veriyorum bir sonraki sene en kısa mesafeyi koşacağım diye, iki kez en uzunu ve üç kere orta mesafeyi bitirdikten sonra onu da bir ara aradan çıkarmam gerekir sanırım. Seneye bakalım artık, gün doğmadan neler doğar. Her yarış bir tecrübedir ve bu sefer yeni bir ders aldım, parkurda ne olursa olsun sonuna kadar mücadele etme çabası. Bazen gününde olmayabilirsin ve yolda zihnin ne kadar seni yoruyorsa onu da yormaktansa ne yapıp edip onunla barışıp anlaşıp o günkü şartlarla en iyi şekilde yarışı bitirmek mümkündür. Her yarış bir dalgalı okyanus gibi, yarışta bir yükseliş bir düşüş yaşamak kaçınılmaz esas mesele her şey iyiyken hızlı koşmak değil her şey kötü giderken tüm iç gücümü toplayıp moralimi bozmamak ve tempoyu düşürmemektir (elbette farklı durumlar olabilir ama benimki ise sadece aşırı zihinsel ve kısmen fiziksel yorgunluktu, başka herhangi bir sıkıntım yoktu). Ben de bu işi başardığıma inanıyorum, yeter ki iste!

Her zamanki gibi Ürgüp’ te unutulmaz günler geçirdik. Tüm sevgili dostlarımızı görmek muhteşemdi. İki gün boyunca inspiredbyrun standımı ziyaret eden arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Yarışın organizasyonu her zamanki gibi muhteşemdi. Başta Aydın Ayhan Güney ve Koray Bozunoğulları olmak üzere tüm sevgili ARGEUS Ekibi’ ne koskoca tebrikler ve teşekkürler. Tüm gönüllüler de muhteşemdi, ellerinize sağlık. Tüm sponsorlara, destekçilere, sağlık ekibine, yemek yapanlara ve tüm emeği geçenlere kocaman teşekkürler. Parkurda bizi çeken fotoğrafçı arkadaşlarımızın gözlerine, ellerine sağlık. 

Bu sefer Fresco Cave Suites‘ te kaldık, yardım ve ilgi için tüm güleryüzlü personele çok teşekkürler.

Tüm yarışmacılara çok tebrikler!

PS: Parkurda beni gören ve benimle konuşan arkadaşlarım varsa yarış boyunca müzik dinlediğim için sizi duymamış olabilirim, affola!

TEŞEKKÜRLER
Fenerler için LEDLENSER Türkiye (bu yarışta ihtiyacım olmadı ama zorunlu malzeme olarak yanımdaydı). Alper, 119 km koşarken gece etabında feneri kullandı ve inanılmaz memnun. 
Vitamin desteği için VOONKA (çok yoğun süreçte vücuda destek şarttır).
Anılarımı çekebildiğim için SONY / ActionCam Türkiye.
Sene boyunca yanımda olan COLUMBIA Türkiye Ailesi ve COLUMBIA MONTRAIL KOŞU GRUBU. 
Yarış boyunca COLUMBIA MONTRAIL BAJADA™ III  ayakkabı kullandım, Kapadokya parkuru için mükemmel bir seçim oldu benim içim. Ayakkabının rahatlığı ve zeminde tutunuşu muhteşem. Zorlu yarışlarda vazgeçilmezim oldu. UTMB 100 mil yarışında da aynı modeli kullandım.
96942_0
Ve son olarak beni çok mutlu eden bir noktayı değmek isterim. Aylarca Columbia Montrail Koşu Grubu olarak ormanda koşular düzenliyoruz. Yarıştan sonra “sizin koşularınıza gelmem çok şey öğretti ve yarış boyunca bana çok yardımcı oldu” sözlerinizi duymak paha biçilemez ve benim için en büyük ödül. İyi ki varsınız dostlar, hep beraber birbirimize destek vererek yeni zirvelere doğru durmadan devam!  
a6609814-9425-4978-aaa7-5e647189cd83
F: ONUR ÇAM
IMG_7565
GELENEKSEL DESENLERİM

Ultra – Trail du Mont – Blanc 2018

Her raporumun adı var, bu ad her zaman rastgele kuş gibi kafama çarpar ve artık çıkmaz. O ad yarışta tam hissettiklerimi anlatıyor, elbette saatlerce koşarken hissettiklerim de devamlı değişir ama yarıştan sonra özellikle o duygular içimde kalıyor. Bu raporun adı azıcık uzun olacak, yaşadıklarım da öyle çünkü.
“Uçurum kenarında dans ya da bu sefer evdeki hesap çarşıya uyacak hikayesi”
Geçen seneki yarışım planladığım gibi gitmediği için Alperle beraber finişe 43 saat 13 dk içinde ulaştık. Tam bir sene önce yoğun bir haftadan sonra uçakta giderken çok hüzünlü bir film izliyordum ve neredeyse çaresizlikten ağlayacaktım. İstediğim gibi koşmadım ve artık dönüşü yoktu. Buradasın, uçaktasın ve Alp Dağları’ na istesen de geri dönemezsin, dönersen de aynı yarışı koşamazsın ki. Seneye bekleyip ve olayları olduğu gibi kabul etmekten başka maalesef çarem yoktu. Aslında istediğim performansı sergilemediğim için değil yeterince mücadele vermediğim için üzgündüm. Hep kafamda keşkeler vardır: “Keşke dayansaydım, keşke müziği dinlemeyi deneseydim…” ve bu keşkelerin listesi bitmiyordu ama keşkelerin önüne geçemiyor maalesef insan.
27 Ağustos 2018 yılında, Cenevre uçağında yine bir taraftan hüzünlü bir taraftan da motivasyon dolu bir film izliyorum ve aklımdan geçenler: “Bu sefer ne olursa olsun sonuna kadar mücadele etmeye hazırım çünkü geçen senenin pişmanlığını  aman aman bir sefer daha almayayım”. 🙂 Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu.
SOFTV3-201808291956377701298
Yarış öncesi
Chamonix’ deki günler o kadar hızlı geçti ki, yağmurlu UTMB başlangıç noktasında kendimizi nasıl bulduk biz de anlamadık. Hava yağışlı olduğu için erkenden starta gitmemeye karar verdik, geldiğimizde ortam inanılmaz kalabalıktı ve kendimizi bu kalabalığın ortasına yerleştirdik.
qSecZxEc
Fotoğraf: COLUMBIA
Her zamanki gibi yarışın unutulmaz ve benzersiz ambiyansı… Alperle de bu sefer birbirimize söz verdik, ciddi bir sorun olmadıktan sonra beraber koşmayacağız ve birbirimizi beklemeyeceğiz.
Başlangıç noktasında olunca bir tarafım olmadığı kadar heyecanlı diğer tarafım ise üzerimde koskoca bir yük kalktığını hissettim. Neredeyse Temmuz ortasından beri ufak tefek hastalıklar peşimi bırakmıyordu, ya kulak ağrısı ya soğuk algınlığı. Hepsini de neredeyse antrenmanlarımı aksatmadan başarılı bir şekilde tolere etmeyi başardım. Temmuz sonu ve Ağustos başı Kaçkar Dağları’ nda Alperle birkaç günlük müthiş manzaralı bir koşu kampı gerçekleştirdik. Hem antrenman yaptık hem de yeni rotaları keşfettik. Aylarca düzenli ve iyice programlanmış antrenman, kendimi fazla yormamak için bu sene fazla yarış koşmama çabası, dengeli beslenme ve gerekli dinlenme yine de kendimi bir uçurum kenarında dans ediyor gibi hissediyordum. “Acaba yarıştan önce ya da esnasında hasta olacak mıyım?” düşüncelerini haftalarca kafamdan atamıyordum.
Yarış sabahı annemle uzun uzun konuştuk telefonla ve bana böyle bir güzel ayar çekti ki 🙂 telefonu kapatmadan dedi: “En zor hissettiğin anda beni arayabilirsin, saat kaç olursa olsun!” Böylece başlangıç noktasında dururken ok yaydan çıktı bir kere ve geri dönüşü yok derken start verildi ve koskoca insan dalgası bizi ileriye doğru götürdü.
T4Nd2POs
Fotoğraf: COLUMBIA
Etrafımızda o kadar çok koşan vardı ki, kilometre süresince insanların desteği ve motivasyon inanılmaz. O kalabalıkta sanırım ancak 10 – 15 dk sonra koşabildim. Yarış saat 18:00′ da başladı ve ertesi sabaha kadar müzik dinlememe kararı aldım. Acele etmeden kendi tempomla gidiyordum, bir süre asfaltta koştuktan sonra stabilize yola bağlanıyoruz. Kimler beni geçiyor kimleri ben geçiyorum. Etrafımızda inanılmaz çok destekçi var herkes inanılmaz motivasyon veriyordu, zaten belli kilometreler bacaklarım değil de tüm insanların müthiş desteği beni götürdü. Tırmanışta kendimi fazla zorlamıyordum ne de olsa upuzun bir yol vardı önümde. İlk tepeyi aştıktan sonra ferahlanma zamanı geldiği gibi yağmur başladı, üzerimde zaten yağmurluğum olduğu için hızımı kesmeden inişe geçtim. Aslında inişlerde pek iyi sayılmam (2016 yılında dağlarda ayağım burkuldu, korkumu bir türlü yenemedim), ama inerken baya kişi geçebildim halbuki böyle hedefim yoktu sadece nabzıma ve tempoma göre ilerliyordum. 
Saint-Gervais (21.55 km) istasyonuna vardığımda çabucak sularımı tazeledim, matarama izotonik ekledim, biraz kolamı içip, tüm çöplerimi atıp meyve ve peynir yiyip istasyondan ayrıldım. Tam giderken aklıma geldi ki bir şey eksik. Batonlarımı su alırken kenara koyup orada bıraktım, hemen dönüp daha dikkatli olmam gerektiğini kendime bir kez daha hatırlattım. Karanlıkta ve yağmurun altında (belli bir saate kesildi gerçi) ta Courmayeur’ a kadar tüm yaşadıklarım upuzun bir olay zincirine döndü: Sonsuz çıkışlar ve inişler; yolda gördüğüm bir sürü destekçi ve onların motivasyonları, o geç saatte ne kadar çok insan evi terk etti bu yağmurlu soğuk havada tanımadığı insanlara moral ve destek vermek için; kafamdaki müthiş konsantre ve odaklılık, kendimi programlamış gibiydim; önümde ve arkamda yüzlerce kafa lamba ışığı, sonu görünmeyen parlak dere gibi görünüyordu. Gece boyunca tüm hareketlerim otomatiğe bağlandı. İstasyonda çöpleri atma, suları ve izotoniği yenileme, çorba, ekmek, makarna meyve, çikolata canım o zaman ne isterse tüketme. Özellikle gece tüm istasyonlarda (nerede bulunuyorsa) ekmekle çorba içmeye çalıştım. Kontrol noktalarından birinde zorunlu malzeme kontrol edildi (yağmurluk, telefon ve alüminyum battaniyesi).
Güneş doğuşu ile Mt – Favre’ yi (70.29 km) geçerken karşılaştık. Buradan geçen sene geçerken kar yağışından sonra müthiş manzara vardı. Bu sene çoğu karşımdaki tepe, bulutlar ve sis ile gizliydi. Buradan Courmayeur’ a kadar yaklaşık 10 km kaldı. Birkaç delikanlı ile takılarak hızlı bir şekilde aşağıya indik. Elbette şehre inmeden meşhur Courmayeur köklü tozlu inişi.
Saat 08:01′ de istasyona ulaştım: Courmayeur (79.22 km). Yedek çantamı (drop bag) aldıktan sonra koskoca bir spor salonuna girdim. Bir sürü kişinin destekçisi vardı ben ise destekçisiz ordusuna katıldım. Önceden hiç yapmadığım bir şeyi yaptım, tüm kıyafetlerimi ayakkabımı dahil değiştirdim. Kendime psikolojik bir oyun, ben buradan yarışıma başlıyorum. Protein içeceğimi içip, yemeğimi yedim. Çantama yeni jelleri koydum. Çıkarken sularımı tazeleyip elime kahve alıp ve müziği açıp istasyondan ayrıldım. 2013 ve 2017 yıllarında burada çok uykum bastığı ve sürünerek ayrıldığım Courmayuer, bu sefer bambaşka bir anlam kazandı benim için. Her şeyin başladığı ve kendimle barışma noktası, buraya kadar kendimle yarışarak değil kendimle aynı yöne hareket ederek geldim. Elbette çok yorgundum ama bitkin değildim, aklımdan: “Offf ya daha 90 km koşulacak” değil, “Ne güzel kendimi gayet dinç hissediyorum ve müzik eşliğinde yolculuğum devam edecek” geçti. Başlangıçlarında 1041 sıradayken şimdi 568 sıralardaydım. “Birazdan bir tırmanış başlayacak müzik ile tam gaz devam”! 🙂
DSC01109
Fotoğraf: Courmayeur’ dan ayrılırken
Gerçekten tam gaz oldu: Refuge Bertone (84.13 km) 518 sırada ve sonradan Refuge Bonatti (91.57 km) 510 sırada ulaştım. İnişten sonra Arnouvaz (96.67 km) istasyona ulaştım. Buradan sonra sert bir çıkış başlayacaktı ve çıktığım dağın tepesi o kadar rüzgarlı ki pantolon ve yağmurluk giyip istasyondan ayrıldım.
f5dtw7is
Fotoğraf: COLUMBIA
Bu çıkış hiç kolay olmadı, geçen senedeki sürünmelerim aklıma geldi. Ta zirveye kadar onlarla baş etmeye çalışıyordum “Düşsem de yarışı bıraksam” hep aklımdaydı. Biliyordum ki bu durum geçici ve sonsuza kadar sürmez. Tüm düşüncelerimi ve hislerimi bloke ettim. Önümde sadece bir patika ve ulaşacak bir tepe vardı – Grand Col Ferret (tam 101. 3 km). Bu kadar!
Mr6aP5eY
Fotoğraf: COLUMBIA
Havadan ve geçen binlerce kişiden dolayı iniş çok çamurluydu (CCC rotası da buradan geçti önceki gün).
y4yBhsVE
Fotoğraf: COLUMBIA
Belli bir seviye indikten sonra hava ısındı, pantolonumu çıkarıp yağmurluğu rüzgarlıkla değiştirip bir sonraki kontrol noktasına doğru hızlandım. 
evZ1wLPo
La Fouly yolcusu kalmasın 🙂 Fotoğraf: COLUMBIA
La Fouly (110.89 km) istasyonu bir ayrı severim. 5 sene önce burada yarışı bırakmayı düşünürken geçen sene burada neredeyse kendimi bıraktım (burada benim için yarış yelek koşusuna dönüştü). Bu sefer gayet iyiydim, hatta önceki senelere bakarsak çok iyiydim. Hızlı bir şekilde geleneksel istasyon işlemlerimi hallettikten sonra yoluma koyuldum. Alper ile kısa bir telefon görüşmesi yaparken, bana UTMB’ yi erkeklerde kimin kazandığını anlatırken yolumu kaçırdım iyi ki destekçilerden biri bana seslendi.
epcNsXuA
Fotoğraf: COLUMBIA
Buradan sonra geçen senelere göre daha fazla arazi eklendi, sonradan her zamanki gibi müthiş masalsa kasabaları dolaştırıldı. Yarışta değil de kendimi masalda hissettim. Sokaktaki çocuklarla çak yaptıktan sonra yoluma devam ettim. Asfalt yoldan ormanlara tekrar girerken bir bakındım ki etrafımda kimse yok. 2000 koşucu üzeri katılımı olan bir yarış için bana bu durum bir garip geldi. “Neyse” dedim “Nasıl olsa yol belli”. Çıkıştan sonra yol nihayet beni en sevdiğim yerlerinden birine götürdü Champex – Lac (124.79 km). Geçen sene burada yediğim yaban mersinli turta rüyalarıma girip UTMB’ yi koşma sebebi oldu.
Başlangıç noktasından itibaren koşma sürem 24:12:58 oldu. İşe bak, ilk erkek bitirdi, birinci kadın bitirmek üzereyken biz hala patikalardayız! 🙂 Buraya kadar iyice pis vaziyette ulaştım ama umrumda değildi. Çantam ve montum jelle yıkandı ve tüm olabilecek renkleri içeriyordu. Çöplerimden arınır arınmaz hemen yemeğe geçtim: Bol şehriyeli ekmekli çorba, makarna. Hatta gönüllü, makarnayı koyarken sos isteyip istemediğimi sordu. İstemedim. Bu seneden itibaren makarnayı yemek istersen hem tabağı hem de kaşığı taşıyacaksın (bardak zaten her zaman zorunlu malzemeydi). Elbette bardağım yanımdaydı ama kaşığımı drop bag’ de bıraktım, yarışta daha çok sıvı ile beslendiğim için ihtiyacım yoktu. Böylece sossuz makarnamı ellerimle yedim. Çorbamı içerken şehriyenin bir kısmı üzerime döküldü ama bana ne! Ve nihayet bir sene beklediğim an geldi. Bir bardak çay alıp 3 yaban mersinli turta gömdüm, tam da gönüllüler yeni koskoca bir porsiyon çıkarttığında. Bir baktım yanımda bir yarışmacı erkek bir de ona destek veren eşi (muhtemelen) bana bakıyorlar. Ben de onların gözüyle kendime bakmaya çalıştım. Sürekli yemeklere gidip dönen, leş vaziyette bir kız, çanta jel kalıntı ile süslü, göğüs numarası üzerinde yaban mersinli reçeli. Otele ulaşınca yıkanırım derken istasyondan ayrıldım.
Saat 18:35 idi ve hava soğumaya başladı, kenarda oturup pantolonumu giydim, bir jel yeme ihtiyacı duydum ve insanların alkışı eşliğinde yoluma devam ettim. Kulağımda müzik ve önümde 3 büyük tepe. Hemen söyleyeyim bu yarışta sadece aydınlıkta müzik dinledim, hava kararır kararmaz müziği kapatıp etrafımdaki doğayı dinliyordum. Tırmanışa geçerken hava açıldı ve manzaranın keyfini çıkartım. İnişe geçerken hava kararmaya başladı, tam karanlıkta kalmadan hemen alın fenerimi taktım.  Trient’ e (141.47 km) indiğimde kendimi gayet enerjik hissediyordum bu ana kadar uykum bile gelmedi. Buradan sonra çok bir sert tırmanış beni bekliyordu. Çıkarken bir yoldaş edindim ve dinamik bir şekilde tepeyi aştık. Zirvede sis vardı biraz alçalınca hava düzeldi. Nedense bu inişi geçen seneden çok iyi hatırlıyordum zemini dahil. Geçen sene aydınlıkta vardığım Vallorcine (152.43 km) bu sefer kapkara örtüsüyle saklandı, geldiğimde saat 01:00 civarindaydı. İki dakika durmadan istasyondan ayrıldım. Geçen sene gündüz geçtiğim yol bu saatte bambaşka gözümde göründü. Yolda gönüllüler arasında bizim Mehmet Kaşkır’ ı görmek bir harikaydı. Kendisinden rica ettim Alper’ e iletmesini Elena Chamonix’ e yaklaşıyor, kırmızı halı serilsin. 🙂
Finiş çok yakındı ama göründüğü kadar yakın değildi elbette, başka türlü yarış da eğlenceli olmayacaktı. Karanlıkta bir tırmanış daha başladı, sonradan zorlu arazide koskoca taşlarda yürüyerek aşağıya indirildi ve son çıkışa geçtik. Karanlıkta teleferiğin silüetlerini görünce benden daha mutlusu yoktu. Demek ki La Flégère (163.34 km) kontrol noktasına çok ama çok yaklaştık. Yaklaştık ama tırmanış yine de nefes aldırmıyor, birkaç beyle omuz omuza yola devam. İstasyondan geçtikten sonra artık son inişe geçiyoruz. Kafamda farkı farklı düşünceler ama özellikle bir tanesi  içimi ısıtıyordu, finişe (“yatağa” oku) çok ama çok yaklaştım. Köklü – taşlı iniş, Chamonix’ e girişi ve ufak şehir turundan sonra CHAMONIX FİNİSH! 170 km, 10000 m irtifa kazanımı,  35:38:55, Genel Klasman – 361, Kadınlarda – 33, Yaş Kategorisinde – 17. Mont Blanc’ ın etrafında koskoca turu. Bana 3. kez finişi görmek izni verdiğiniz için kocaman teşekkürler DAĞLAR! Bu saatler neler düşündüm, neler kafamda döndü neler hissettim ve koskoca bir hayat yaşadım. Bu yarış esnasında kendime doğru o kadar derin bir yolculuk yaptım ki kendimi resmen yeniden tanıdım. Ve o yeni tanıdığım kişi tekrar bu start çizgisinde olup kendi zirvesini zorlamak istiyor (illa 30 saate yaklaşacak ya 🙂 ). Ben de diyorum ki: “Neden olmasın?” YETER Kİ İSTE 😉
Eil4yOVQ
Fotoğraf: COLUMBIA
Peki yarış boyunca annemi aradım mı? “Hayır” En zor anı beklerken en zor anı gelmeyip pas geçti. Elbette yarış boyunca zor anlarım ve inanılmaz yorgun hissettiğim dakikalar oldu ama ben onları kendimle barışarak çözmeye çalıştım ve her daim aklıma tutuyordum ki kimsenin değil tamamen kendim yarışımı yaşayıp kendime özel yolculuğu yapıyordum.
Yarış gerçekleri. Fotoğraflar: Alper 🙂
Gelişim tablosu
Biraz koştuk 😉
DEV TEŞEKKÜRLER!
Onlar olmadan bu yarışa gelemezdim tüm COLUMBIA Türkiye Ailesi’ ne ve COLUMBIA Global Ekibine.
7/24 Bana destek veren bizim sevgili Kahveli Koşu Grubumuz, Columbia Montrail Koşu Grubu Ailesi ve beni takip eden ve bana pozitif enerjisini yollayan tüm sevgili dostlarıma.
Finiş’ te beni bekleyen Alper’ e (daha doğrusu Alper beni Chamonix girişinde bekledi), sevgili Dilem’ e ve Alp Bey’ e kocaman teşekkürler! Alp Bey ayrıca Chamonix’ ye ulaşmak üzere 35 saatlik tablosunu hazırladı onu kafamda tutup kendimi kontrol ediyordum. Yarıştan önce bana süre soruları geliyordu. 35 saati planladık ve evdeki hesap çarşıya uydu 😉 !
Beni kulak ağrısından kurtaran böylece antrenmanlarımı aksatmadan devam ettirebilen Seyit Hocama.
Yolumu aydınlatan fenerler için LEDLENSER Türkiye (kullandığım modeller: NEO6R ve H7R.2).
Vitamin desteği için VOONKA (Sambucus Nigra favorim 🙂 ).
Anılarımı çekebildiğim için SONY / ActionCam Türkiye.
Uludağ’ da beraber uzun antrenman yaptığımız Serdar Bey ve Alp Bey dostlarımıza!
♦♦♦
Kullandığım COLUMBIA ekipmanları (hepsini daha önce farklı yarışlarda kullandım ve bahsettim, burada ilk kez upuzun yarışta kullandığım malzemelerimden bahsetmek isterim):
Yağmurluk: OUTDRY EX GOLD SHELL KADIN YAĞMURLUK
Ayakkabı: BAJADA™ III KADIN AYAKKABI

 

 

Ve son olarak müzikten bahsetmek isterim, bu sefer bana eşlik eden:

Amir, Celine Dion, David Guetta, Sia, Dami Im, Indila, Ellie Goulding, Maroon 5, Maitre Gims, Clean Bandit, Jamie Woon ve Consoul Trainin.

Binlerce kişinin emeği olan benzersiz bir yarış!